6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA)

6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA)

MİLLET BOZULURSA...

Tarihte zalimliği, gaddarlığıile ün yapmış Moğol hükümdarı Hülagu 1258 senesinde Bağdat'ı alıpğ, yakıp yıkmak için şehri kuşattı. Şehrin yakınına karargahını kurar. Haber gönderip Müslümanların en büyük alimi ile görüşmek istediğini bilidirir.
Haber şehre geldiğinde kimse görüşmek istemez. Çünkü gidip gelmemek, kelleyi kaptırmak vardı işin içinde. Bu haber zamanıngenç alimlerinden "Kadıhan'a " ulaştığında "Ben gidip görüşürüm" der.
Bir kurban bulundu diye herkes rahatlar. Kadıhan henüz 20 yaşlarında doğru dürüst tüyü, saçı, sakalı bile yok. Boylu postlu da değil; Ufak-tefek, zayıf ve raif bir cüsseye sahip. Görüşmeye giderken yanına bir deve, bir keçi, bir de horoz vermesini ister. Kimse bundan bir şey anlamaz, fakat gidip görüşsün hemen istedikleri tedarik edilip verilir.
Kadıhan beraberindeki üç hayvanla beraber Hülagun'un çadırına vardığında hayvanları çadırın dışında bırakıp içeri girer. Kendisini takdim ederken istediğiniz Müslüman Alim bu, sizinle görüşmeye geldi. Hülagu şöyle bir bakar, beklediği bir tip olmadığı için çok şaşırır. Bu şaşkınlığını da ifade etmekten geri kalmaz. "Gönderecek senden başka kimse bulamadılar mı, sen mi benimle görüşeceksin." Diye sorar.
Kadıhan Hazretleri, böyle bir tepki ile karşılaşacağını bildiği için hazırlıklı gelmişti zaten.
Hulagu'nun sorusunu şöyle cevaplandırır:
"Sen görüşmek için iri yarı boylu, postlu birini istiyorsan, dışarıda duruyor. Devemi getirdim onunla görüşebilirsin, yaşlı-başlı, sakallı biri ile görüşmek istiyorsan dışarıda duruyor, bir keçi getirdim, onunla görüşebilirsin. Yok, sesi gür biri ile görüşmek istiyorsan horoz da getirdim onunla görüşebilirsin."
Hulagu, karşısındakinin sıradan biri olmadığını, görünüşüne bakıp karar vermenin yanlış olduğunu anlar: "Sen görüldüğü gibi birine benzemiyorsun." O halde bakalım deyip yer gösterir. Hemen arkasından ilk sorusunu sorar: "Ben buraya ne için geldim, beni buraya getiren sebep nedir?"
Kadıhan bu soruya şöyle cevap verir: "Seni buraya biz getirdik. Bizim amellerimiz gerçek nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas geyemizi unutup makam, mevki, mal-mülk peşine düştük. Zevk'i Sefaya daldık. Cenab-ı Hakk da verdiği bu nimeti almak üzere seni gönderdi."
"İkinci sorusunu sordu: "peki ben ne zaman geri dönerim? deyince, Kadıhan: O da yine bize bağlı, benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, nimetin kadrini-kıymetini bilir, zevk-ü safadan, israftan, zulümden birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen geri dönersin!" dedi.
Evet, "Bir millet kendisini değiştirmedikçe Allah, onların durumunu değiştirmez." (Kur'an'dan iki ayet meali: Rad Suresi, ayet: 11, Sh: 249, Enfal Suresi A: 53, Sh: 183)
Hükümranlıkları dillere destanken tarih rüzgarı önünde silinip süpürülen, asırlarca hakimiyeti sürerken bugün mahkum olan milletlerin ağıtlarından ibret alınmadıkça (Komşumuz Suriye'nin halinden, ahvalinden ders çıkarmadıkça) bu ilahi yasanın dağarcığında harakiri yapan toplumlar hep olacaktır.
Olacaktır, çünkü yapılanların cezası mutlaka çekilecek ve görülecektir. Nitekim Hz. Allah (C.C.) buyuruyor ki; "Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir." (Şura Suresi, Ayet: 30, Sh: 485) (Nur Suresi Ayet: 79, Sh: 89)
Keşke Rabbimin şu hayat-memat anlamındaki manifesto maddesi emri, nefsimizin meş'alesi olsaydı: "Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi arttırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir." (İbrahim Suresi Ayet: 7. Sh: 255)
Şurası bir gerçek ki, insanlar, Allah'a isyan edip, hallerinde bozulmalar meydana gelmedikçe Allahüzülcelal, durumlarını değiştirerek içinde bulundukları nimetleri ellerinden almaz. Allah (C.C.) cezada acele etmez. Mühlet verir ama ihmal etmez, hak edenlere cezasını verir. Kur'an ifadesiyle "Eğer Allah (C.C.) insanları zulümleri yüzünden hemen cezandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler." (Nahl Suresi A: 61, Sh: 272)
Rasülüllah Efendimiz bu konuda ashabını aydınlatırken, eshabdan biri sordu: "İçimizde salih kimseler bulunduğu halde de helak olur muyuz Ya Nebiyyallah Efendimiz (a.s.) "Fısk-ı fücür, yani kötülük ve haramların işlenmesi çoğaldıysa da evet" diye cevap verdiler. Hz. Mevlamız (C.C.) şöyle buyurur: "Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah (C.C.) azabı çetin olandır." (Enfal Suresi Ayet: 25, Sh: 178)
Bir millet, ya bizzat kendisi bozulur veya idarecileri onları değiştirin ya da herhangi bir sebepten biri veya birileri bozulmaya yüz tutarsa Allah'ın (C.C.) kararını beklemeye hazır olun.... Rabbim kusurlarımızı bağışlasın. (Amin)
Hoşçakalınız

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA) Arşivi