Değişimi düşünmek, öngörmek

Bu sıralar ar-ge, ür-ge, yenilikçilik (inovasyon) gibi yaratıcı düşünce temelli sözcükler iyiden iyiye günlük yaşamımıza girdi. Ama eğitim sistemimizin her alanı, hâlâ dünyaya ‘elmalar ve armutlar’ açısından bakmaya devam ediyor. Kültürümüz gereği, değişen dünyayı da dokunulabilir nesnelerle kavramaya çalışıyoruz. Örneğin değişimi fark edip etmediğimiz konusunda bir soruya muhatap olsak, muhtemelen bilgisayarlardan, cep telefonlarından veya dev gibi binalardan söz ederiz. Büyük alışveriş merkezleri, değişen otomobil modelleri, yeni teknoloji ile üretilmiş TV cihazları, cep ve çantalarımızın vazgeçilmezleri arasına giren taşınabilir bilgisayarlar, elektronik kameralar, giderek karmaşıklaşan cep telefonları, akıllı saatler…

Dokunulmayan değişim olur mu? Gözle görüp elle dokunabildiğimiz maddi değişimin arka planında fikri değişimin yer aldığını çoğu zaman unutuyoruz. Dokunulmayan ama akılla kavranabilen değişimin unsurları; zihniyettir, fikriyattır, bilimdir, sanattır, geleceğe ilişkin felsefi öngörülerdir.

Kişi, yeterli düzeyde eğitimli olmasa bile teknolojinin ürünlerini kullanabilir. Örneğin otomobil kullanmak için kanunda yazılı olan ilköğretim diplomasından fazlası gerekmez. Fakat dünyadaki fikri değişimi anlamak için sadece temel eğitim yetmez; bundan başka biteviye üretilen yeni eserleri okumak ve belki de tartışmak gerekir.

Çok okuyan bir toplum değiliz. Okuyanı takdir ettiğimiz kadar ‘tehlikeli’ de buluruz. Bu ülkenin okuduğu ve yazdığı için başı derde giren çok sayıda entelektüeli olduğunu bilirsiniz. Kitaba verilen para, boşa harcanmış muamelesi görür. Buna bağlı olarak kitap sektörümüz de fazlaca bir gelişme gösterememiştir. Diğer yandan gelir düzeyi düşük bir toplumda fikir üretme mekanizmalarının da zayıf olması son derece olağandır.

Devlet ve vakıf üniversitelerimizde sayıları 200 bine yaklaşan öğretim elemanı olduğunu söyleyebilirim. Bu büyük topluluk tarafından üretilen, küresel endekslere uygun yeterli sayıda bilimsel makale olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin bilimsel sıralamadaki yeri üst sıralarda değil. Ama kitapçı vitrinlerine baktığımızda; bu büyük topluluk tarafından yılda üretilen güncel kitap ve dergi makalesi sayısının da pek fazla olmadığını gözlüyoruz.

Fikri üretimdeki bu kısırlık, basın manşetlerinden TV kanallarının günlük programlarına kadar her alana yansıyor. Ciddi bir sığlık ve düzeysizlik içinde pireyi deve yaparak ya da devekuşu gibi kafamızı kuma sokup ciddi sorunları görmezden gelerek gün geçiriyoruz. Depremi yaşayarak kavradığımız gibi, Dünyadaki değişimi de ‘dokunarak’ kavramak istiyoruz. Ama düşünmeyi, okumayı, sağlıklı tartışmayı ve yazarak paylaşmayı öğrenemediğimiz sürece değişim, bizim için korkulacak bir şey olmaya devam edecek.

Bir toplumda yeni fikri açılımların olması veya başka çevrelerde üretilen yeni yaklaşımların kök tutabilmesi için o ülkenin sosyal yapısının buna uygun olması gerekir. Düşüncenin önündeki hukuksal, kültürel ve töresel engeller olduğu sürece yeni fikirlerin kamuoyuna mal olması mümkün olmaz.

Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak taş, sopa vb. araçlarla döverek öldürmesinelinç adı verilir. Ama linçin tek uygulaması, fiziksel şiddet biçiminde olmaz. Bu ülkede yaşayan pek çok aydın, aralarında ‘okumuşların’ da yer aldığı bağnazlar güruhunun sosyal, kültürel ve fikri linç girişimlerinden kendilerini koruyamamışlardır. İşin ilginç yanı; pek çok fikri linç olayının gerekçesi olarak ‘vatan, millet ya da ihanet’ gibi hamasi unsurların kullanılmış olmasıdır. Karalama ve çamur atma girişimlerinin arasında ‘okumuş’ geçinenlerin olması da pek şaşırtıcı değildir.

Otomobiller, bilgisayarlar, kameralar veya cep telefonları değişiyor. Ama kafaların değişimi biraz daha uzun zaman alıyor. Hele çirkefi temizlemek hiç kolay değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Gürcan Banger Arşivi