Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Başka bir yaşam mümkün mü?

Hepimiz sahip olmadığımız başka bir hayatın ve daha yaşanabilir güzel bir dünyanın hayalini kurarız zaman zaman. Keyif alıp, mutlu olduğumuz zamanlardan daha çok keşke deyip, imrendiğimiz yada deneyimlemekten korkup es geçtiğimiz için pişmanlık duyduğumuz anlarla doludur hayatımız. Hayat bu, her zaman güllük gülistanlık olacak değil elbet ama hayatı güzelleştiren tek şey de insanlar yani sevdiklerimiz aslında.

Pandemide uzun süre ayrı kaldık sevdiklerimizden, hasretlerini çektik. Büyüklerimizin ellerini öpmeyi, küçüklerimizin gözlerinden öpmeyi, arkadaşlarımızla sımsıkı sarılıp hasret gidermeyi, koyu sohbetler etmeyi nasıl da özledik. Geçici bir ayrılıktı ama bu. Sevdiklerimizi korumak için bir bakıma mecburduk. Kendi isteğimizle ayrı kaldık gelecek güzel günlerin hayaliyle... Bir de geçmeyen yaralar, sonsuz ayrılıklar var. Bir daha asla göremeyeceğimiz anamız, babamız, kardeşimiz, çocuğumuz, sevdiklerimiz... Hiç suçu günahı olmayan insanların sırf evlerinin çürük oluşu yüzünden bir gün bizden ansızın ayrılışları ve toprak oluşları...

6 Şubat 2023. Hepimizi yasa boğan o kara gün. Asrın felaketi... Üzerinden tam bir yıl geçti. On bir ilimizi etkileyen o yıkıcı depremle yüzlerce canımızı kaybettik. Daha görecek güzel günleri, kim bilir ne hayalleri vardı. Geldi çattı yıldönümü, bir baktık şöyle bu bir senede neler yapıldı, ne gibi önlemler alındı diye ama birşey göremedik. Evsiz barksız kalanlar, bir gecede tüm birikimlerini ve varlıklarını kaybedip sıfırı tüketenler, yakınlarını ebediyete uğurlayanlar şimdi hesap sormaz mı o gün atıp tutanlardan? Hani aldı mı tüm sorumlular ceza? Yada hangi ceza yeter bizlerin yanan yüreklerini soğutmaya?

Hayat boş, bir varsın bir yoksun. Bazı söylemlerde işte o kadar boş, sanki reklamlar gibi, hani göz boyar gibi... Hiç birşey çare değil yitirdiklerimizi geri getirmeye, giden gelir mi? Şimdi asıl ölen onlar mı sorarım size yoksa yaşarken sevdiklerini bir anda zamansız yitirenler mi?

Her derde deva olan sarımsak mıydı, yoksa sarılmak mıydı? Sarılmaktı elbet, bir dost elin sıcaklığını ta yüreğimizde hissedip, dertlendiğimizde ise menfaatlerin ötesinde olan o omuzda ağlamaktı. Ama yoklar işte artık, geriye yarım hayatlar kaldı, hiç bir zaman gerçek olmayacak hayaller kaldı kırık dökük...

İnsan düşünüyorda bazen sevdiklerinden ayrı kalınca yada değer verdiği birini kaybedince ne çok gereksiz şey için üzülüp, fındık kabuğunu bile doldurmayacak nedenlerden kırmışız bu güne kadar birbirimizi diyor. Olur olmadık ne çok şeyi kafamıza takıp, yüreğimize yük edinmişiz. Oysa bilseydik biz aciz kullarız sadece, gücümüz yetmez gözle bile görmediğimiz ama bulaşıcılığı insanı canından ve sevdiklerinden eden o minicik virüse, o zaman dertlenir miydik öyle her şeye, özgür günlerimizi ziyan eder miydik boşuna, dünyayı dar eder miydik hiç birbirimize? Virüs geçti dedik, korku bitti dedik, birbirimize sımsıkı sarılıp değer bileceğimize eski tas eski hamam bencilce yaşamaya devam ettik.

Koca koca şehirlerde, yüksek yüksek apartmanlarda, sağlam olmayan çürük binalarda bilmeden yaşamaya devam ettik. Hayat pahalı, kiralar yüksek, bir bakıma maddi yöndende devam ettirildik. Egzoz gazlarının zehri, yüzlerce arabanın gürültüsü arasında ve insan kalabalığında kaybettik biz kendimizi uzun süredir aslında. Tüketirken tükendik. Sağlıklı yaşamayı unuttuk, her gördüğümüze özendik. Doğaya saygı göstermedik, ortak yaşam alanlarını kendi yaşam alanımıza dönüştürmeye yeltendik. Dürüstlük, insanlık hak getire, herşeye para gözüyle baktık, hep daha çok kazanmak için hırs yaptık. Varımızı yoğumuzu satıp onca paralar vererek aldığımız, en sağlam olması gereken mahremimiz, evlerimizi bile yuvamız yapıp orda ailemizle mutlu mesut yaşayacağımıza kendimize aslında mezar aldık. Daha ne denebilir ki bunun üstüne?

Şimdi doğallığı arıyor, sade yaşamaya çalışıyorsak hep duyduğumuz kaygıdan. Artık ev alırken mutfağının genişliğine, balkonuna, süsüne püsüne bakmıyor sağlamlığını sorguluyorsak hep duyduğumuz korkudan.

Ben buradan 6 Şubat 2023 ve 17 Ağustos 1999 depremlerinde yitirdiğimiz canlarımıza tekrar rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Yakınlarına da Allah'tan sabır ve baş sağlığı diliyorum. Sebep olanların cezalarını hem bu dünyada hem de öteki dünyada çekmeleri herkes gibi benimde tek isteğim.

Yazımı noktalarken internette okuduğum, şu anki ruh halimi de biraz olsun anlatan bir yazı ile veda etmek istiyorum size. Çok araştırmama rağmen gerçek yazarını bir türlü bulamadım, farklı isimler adı altında kısmen bazı cümleleri değiştirilmiş olarak paylaşılmıştı sitelerde. Gerçek yazarının duygularına ve emeğine sağlık.

“Diyorum ki, toplasak tası tarağı, kapatsak telefondaki tüm hesapları. Hiç kimsenin bilmediği bir köye yerleşsek. Küçük bir bahçesi, bahçesinde köpeği, yemişler dikelim fidandan, biraz da domates falan… Akşam erken yatıp, sabah ezanıyla uyansak, ilk önce bahçeye inip, çiğ düşmüş biberleri toplasak. Ağaçları sulayıp, fesleğenleri okşasak. Ayağımız toprağa bassa, gelen geçenle selamlaşsak. Etrafımızda kuş sesleriyle, balkonda bir kahvaltı, kahvaltıda tereyağlı köy yumurtası… İkindi vakitlerinde asma çardağı altında, komşularla semaverde çay sefası… Çilek kokusu getiren meltem esintileri ve kucaklaşan gönül sohbetleri…Akşam olunca çeksek perdeleri, sobayı yakıp kestane atsak, kıvrılıp miskin bir kedi gibi yerdeki mindere, iliklerimize kadar uykuya dalsak. Diyorum ki, gitsek buralardan, ardımızda lüzumsuz telaşlar, heybemizde yeni huzur. Tek derdimiz yumurtlamayan tavuk, çürümüş domates, çiçeğine dolu vurmuş kiraz olsa… Ne trafik gürültüsü, ne bir yere yetişme arzusu, tüm bu kargaşayı şehirlere bıraksak. Ağrıyan başımızı, yorgun ayaklarımızı alıp, kirlenmiş ruhumuzla yola koyulsak. Diyorum ki, gitsek buralardan, ne varsa bizi yaşamaktan alıkoyan arkamızda bıraksak!..”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi