Demokrasi, önyargı, özgürlük

Kavramları ait olduğu bağlamdan kopararak ele alırsanız sadece anlamsızlaştırmış olursunuz. Demokrasi ve seçim de böyledir. Temsili demokrasinin, bir ‘demokrasi’ olduğu konusundaki en büyük iddiası seçimlerle demokrasinin şartlarını gerçekleştirdiğidir.

Ama seçime bir de şu açıdan bakalım. Örneğin; yönetimi için seçim yapılacak olan kurumun ya da kuruluşun başında ‘ben’ olayım. Seçimde oy kullanacak olanları sadece ‘bana’ oy verecek olanlardan belirlesem –çoğunluğu ‘bizimkilerden oluşan’ bir hazurun listesi hazırlasam– böyle bir durumda seçimi demokrasi sayabilir miyiz? Yaptığımız ‘şey’, demokratik bir ‘seçim’ olabilir mi? Böyle bir durumda demokrasinin gerekleri yerine gelmiş midir? Seçimin nasıl yapılacağı, kaç turlu olacağı veya seçilmek için hangi oy oranlarının gerektiği gibi mevzuat düzenlemeleri yapılmış olsa bile, yukarıda özetlediğim ‘sen, ben, bir de bizim oğlan ile bizim kız’ şartlarında yapılmış bir seçimin demokrasi ile ilgisi nedir?

Ne yazık ki; kültürümüzde ‘ele geçirmeci’ önyargılar varlığını sürdürmeye devam ediyor. Tarihimizden bize miras kalmış olan komitacı ve entrikacı zihniyeti, demokrasi adıyla sürdürmeye devam ediyoruz. Sosyal, ekonomik veya sivil olan her alanı, siyasallaştırmaktan kendimizi alamıyoruz. İktidar olma hırsı ile her alanı bir siyasal mücadele vesilesi yapma gayreti içinde olanlarımızla çepeçevre sarılmış gibiyiz. Önyargılar ve her soydan bağnazlıklar, yaşamın her alanında –dolayısıyla yönetimin ve katılımın her kademesinde– demokrasi filizlerini yok etmeyi sürdürüyor. Önyargının ve bağnazlığın sadece feodal beklentilere ve düşünce akımlarına özgü olmadığını ne zaman öğreneceğiz acaba?

Önyargı, sorgulamayan bir şartlanmadır. Önyargı, insanların tam, doğru ve yeterli bilgi sahibi olmadıkları konularda varsayımlar ve kabuller yapmasını sağlar. Yaşamın neredeyse her alanında önyargılarla karşılaşmak olasıdır. Kimi zaman apaçık gözlenirken, kimi durumlarda demokrasi, adalet ya da katılım kisveleri altına saklanmış olabilir. Siyasal olarak baktığınızda; önyargıların yaşamak için sağdan sola kadar tüm politik yelpaze içinde yuvalanabildiğini görürsünüz.

Önyargının en tehlikeli biçimi, doğrunun yalnız kendisi olduğu varsayımıdır. En tehlikeli olandır çünkü kendini tek ve vazgeçilmez doğru sayan anlayış, buna bağlı olarak diğerlerinin yaşam hakkını yok sayar. Kendini ‘kaçınılmaz ve vazgeçilmez doğru’ sayan anlayışın, kimi durumlarda bunu demokrasi, sosyal adalet ve katılım görüntüleri altında yürüttüğünü gözleyebilirsiniz.

Önyargıyı özgürlükler yönünde aşabilmenin basit ve tek bir yolu var: Kendine sorular sormak, dolayısıyla kendini sorgulayabilmek. Her ne kadar bağnaz bir kişinin kendisine sorular sormasının zorluğu olsa da –bu süreç bir tür yumurta-tavuk hikâyesine benzese de– önyargıları aşmanın kendine soru sormayı öğrenmekten başkaca yolu yoktur.

Önyargının karşıtı gerçek anlamda özgür düşüncedir. Eğer düşüncelerinizi tek ve vazgeçilmez doğru kabul ettiğiniz bir başka eksene göre ‘ayar ediyorsanız’, bu durumda özgür düşünmeyebildiğiniz konusunda kuşku duyabilirsiniz. Özgür düşünebilmek; yaratıcı, yenilikçi olmak demektir. Özgür düşünce iyimserdir. Değişime inanır ve güvenir. Toplam doğrunun oluşmasında toplumun her kesiminin katkıları olabileceğine güvenir. ‘Bizimkiler ve ötekiler’ diye insanlar arasına kalın ve ayırımcı çizgiler çizmek yerine katılımlı süreçlere destek olur, katkı verir. Farklı düşüncelere ifade ve katılım imkânı sağlar.

Özetle; anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul-zurna az…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi