Kendinin Farkında Olmak



Ayna önemli bir simgesel gerçektir. Sadece fiziksel yaşamda değil, zihinsel olarak da aynasız bir yaşam çok zor… Ama yaşamın aynasında insanın kendisini görebilmesi hiç kolay değil. Ezberlerimiz, alışkanlıklarımız, sıradanlıklarımız, korkularımız, kolaycılığımız ve düşük mücadele performansımız zamanla öylesine sarıveriyor ki bizi; onları aşıp kendimizin ve çevremizin farkına varmak hiç kolay olmuyor.


 


Derken bir gün bir işaret alıyoruz. Bazen bir dosttan, kimi zaman bir rakipten veya tümüyle bir tesadüfi karşılaşmadan geliyor bu işaret. Bazen sıradan bir konuşma içinde bir ifade dikkatimizi çekiveriyor. O ana kadar görmeyen gözlerimiz açılıyor, yaşamın aynasını fark ediveriyoruz. Yaşamın aynasına bu denli yakın olduğumuzu o an görüyoruz. Bizi uyaran o işarete kadar neden fark edemediğimize hayret ediyoruz.


 


Yaşamın o –kimi zaman acımasız– aynasında kendi ruhumuzu, davranış modelimizi tüm çıplaklığıyla görüvermek de çok şaşırtıcı. Kendimizi aynanın karşısında her buluşumuzda dudaklarımızdan dökülen “Bu ben miyim?” sözcükleri bir çığlığa dönüşüverir.  “Bu, ben miyim?” sorusu ile başlayan uyanışın ilk türü, kendimizi başkalarının kurallarına göre ne denli fazla düzenlediğimizi fark edişimizdir.


 


Kendimizinkini yaşamak yerine başkalarının yaşamına payanda olduğumuzu fark etmek, kendini sorgulamanın birinci aşamasıdır. Kimi zaman bu durum, başkalarının kuralları ile yaşamak biçiminde ortaya çıkar. Böyle bir durumda yaşamımızı yöneten hep başkalarıdır. Asla seçimlerimiz olamaz. Sadece kurallar ve korkular vardır. Yaşamın aynasında da kimi zaman ürkmüş, çoğu zaman sevincini yitirmiş bir insanın yüzü vardır. Aynada yalnız “sen” vardır; “ben”, cesaret edip aynada görüntü veremez. Bir ikinci biçim daha var. Bu durumda aynada yalnız kendinizi görürsünüz. Yaşamın aynasındaki yansınız o denli büyümüştür ki, ayna yüzeyinin başka insanları görüntülemesine izin vermez. Bir başka deyişle; aynada “ben”den başkasına yer yoktur.


 


Gerçekten bize ait olan tek şey kendi yaşamımız. Yaptığımız ve yapmadığımız her şey, öncelikle ve doğrudan kendimizi etkiliyor. Bu yaşamı kullanarak kendimize ve çevremize anlamlar veriyor ve değerler katıyoruz. Başka insanlar da kendileri ile ilgili olarak aynı işlevleri yerine getiriyorlar. Anlaşılıyor ki yaşam, bir anlam ve değerler alışverişi. Başka insanları anlamlandırırsak yaşamımızı zenginleştiriyor, karşılığında anlamlar ediniyoruz. Değer verip değer alıyoruz. Böyle olduğunda da sen veya ben olmaktan kurtulup biz olmaya başlıyoruz. Sen veya ben olmakta ısrar etmek, anlamları ve değerleri kendimize saklamak demek…  Aynı zamanda bize verilecek anlam ve değerlere kapımızı kapatmak demek…


 


Evreni anlamlandırıyoruz. Sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz bu anlamlandırmanın sonuçları olarak ortaya çıkıyor. Hiç kuşkusuz; yaşamımızda bize bağlı olan veya olmayan unsurlar var. çok istiyoruz diye yarın güneş batıdan doğmaz. Ama bu beklenti içinde olur ve gerçekleşmediğinde de kendimizi olumsuzluklara sürüklersek yaşamı anlamlandırmada ciddi yanlışlar yapıyoruz demektir.


 


önce bizim dışımızdaki yaşamın varlığına, kendi akışına ve onun kendisini seçişine saygılı olmayı kendimize öğretebilmeliyiz. Bireyler olarak çevremizi etkileyebilecek özellik ve davranışlarımız olabilir, ama bizim sübjektif beklentilerimiz dışında gelişen pek çok olay ve durum olduğu da bir gerçek. Bu, yaşamın doğal bir parçası…


 


Yaşamın olumsuzluklarını sükûnetle karşılayabilmek bir olgunluk göstergesi... çünkü yaşamda olup biten karşısında ne hissettiğimiz, doğrudan doğruya bize bağlı. Zor durumları, güç koşulları cesaretle ve dayanma güdüsüyle karşılamak olgunlaşmış bir karakterin özelliği. üstün nitelikleri olan bir kişiliğe ulaşmak hiç de kolay değil. Kişiliğin doğru ölçülmesinin yollarından birisi, kişinin zor veya beklemediği koşullarda nasıl davrandığını incelemektir. En ağır koşullarda bile o zor durumu sakinlik, uyumluluk ve yumuşaklıkla karşılayan bir ruh, olgunluk yolunda önemli adımlar atmış demektir.


 


Yaşamın karşısında nasıl davranırsan o da aynı davranışı sana karşı yapıyor. Yaşama karamsar yaklaştığında olumsuzluklar buluyorsun. Yaşama cesaretle pozitif yaklaştığında her şey renklenip zenginleşiyor. Karanlık karanlığa, aydınlık aydınlığa dönüşüyor. Yaşama ne verirsen onu alıyorsun. İstersen buna kendi varoluşunu seçmek diyebilirsin.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi