Kamu Ahlakı Üzerine

Ahlak bir topluluk veya toplum içinde geçerli değer yargıları ile gelenek, görenek ve kurallardan oluşan bir bütündür. Genelde zamana ve mekâna bağımlıdır; bu nedenle sübjektiftir, görelidir. İnsanlar arası davranış kuralları konusunda kendiliğinden oluşmuş bir sosyal reçetedir. Örneğin Latin filozofu Seneca, ahlakı “parçadan, bütünün iyiliğine uygun davranmasını bekleyen kurallar dizisi” olarak tanımlar. Hukukun oluşmasında önemli kaynaklardan birisi ahlak kurallarıdır.

Ahlak konusunu pek çok ayrı kategoride ele almak mümkündür. Bu alt bölümlerden biri de kamu ahlakıdır.

Günümüzdeki demokrasilere siyaset bilimi açısından baktığımız üç ayrı faktör dikkatimizi çeker: Seçmenler, siyasetçiler, bürokratlar (kamunun atanmış yöneticileri). Siyasetçiler, devlet yönetimine sahip olmak için seçmenlerden oy isterler. Seçmenler ise kendilerine uygun taahhütlerde bulunan siyasetçilere oy vererek seçilmelerini sağlarlar. İktidara sahip olan seçilmiş siyasetçiler, bürokratlar aracılığı ile devletin işlemesini sağlarlar.

Devlet ahlakı, seçilmiş siyasetçilerin atanmış kamu yöneticileri ile karar ve uygulamalarda uymaları gereken kuralları belirler. Bu arada seçilmişlerden beklentileri olan çıkar ve baskı gruplarının, özellikle seçilmişlerin yakın ve yandaşlarının kuralları zorlayan yaklaşımlarını da unutmamak gerekir. Ayrıca devlet yaşamında, kimi bürokratların kendi atanmış pozisyonlarını korumak için seçilmiş siyasetçilerin talimatlarını yerine getirirken devlet ahlakının sınırlarını zorladıkları bilinir.

Devlet ahlakının temel dayanakları hukukun üstünlüğü ve yasa egemenliğidir. İyi ve düzgün işleyen bir toplumsal sistemde öncelikle bizzat devletin kendisinin, siyasetçilerin, bürokratların, seçmenlerin ve en genel küme olarak yurttaşların hukukun üstünlüğüne inanmaları ve saygı göstermeleri gerekir. Hiç kuşkusuz, adaletli bir bakış açısıyla öngörülüp yazıldığı gibi işlemeyen yasa ve usullerle yönetilmeye çalışılan bir ülkede yurttaşların “sivil itaatsizlik hukukunun” varlığı da bir başka olgudur.

Düzgün işleyen bir toplumsal düzenin ana fikri kurallar ve katılımdır. Bir başka deyişle devlet de dâhil toplumu oluşturan unsurlar arasındaki oyunun kurallarının önceden ve katılım ile uzlaşmaya dayalı olarak belirlenmesidir. Bu kurallar yürütme ve denetlemenin ne biçimde yapılacağını, halkın bilgisine nasıl sunulacağını belirler.

Bu kuralların konulmasındaki temel düşünce, siyasetçinin elindeki erki kullanarak yalnız hizmet etmesi; kendisi, yakın ve yandaşları için avantajlar elde etmeye çalışmamasıdır. Aynı şekilde bürokratın devlet içindeki kendi pozisyonunu koruyabilmek için siyasetçinin yörüngesine, çıkar ilişkileri ağı içine girmesini engellemektir. Peki, bu varsayımlar gerçek yaşamda uygulanma şansı bulabiliyor mu? Gerçekten ahlaki bir sosyal düzende mi yaşıyoruz?

Şimdi bir de yakın planımızda görünenlere bir bakalım. Maddi kaynağın büyüğü nerede? Biliyoruz ki, rantın büyüğü merkezi devlette ve yerel yönetimlerde... Denetim zafiyeti var olduğunda; bu kadar büyük rant devlette olunca devlet ahlakının da kimi siyasetçiler, bürokratlar ve siyasetin bazı yandaşları için ‘eh, biraz esnemesi’ olağan değil mi? Ne demiş atalarımız: “Bal olan yerde sinek de bulunur.” Sanırım, bu malum sinekler de devamını yazmışlar: “Bal tutan parmağını yalar.” Eğer ahlaklılar yeterince cesur ve savaşkan değillerse bırakın parmak yalayanı, küfeyle götürenleri bile engellemek mümkün olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi