İş dediğimiz şey

İş sözcüğünün pek çok anlamı var. Bu kullanımlardan biri ise “geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek” şeklinde... İnsanlar geçimlerini sağlamak üzere bir iş yapıyorlar. Bir işe sahip olmak ise bugünlerde pek kolay değil. Çok boyutlu olarak yaşanan kriz, vatandaşların işlerini olumsuz etkiliyor.

Kimi insanların eğlenceli bir işi var. Bu tür bir işe sahip olanlar her gün farklı boyutta deneyimler yaşıyorlar. Kişi işler ise monoton. Hiçbir yaratıcı ya da geliştirici yönü yok. Bu tür bir işi yapan kişi ne denli ilgili ve özverili olursa olsun, bir süre sonra iş onun için can sıkıcı ve yıldırıcı olmaya başlıyor. “İş, iyi bir şey olsa; adı iş olmazdı” diye sanki bu tür işler için söylenmiş.

Yeni üretim yönetimi teknikleri zaman, işgücü ve kaynak kaybını azaltmak için işbölümü yaratırken bir yandan da işleri basitleştirip sıradanlaştırdı. Özellikle Taylor ve Ford’un geliştirdiği seri üretim tekniklerinin bu rutinleşmede önemli katkıları oldu. Çağın durdurulamaz gelişmelerinden biri olarak giderek daha fazla akıllı robot iş yapmanın ve üretimin yükünü üzerine alacak. Bu da istihdam, insani gelir gibi konularda yeni soru işaretleri yaratıyor.

Şimdilerde ise yönetim alanının düşünürleri iş süreçlerini daha yaratıcı ve geliştirici hale getirmeye çalışıyorlar. Bu düşüncenin arkasında bir yandan işletme açısından maliyetleri düşürmek varken, diğer yandan teknolojinin de katkılarıyla daha iyi niteliklere sahip bir işgücü potansiyeli yer alıyor. Yalın üretim, esnek üretim, hücresel üretim gibi yaklaşımların arkasında bu mantık var.

Yönetim konusundaki gelişmelere ek olarak iş psikolojisi alanındaki gelişmeler de yönetim felsefelerini giderek daha çok etkiliyor. Örneğin işi sanat olarak algılayıp daha insani bir biçime dönüştürmeye çalışan “iş sanatı (artful work)” giderek daha fazla ilgi görmeye başladı. İnsanı sıradanlıktan uyandırıp iş ile insan arasındaki anlamı yeniden tanımlamaya çalışan bu yaklaşımda yöneticilere önemli görevler düşüyor.

Dünyanın gelişmiş ülkelerindeki üretim ortamlarına baktığımızda; 1800’lü yılların vahşi kapitalist ortamına göre çok daha iyi iş yaşamı koşullarının oluştuğunu görüyoruz. Fabrika ve ofis ortamları, o dönemden bu yana daha sağlıklı biçimlere dönüştü. Sosyal sorumluluk anlayışının da gelişmesiyle iş ortamının iyileştirilmesinde pek çok gelişme sağlandı.

Bu söylediklerim, hâlâ çok kötü ve sağlıksız koşullarda çalışan insanlar gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Kötü iş yaşamı koşulları ekonomik yönden dev adımlar atan, adını sıkça duyduğumuz pek çok ülke için geçerli. Ülkemizde de çalışma ve iş şartlarının insana yakışmadığı pek çok örnek bulmak mümkün. Bu olumsuz koşulların en kısa sürede düzeltilmesi, ekonominin esenliğe çıkışının vazgeçilmez unsurlarından birisi olarak karşımızda duruyor.

Dünya görüşünüz ne olursa olsun; bugün geçerli olan bir konjonktür mevcut... Bunun adına piyasa diyoruz. Küresel, ulusal, bölgesel ya da yerel pazarlarda sadece mal ve hizmetler alınıp satılmıyor.

Genel anlamda piyasanın en önemli unsurlarından biri, işgücü üzerine yapılan faaliyetler... İşgücü karşılığında bir geçim elde etmek isteyenle üretim yapmak üzere işgücüne ihtiyacı olan piyasada karşı karşıya geliyor. Nasıl ki müşteri kaliteli ve hizmet satın almak istiyorsa, iş sahibi nitelikli işgücü ve emek sahibi vatandaş da iyi çalışma ve iş yaşamı şartlarına ihtiyaç duyuyor.

İşgücü için insana yakışır şartları oluşturmak ise iş sahibine düşüyor. İnsanların –geçimlerini sağlamak amacıyla– en kötü şart ve ortamlarda bile çalışmayı kabul etmeleri, iş sahibinin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Kalite, yaşamın her alanında var olmak zorundadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi