1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Şu zarafete... Şu nezakete... Şu asilliğe bakar mısınız?

-Ben Avustralya'da görevliydim. Hakkımda arama kararı çıkartılmış. Kaçmayı, ülkeye dönmemeyi falan kesinlikle düşünmedim. Ben o uydurdukları suçları işlemedim ki niye bunu yapayım? Derhal aldım uçak biletimi geldim Türkiye'ye. "Beni arıyormuşsunuz" dedim. Gittim verdim ifademi. Tutukladılar ve attılar içeriye. Yıllarım geçti hapishanede. Kızgın mıyım? Hayır. Devlete kızgınlık olmaz...
-Katılmadığım bir toplantıya katıldı gösterdiler beni. Tutukladılar önce. Ardından hüküm verdiler hakkımda. Kimseye anlatamadım derdimi. Çünkü dinlemek istemediler. 3,5 yıl hapis yattım. Çok zor günler geçirdim. Ailem perişan oldu. Sonunda gerçek ortaya çıktı. İçimde hiçbir öfke yok.
-Yalan ve iftira ile hapse attıklarında Koramiral idim. Geleceğin Oramiral ve Deniz komutanıydım. Kurulan kumpas ile önlerinden süpürdüler beni. Askerliğimi sonlandırdılar resmen. Bana bunu yapan komutanlardan tutun da savcılarına hakimlerine kadar hemen hepsi şu anda 15 Temmuz darbe girişiminden tutuklu. Seviniyor muyum? Asla.
-Düzmece delilerle hapse attılar beni. Hapisteyken ordu ile alakamı kestiler. Hem beni hem ailemi perişan ettiler yıllarca. Şimdi 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ordudan ihraç edilenler var. Maaşları kesilecek. Aileleri mağdur olacak. Devletimiz onlara yaşam hakkı tanımalı. Her ne kadar onlar bize bu hakkı hiçbir zaman tanımasa da biz onlar gibi olamayız. Ailelerine bu utancı yaşatmamalıyız.
-O darbe girişimine katılan, o kendi halkının üzerine kurşun yağdıran o darbeciler de bu vatanın evladıydı. İçlerinde pırıl pırıl çocuklar vardı bu ülkeye hizmet edecek. Beyinlerini ele geçirdiler resmen. Benim 4 yıl suçsuz yere hapiste yatmama neden oldular. Onlar benim durumuma çok sevinmişti ama ben onların durumuna gerçekten üzülüyorum.
-Hak yerini buldu. Keser döndü sap döndü. Bize bu kabus dolu yılları yaşatanlar şimdi aynı kabusu kendileri yaşayacak. Ama vallahi sevinemiyorum. "OH oldu" diyemiyorum. İçimden gelmiyor bunu demek.
-Biz bir gün haklı çıkacağımızı daha ilk günden biliyorduk. "Bir gün gelecek, bize bu kumpasları yapanların ipliği pazara çıkacak" diyor ve buna inanıyorduk. Yalan ve iftira ne kadar uzun süre saklanabilirdi ki? Sonunda her şey çıktı ortaya. Bize bunu yapanlar, bizi Türk silahlı Kuvvetlerinden uzaklaştıranlar, bizi hapse atanlar ve bize ve ailemize kabus dolu yıllar yaşatanlar şu anda yaptıklarının cezasını çekiyor ve çekecek. Bunun için mutlu muyum? Hayır! Çünkü ülkeye verdikleri zarar bize verdiklerinden kat be kat fazla...
Bu sözlerin tümü, Balyoz, Ergenekon, Kafes gibi saçma sapan deliler ve iddialarla kurulan kumpaslar sonucu hapishaneye tıkılan, 3 ila 8 yılları hapishanede geçen, Ordu ile alakası kesilen, rütbeleri geri alınan, aileleri perişan olan ve bu yapılmasaydı bugün Türk silahlı Kuvvetlerinin yönetim kademesinde bulunacak subaylara ait.
-Yaşadıklarına rağmen hiçbiri sevinemiyor tüm bu olup bitene.
-Çektikleri çileye rağmen hiçbiri "OH Olsun. Bize bunu yapmışlardı" demiyor.
-Hiçbirinin içinde, yaşadıkları o acılara rağmen kin, nefret ve hıncın zerresi yok.
-Aksine büyük bir üzüntü yaşıyorlar ülkenin ve mensubu oldukları Türk silahlı Kuvvetlerinin geldiği konuma.
-"Keşke biz haklı çıkmasaydık da, onlar bu ülke halkına silah sıkmasaydı" diyor hepsi.
-"Bizim ve ailemizin yıllarca perişan olmasına yol açtılar ama onların aileleri bunu yaşamamalı" diyorlar hep bir ağızdan.
Bakar mısınız şu nezakete ve zarafete?
Bakar mısınız şu olayları değerlendirme şekline ve söyleyiş tarzına?
Bakar mısınız alınan eğitim, var olan donanım ve sahip olunan görgüye?
Bakar mısınız gerçek bir asker olmanın gereğinin nasıl yerine getirildiğine?
Bakar mısınız ülkeyi ve vatanı seviyor olmanın vücut bulmuş haline?
Hepsinin, Ata'sını, ülkesi ve vatanı ile mensubu olduğu TSK'yı sevmekten öte ortak tek bir özelliği var.
O da kanun ve nizamların emrettiği kararları herkse rağmen uygulamak.
İşte biz bu insanların saçma sapan delil ve suçlamalarla hapse tıkıldığında yedik asıl darbeyi.
İşte bu insanlara yapılanlara ses çıkartmadığımızda, hatta onayladığımızda indi darbe kafamıza.
Keşke bu insanlara tüm bu anlattıklarımız reva görülmeseydi de, biz de bu 15 Temmuz ihanetini yaşamasaydık.
Keşke, kasıtlı olarak meydandan süpürülenlerin yerine hak etmeden gelenlerin, kendi halkına kurşun sıkmasına şahit olmasaydık.

***


Allahtan, Vilayet meydanında
kalkışılan saçmalığa
müdahale gelmiş...

Vilayet meydanında gerçekleştirilen "Demokrasi nöbetinin" 13 ncü gecesi...
Kültür ve Turizm bakanının da gecenin ilerleyen saatlerinde nöbet alanına geleceği hesap edilerek gece daha da bir anlam kazanmış vaziyette.
Milletvekili Harun Karacan, Vilayet binasına Atatürk resmi asılmasını rica ediyor Vali'den.
Vali de üzerinde Atatürk olan dev afişi astırıyor vilayet binasının ortasına.
AK parti il başkanı Dündar Ünlü sürekli uyarıyor herkesi.
Toplanan kalabalık arasında bulunan AK parti pankart ve afişlerini tek tek kaldırtıyor kürsüden yapmış olduğu uyarılarla.
Buraya kadar her şey çok güzel.
Demokrasi meydanı demokrasi gösterisi için hazır.
Nabi Avcı yanına Büyükşehir belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'i de alıp geliyor meydana.
Tam bir demokrasi havası esecek vilayet meydanında.
İşte o anda bir sunucu çıkıyor ortaya...
Yaptığı konuşma ile önce kalabalığın Büyükerşen aleyhine bağırıp çağırmasına yol açıyor.
Allahtan AK Parti il başkanı Dündar Ünlü kürsüden kaldırıyor ellerini "susun" diye.
Susuyor kalabalık.
Sonrasında aynı sunucu Cumhuriyetten girip Kemalistlerden çıkmaya başlıyor.
Yine Dündar Ünlü müdahale edip kızıyor "Sen ne diyorsun?" diye.
Bir çuval incir berbat olacak...
Demokrasi adına yapılan nöbet, başka bir yerlere gidecek resmen.
Vatan davası, parti davasına dönüşecek göz göre göre...
Neyse ki olmadı böyle bir şey.
Neyse ki o kürsüden konuşanın abuk sözlerini kale almadı kalabalık.
Neyse ki İl başkanı Ünlü yerinde ve zamanında müdahalede bulundu.

Ancak...
O gecenin iyi başlayıp tatsız bitmemiş olması, bundan sonra da böyle olacağı anlamı taşımıyor.
O yüzden de, o meydanda olabilecek her türlü olumsuz olaya özellikle AK parti aktörlerinin hakim olmasını gerektiriyor.
Özellikle bu gibi hassas dönemlerde rol kapma peşinde olanlar da hesap edilirse...
Meydanın kontrol altında tutulması asıl bundan sonra daha da önemli...

***

BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM

Şiddetli ishal olan Temel, hastaneye kaldırılmış.
Doktor, kısa bir muayeneden sonra, hastabakıcıya talimatını vermiş:
-Hastamız şiddetli ishal, kendisini hemen tekerlekli sandalyeye oturtun ve ilgili servise götürün.
Hastabakıcı Temel'i tekerlekli sandalyeye koymuş ama yanlışlıkla koridorun sonundaki psikiyatri servisine bırakmış.
Aradan birkaç gün geçmiş. Temel'e ilk teşhisi koyan doktor, Temel'i psikiyatri servisinde görünce şaşkınlıkla sormuş:
-Yahu sen ishaldin, ne arıyorsun psikiyatri servisinde:
Temel kafasını sallamış:
-Ne pileyum, sizin hastabakıcı puraya ceturdi...
-Peki ishal durumun nasıl?
-Aynen eskisi gibi ama...
-Aması ne?
-Artuk kafama takmayrum

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi