GÖREVLER MUTLAKA LİYAKATE GÖRE /İŞİN EHLİNE VERİLMELİ


Bu konu ve gerekliliği o kadar önemli ve birçok meslek ve görev ile ilgili ki, dikkat edersek, bu derdin hemen hemen her gün ve yaygın olduğunu görmekteyiz. Örneğin en basitinden eve bir tamirci çağırıyorsunuz, bir de bakıyorsunuz, adam tornavidayı çevirmesini veya matkabı kullanmasını öğrenmiş, ancak mesleğinin ayrıntısından, estetiğinden ve sanatkârca gerçekleştirilmesinden habersiz. Çünkü yaptığı işin eksiksiz ve usulüne uygun yapılmasını becerememekte ve hatta zaman zaman siz onu yönetmek veya sık sık denetlemek durumunda kalıyorsunuz. Böylesi bir sonuç, ya yeterli sayıda Meslek Okulu bulunmamasından, varsa bile verilen eğitimin yetersiz olmasından ve sadece ustalığın kaba şeklinin öğretilmesindendir. Veya işin estetiği ve mükemmelliği konusu üzerinde durulmadığından, işin sanatkârı ancak az sayıda yetişmektedir veya kişi mesleğini sevmemektedir, kerhen yapmaktadır. Bu nedenle de yapılan iş kısa sürede bozulmakta, yeniden bir tamirci çağırmak zorunda kalınıyor ve masraf katlanmaktadır. Onun için hangi işi yaparsa yapsın "Usta çok, fakat mesleğinin sanatkârı çok az" deyimini kullanmak aşamasındayım.
Aynı deyimi herhangi bir göreve, makama ve meslekî bir işe yapılmakta olan atamalar için de kullanabiliriz. Çünkü etrafımıza bakıyoruz, Soma maden faciasında olduğu gibi, işinin ehli olmayan kişilerin yaptıkları işlerin yetersizliği ve gerek ülke bütçesine ve gerekse insan yaşamına verdikleri zararların örneklerini maalesef oldukça bol görüyoruz. Çünkü bu kişiler, sorumluluk yüklendikleri işin ayrıntılarına vakıf değiller, işi her yönü ile düşünememektedirler, dolayısıyla da işin oluşabilecek risklerine ve tehlikelerine karşı alınması gereken önlemlerden bihaberdirler. İşin bir tarafını tamir ederken diğer tarafını bozmakta veya eksik yapmakta, aynı şekilde yapılması gereken denetlemeleri de bilmemektedirler. Dolayısıyla da görevinin ehli olmayanın bu eksiklikleri nedeniyle kazalar, bozukluklar, olumlu sonuca varamama, hatta ölümler oluşmakta ve bunların suçu, bu kişiler tarafından çoğunlukla Kadere bağlanarak Allah'a yükleme yöntemi seçilmektedir. Böylece de beceriksizlikler, insanlar Allah ile aldatılarak örtbas edilmektedir. Bu konumda olanların tipik bir özellikleri, kibirli ve bilgisizlikleri fark edilmesin diye etraflarından mesafeli, sert mizaçlı, kolay kalp kıran, kurumda terör estiren veya tersine çok çok kibar, ama yine maiyetindekilerle çok mesafeli olmalarıdır.
Benzer durumlara, bazı istisnalar dışında hemen hemen her resmi kurum ve bürokrat düzeydeki idareci memuriyet atamalarında olduğu gibi, doktor ve öğretim üyesi olmam nedeniyle değineceğim gibi sıra ile Rektör, Dekan, Bölüm Başkanı, Ana Bilim Dalı Başkanı, öğretim üyesi seçimi, Şef atamaları ve Başhekim atamaları yanında, bu kurumların Yönetim kurulları ile Tıpta Uzmanlık Kurullarının ve bağlı komisyonların oluşturulmasında da sıklıkla görmekteyiz.
Halbuki 1400 yıldır Allah tarafından, Kur'an'daki Nisa-58 nci ayette bu konuya vurgu yapılmış ve yanlışlığına dikkat çekilmiştir "Nisa-58. Ey insanlar! Biz nasıl ki peygamberliği ehil ve yetkin durumdaki elçilerimize veriyorsak, Allah da her işi ancak uzmanına ve¬rmenizi /onlara emanet etmenizi size emretmektedir. Ve insanlara hükmeden idareci konumundaysanız, mutlaka adil davranmanızı da emreder. Allah'ın bu şekilde uyarması, sizin için ne güzel bir nimet! Şunu aklınızdan da çıkarmayın ki, Allah her şeyi işitendir /Semi' ve her şeyi en iyi görüp farkında olandır /Basiyr'dir". Hz. Muhammed de görevin mutlaka liyakate göre ve o işin ehline verilmesi konusunda şu açıklamayı yapmıştır (Müslümanların bir idarecisi, o işi daha iyi yapacak biri varken bir başkasına verirse, Allah'a, Resulüne ve müminlere hıyanet eder.).
Belki dikkatinizi çekmiştir, Özel Kurumlarda ehliyetsiz olanların atanması gibi böylesi bir tehlike söz konusu olmamaktadır. Özel kurumlara değil idarecinin atanması, hatta en vasıfsız kişinin atanması bile kılı kırk yarma misali çeşitli test ve eleme aşamalarından sonra yapılmaktadır.
2 yıl önce "Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Yönetmeliği" yayınlanmış toplumumuzun büyük sorunlarından saydığım "Göreve işin ehlinin getirilmesi" konusunu yine düşünmeye başlamıştım. Çünkü bu yönetmeliğe göre Kurullar oluşturulmakta ve görevlendirileceklerin özellikleri, bilimsel yeterlilikleri ve liyakat kriterleri, göreve uygunluklarına yönelik tek bir cümle bile yer almamıştır. Bunun üzerine ben şu çözüm önerisini düşünüyorum: Örneğin her Üniversite, bünyesinde bulunan bütün öğretim üyelerinin eğitim aşamalarını, bilimsel aktivitelerini, mesleki işlerini ve sosyal faaliyetlerini Türkiye Geneli için belirlenecek ortak bir puanlandırma sistemine göre puanlandırsın ve hepsini puanlarına göre sıralasın. Rektör'den başlamak üzere sorumlu makamlara ve Kurullara yapılacak tüm atamalar bu sıraya göre yapılsın.
Benzer şekilde diğer sağlık kurumlarında da bütün doktorlar yine eğitim aşamaları, bilimsel aktiviteleri, mesleki işleri ve sosyal faaliyetleri Türkiye Geneli için Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenecek ortak bir puanlandırma sistemine göre puanlandırılsın ve hepsi puanlarına göre sıralansın. Yapılacak Bakanlık görevlendirmeleri veya Komisyonlara üye atanmaları bu sıralamaya göre yapılsın. Böylece de "Hakkın dağıtımında adalet, eşit konumda olanlara da eşit hak tanıma" prensibi gerçekleşmiş olacaktır. Kur'an'a tekrar baktığımızda, Dünya yaşamı ve insanların yaratılışının temel amacı ve gerekçesi de işte bu hak edenleri ayırabilmek ve haksızlığı önlemektir "Duhhan-38-39. Biz gökler, yer ve aralarındakileri sırf oyun ve eğlence olsun diye ve boşuna yarat¬madık. Biz onları gerçeği göstermek ve içtenlikle iman edip etmeyeni /hak edip etmeyeni ortaya çıkarmak için yarattık. Ancak insanların çoğu bunu bilmiyor ve anlamak istemiyorlar. Benzer vurgu, yine Casiye-22 nci ayette de yapılmıştır. Kur'an, liyakata dayanmaksızın, tarafgir ve kayırmalı görevlendirmeleri "Hak Gaspı" olarak tanımlamakta ve büyük günah olarak değerlendirmektedir. İşte önemi nedeniyle, bu konuyu da başka biz köşe yazısına bırakıyorum.
NOT-1: Ayrıntılı bilgiyi "SON DAVET KUR'AN" ve "OKU! KONULARA GÖRE KUR'AN AYETLERİ" kitaplarında da bulabilirsiniz.
NOT-3: 10 Ağustos Çarşamba günü saat 17.30-19.00 da Özdilek Sanat Merkezinde (Kanatlı AVM arkasında eski MİT merkezinde) Halka açık "DİN-BEYİN ve KUR'AN SOHBETİ" ne inşallah devam edeceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gazi Özdemir Arşivi