DİNDE FARKLI GRUPLAR-MEZHEPLER-6

Genel son bilgiler


Eshab-ı kiram diye tanımlanan ve Hz. Muhammed'in eğittiği ilk Müslüman toplumun çoğunluğu, Kur'an'da bildirilip Peygamberin tebliğ ettiklerini yapmaya memur edilmiş görevli bir toplumdu. Bu ilk çekirdek kadro niteliğinde olan topluluğun, Resulullah'ın Veda Hutbesinde olan ve bir nevi vasiyetname özelliği taşıyan sözlerine ilişkin farklı görüşlerde olmaları olacak şey değildir. Kaldı ki Hz. Muhammed'in ölüm döşeğinde iken vasiyet yazmak için, kâğıt kalem istediğinin ileri sürülmesi de bir çelişkidir. çünkü Veda Hutbesinde yerine geçmek üzere bir vasiyet etmiş olsaydı, bir daha vasiyet yazmaya lüzum görmezdi veya birinden birinde vasiyet söz konusu olmamıştır diyebiliriz. Tabi gerçeği ancak Allah bilir diyorum.


Türkiye’de din alanındaki bilgi boşluğu, insanların birbirlerini anlamalarını güçleştirmektedir. Alevilik konusunda doğru bilgi ve sağlam belgelerle halkın aydınlatılması, bilinçli olarak oluşturulmak istenilen Alevî-Sünnî geriliminin kaynaklarının kurutulması anlamına gelecektir. çünkü görmekteyiz ki Alevilik, temelde inançla ilgili bir farklılaşmadan çok, sosyo-kültürel ve politik bir farklılaşmadır.


Dikkat edilirse hem Sünni, hem de Alevi inanışlarına temel Kur'an gerçekleri yanında, zaman içinde geleneksel uygulamalar da karışmış ve bu gelenekler dinselleştirilmiştir.


Tarihsel geçmiş tarafsız bir yaklaşımla irdelendiğinde, Aleviliği İslâm dışı görmek, ya da göstermeye çalışmak, hem mevcut gerçeklerle bağdaşmamakta, hem de akla ve bilimsel anlayışa uygun düşmemektedir. çünkü gerek Sünnilik ve gerekse her 3 grup Alevilik'te temel inançlar, Allah'ın tekliği, Kur'an ve Hz. Muhammed'in peygamberliğidir.


Sayın Prof. Dr. Hasan Onat bu konuya şu sözleri ile yaklaşmaktadır: "İletişim imkanları, bizlere, hem geçmişi iyi anlama imkanı sağlamakta, hem de gelecek için sağlıklı arayışları mümkün kılmaktadır. Bizden önceki nesillerin bilgi birikiminden, tecrübesinden yararlanmanın yollarını bulabilirsek, onların düştükleri hatalara düşmeyiz ve onların yanlışlarını tekrarlamaktan kurtulmuş oluruz. Bunun için de, adı ne olursa olsun, dini anlayış biçimlerinin insan ürünü olduğunu unutmamak gerekmektedir. Din, insan için gelmiştir; bir amaç değil, araçtır. Amaç, insanın en iyi şekilde insanlığını gerçekleştirmesi, gerçek saadeti hak etmesidir. Dinî nitelikli görüş ayrılıklarının temelinde, çıkarlar ve siyasî çatışmalar yatmaktadır. Tarihi yeniden okuduğumuz zaman, bu görüş ayrılıklarının geleceğe taşınmasının pek de anlamlı olmadığını fark etmekte gecikmeyeceğiz. Artık, İslâm dinine, Mezhepler ve gruplar üstü bir çizgide, vahyi ve aklı ön plana alarak yaklaşmanın zamanı gelmiştir." (H. Onat. Değişim sürecinde Alevilik. Köprü Dergisi, 1998, sayı 62).


Görülüyor ki Tek Allah, Kur'an ve Hz. Muhammed temelli de olsa, Sünnilik ve Alevilik-Şiilik-Caferilik ve diğer gruplarda da, üzerinde ittifak edilen tek bir İslam anlayışı ve yorumu bulunmamaktadır ve kendi aralarında sayısız farklı şekilsel uygulamalı alt oluşum, tarikat, cemaat vb. yapılar söz konusudur. Kabul etmek gerekir ki, dine yönelik ritüellerin biçimsel anlamda farklılıklar içermesi, bütün dinlerin aynı öze dayandığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla ilk üç temel iman çerçevesinde bütün bu şekilsel farklılaşmış grupların, düşman değil de birbirlerinin farklılıklarını hoşgörü ile karşılayarak ve birlikte yaşamaları gerekmektedir.


Alevilerde “La ilahe illallah, Muhammed’en Resulallah, Aliyyen Veliyyullah” diyerek temel imanlarını belirtme vardır. "Veliyyullah" kelimesi, "Allah'ın dostu, güvendiği" demektir. Buna rağmen bazı çevrelerde Halife Ali’nin, Hz. Muhammed’den üstün tutulduğu yalanı benimsenmektedir.


çünkü Allah insandadır. İnsan, Allah'ın yeryüzündeki tecellisidir. İnsanda Allah'a ait özellikler vardır. Bu nedenle İnsanların rızasını kazanamayan hiç kimse Allah'ın da rızasını kazanamaz. Bundan dolayıdır ki, insanları sevgiyle kucaklamak, tüm insanlığı kardeş telakki etmek, Alevi siyasetinin temelidir. Irk,


cinsiyet, renk, dil, din, bölge, coğrafya farkı gözetmeden tüm insanları, Allah'tan bir parça oldukları için sevmek de başka özelliğidir.


Görüş ayrılıklarının temelinde, çıkarlar ve siyasî çatışmalar yatmaktadır. Tarihi yeniden okuduğumuz zaman, bu görüş ayrılıklarının geleceğe taşınmasının pek de anlamlı olmadığını fark etmekte gecikmeyeceğiz. Artık, İslâm dinine, Mezhepler ve gruplar üstü bir çizgide, Kur’an’ın muhkem /değişmez ana kurallarını ve aklı ön plana alarak yaklaşmanın zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Aynı sofraya hep birlikte oturalım ve her birimiz kendi sevdiğimiz yemeğimizi, başkasının yemeğine karışmadan ve kendi yemeğimizi yemesine zorlamadan huzurla ve keyifle yiyelim artık.


Din, amaç değil, Dünya okulunda uyulacak muhkem /değişmez ana kurallar bütünü olması ile bir araçtır. Kur’an da bu kuralların olduğu anayasa kitabıdır. Din, Allah'ın, insan neslini yarattığı andan itibaren başlamak üzere zaman zaman görevlendirmiş olduğu Peygamberler ile insanlara tebliğ ettirdiği ve artık Kur'an ile tamamlamış olduğu muhkem /değişmez ana hükümler bütünü demektir. Dolayısıyla da Kur'an, "İslâm denen Allah'ın tek dininin anayasa kitabı" olmaktadır.


Ben de Kur’an İslam’ındanım. Diğer eklemeler gelenekseldir ve hoşgörü ile karşılıyorum. Fakat keşke bu şekilsel farklılıklar gruplaşma nedeni olmasalardı. çünkü hangi Peygambere ve Vahiy kitabına iman ederse etsin ve hangi Mezhepteki bir ailede doğarsa doğsun, bütün insanların hedefi, Allah'ın bildirdiği muhkem /değişmez ana hükümlere uymak ve Dünya okulundan geçer not almış olarak mezun olmaktır. "HEDEF BİR, SüREK – YöNTEM BİN BİR" sözü bu gerçeği çok güzel yansıtmaktadır.


Gençlere düşen görev:


· Atalarının ve doğdukları aile büyüklerinin din ve mezhep görüşlerine Bakara-170-171 nci ayetlere uygun olmak üzere eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşsınlar ve Kur’an’ı ana dilleri ile ve anlayarak okuyup, yapılan tercümeyi hemen mutlak doğru kabul etmeyip, doğruluğunu düşünerek kendi doğrularına ulaşsınlar. çünkü biz insanlar, atalarımızın veya kim olursa olsun başkalarının doğrularından değil, kendi doğrularımızdan ve işlerimizin Kur'an'daki muhkem /değişmez ana hükümlere uygunluğundan hesaba çekileceğiz. (Bakara-170. Müşriklere /Allah’a şirk koşanlara, "Allah'ın indirdiğine uyun ve şirk koşmaktan vazgeçin” dense, "Hayır, biz atalarımızın uygulamalarına uyarız” diye cevap verip red ederler. Peki, ya ataları doğru düşünmemiş ve doğru yolu bulamamış kimseler iseler? Bakara-171. İşte atalarının inançlarını taklitte takılmış ve gerçekleri kabul etmeyip küfre sapmış olanların durumu, çobanın yol gösterici sözlerini ve yardım çağrılarını anlamayan, doğruluğunu bizzat araştırmadan kabul eden, eleştirmeyip sadece durup dinleyen hayvanların durumuna benzer. Yine bunlar, bildiğini okuyan ve gerçekleri işittiği halde anlamayan, konuşarak cevap veremeyen, gerçekleri göremeyip akıllarını da kullanamayanlardır, sürüler gibidirler.


· Gerek Sünni ve gerek Alevi olanlar, inanışlarında şeffaf olsunlar, fakat hiç kimseyi imanlılığı konusunda değerlendirmeye ve eleştirmeye kalkmasınlar. Kur’an’da olmayan veya kendilerine ters düşen inanışları nedeniyle düşman görmeyip hoş görü ile yaklaşsınlar, fakat Kur’an gerçeklerini irrite etmeden anlatsınlar, sadece tebliğ etsinler ve belgeleyip okusunlar. Herkesin de kendi vahiy kitabından sorumlu tutulacağını bildiren Casiye-28 nci ayeti göz önüne alsınlar (Casiye-28. O gün her toplumu diz çökmüş halde görürsün. Ve her toplum önce tabi tutuldukları kendi vahiy kitabı ile çağrılacak ve hesaba çekilecek).


· Sünnî ve Şii şeklindeki her iki taraf, önce kendi içlerindeki farklı grupları ortak noktalarda bir araya getirmeli.


· Sonra Sünnî ve Şia (İran ve Anadolu Alevileri) şeklindeki 2 ana grup Allah, Kur'an ve Hz. Muhammed inancından sonra, tarihteki siyasî farklılaşmalardan kendilerini sıyırıp, olanları tarihçilere bırakmalı,


· Kur'an'da bulunan kesin /muhkem hükümlerde anlaşıp, asırlar içinde oluşmuş müteşabih özellikli yöntem farklılıklarını da kabullenip ortak bir sofrada,


fakat hiç kimsenin, diğerlerinin sevdiği yemeklerine karışmamak üzere birlikte oturmayı ve bu ayrıntılarla ilgili hesaplaşmanın sadece Allah'ın yetkisinde olduğunu kabullenmeyi başarmaları gerekmektedir.


Allah'ın bizden istediği "Tek insan nesli" görüşüne ulaşmamız dileklerimle. İnşallah….


NOT-1: 13 ARALIK 2017 çarşamba günü saat 17.30-19.00 arasında özdilek Sanat Merkezinde inşallah halka açık "KUR'AN SOHBETİ" nde olacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gazi Özdemir Arşivi