İstihdamsız Ekonomik Büyüme mi?

 


 


2020 ile birlikte ekonomiyi farklı yönlerden etkileyecek iki yönelim kendini ortaya koyuyor: Yaygınlaşan dijitalleşme ve otomasyon ile Covid-19 salgını. İkisinin ortak bir hedefi var gibi… Her ikisi de net bir şekilde emeği ve istihdamı hedef alıyor.


 


Dijitalleşme ve otomasyon, özellikle yapay zekâ uygulamalarının yaygınlaşması ile birlikte insanın yerine akıllı makineyi koymanın hazırlığı içinde… Emeğin çeşitli finansal yüklerinden kurtulmak isteyen sermaye, –duruma göre yavaş veya hızlı adımlarla– insanı makine ile ikame etmenin çabasına çoktan girdi. Bu yönelim, karşı konulmaz biçimde devam edecek.


 


Diğer yandan Covid-19 salgını, hastalığın insanlar ile yayılmasının bir sonucu olarak işletmede insanın adeta ‘uzak durulması gereken’ bir faktör olduğu şeklinde algı yarattı. Salgın konusunda henüz iyi haberler gelmediğine göre işletmede insan azaltımı sürecek gibi duruyor. Bu da işsiz insan sayısının artması anlamına geliyor. özetle; değişik faktörler nedeniyle bildiğimiz veya bilemediğimiz yönleriyle bir istihdam sorunu derinden büyümeyi sürdürüyor.


 


Genel anlamda nüfusun yüksek ve işsizliğin yaygın ülkelerde çözülmesi gereken istihdam… Doğrusu; şu sıralar işsizlik konusunda çözüm getirmeyen ekonomik büyüme planlarına daha bir kuşkuyla bakar oldum. Nüfusun büyük kısmının harcayacak geliri olmazsa, yaratılan ulusal zenginlikten pay alma imkânı olmazsa, ekonomik büyümenin vatandaşa ne yararı olacak ki? Evet, ekonomi büyümeli ama vatandaşın da gelir elde edeceği işi olmalı.


 


İstihdama özen göstermeyen büyüme modelleri, gelişmiş Batılı ülkelerde çok daha yaygın. Verimlilik ve maliyet düşürme adına biteviye vatandaşı ve çalışanı dikkate almayan planlama ve yönetim yaklaşımları geliştiriliyor. üretim yönetimi anlayışlarının istihdamı da gözetmesi gereği sürekli olarak ‘kapitalist kâr’ adına göz ardı ediliyor. Bizim gibi ülkelerde de rekabetçi olabilmek için aynı yolu denemeye çalışırken, büyük genç nüfusun varlığı –bilerek veya sehven– gözden kaçırılıyor.


 


ülkemizdeki durum ise Batılı ülkelerden daha iç açıcı değil. Resmi değerlerle bile asla yüzde 10’un altına inmeyen işsizlik süreklilik arz ediyor. Sürekli işsizlik ise kalıcı yoksulluğun dönüşmenin araçlarından birisi olarak görünüyor. Ekonominin yaşadığı her kriz sonrasında işsizlik ve yoksulluk arasındaki sağlam bağ bir kez daha gözler önünde sergileniyor.


 


ülkemizde yaşanan işsizliğin en önemli nedenlerinden birisini 1950’lerden bu yana etkin biçimde yaşanmakta olan sosyal göç oluşturuyor. Sürekli olarak düşük verimli ve getirili tarım kesiminden kopup gelen işgücü kentlere akıyor ve resmi ve gayri resmi olarak hizmetler sektörünün şişmesine neden oluyor. Gelişmiş ülkelerde çağın bir gereği olarak algılanan yüksek oranlı hizmetler sektörü, ülkemizde gizli işsizliğin saklandığı bir kategori olarak dikkat çekiyor.


 


Ne yazık ki; işsizliğin merkezi anlamda çözülmesini sağlayacak etkin makro politikalar üretilemiyor. İktidarın “Her işletme bir işçi alsa işsizlik çözülür” gibi ‘cin fikirlere’ yönelmesinin altında da bu makro politika yetersizliği yer alıyor. Buna işletmelerin verimlilik ve kârlılık adına daha az işçi ile çalışma yönelimi de eklenince işsizlik, süreğen bir sorun olarak karşımızda durmaya devam ediyor.


 


İşsizlik konusunun çözümünde bölgesel veya yerel alana indiğimizde; yerel yönetimlerin çözüm çabalarını izliyoruz. Ama bu çözümlerde niteliksiz işgücünü kurslarla beceri sahibi yapmayı hedeflemekten öteye geçmiyor. Bu tür eğitim faaliyetlerine dâhil olmuş vatandaşların ancak pek azı, gerçek anlamda bir iş ve gelir sahibi olabiliyorlar. Dolayısıyla yerel düzeyde de istihdama ve işsizliğin azaltılmasına yönelik çok daha etkin politikalara ihtiyaç var.


 


özetlersek; ülkemiz bugüne kadar benimsediği “yüksek büyüme – düşük istihdam” yaklaşımını, istihdamı da bir kriter olarak ele alan yeni bir modelle değiştirmek zorunda… Aksi durumda işsizlik, için için yanan bir yanardağ gibi patladığında ekonomiyi ve sosyal yaşamı darmadağın edecek bir durum arz ediyor.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi