Müzik, Sadece Müzik Değildir

Toplum, ilginç bir örgütlenmedir. Toplumun görünümlerini ifade eden kültür gibi öyle kavramlar var ki, bunlar birer resim olmaktan daha çok resim çerçevesine benziyor. Farklı toplum ve tarih dönemlerinde farklı içerikler taşıyabiliyor –bir çerçevenin farklı resimler taşıyabildiği gibi. Popüler kültür ve onun bir alt birimi olarak arabesk ve fantezi müzik de bu tür kavramlar arasında…

Müzik de dâhil olmak üzere kültürü ve sanatı bir göle benzetebiliriz. Eğer bu gölü besleyen akarsular temiz ve kaliteli su taşırlarsa göl bir habitat ve yaşam biçimi olarak gelişir ve zenginleşir. Eğer göle türlü atıklarla kirlenmiş su taşınırsa bu durumda da göl yaşamı giderek kötüleşir, hatta zamanla flora ve fauna olarak canlı yaşam yok olur. Eğer gölün suyu insanlar tarafından denetimsiz biçimde tüketilirse bu durumda da göl yok olma tehlikesi yaşar. Ülkemizde başta müzik olmak üzere yaşanan durum için göl metaforu güzel bir örnek olabilir.

Kültürün değişimi, toplumun sosyal özellikleri ve bunların değişimi ile ilgilidir. Bunun iyi örneklerinden biri ülkemizde 1940’lardan beri yaşanan sosyal göç olgusudur. Önce kırdan kente doğru başlayan göç daha sonra Doğudan Batıya, güvensizden güvenliye doğru evrilmiştir. Ortadoğu’daki savaşlar nedeniyle oluşan göç dalgaları ise ülkeyi ekonomiden kültüre kadar çok niteliksiz bir seviyeye indirmeye devam ediyor. Ülkemiz kırsalı ile Doğu ve Güneydoğudaki ülkelerin mevcut kültürel düzeyini de dikkate aldığımızda kültürün günümüzdeki durumuna şaşmamak gerekir.

Arabeske dönelim. Arabesk müzik ve yaşam tarzının kalkışa geçtiği 1960 sonrasındaki on yılda arabesk, bir ayrılık ve hasret şarkısı idi. Bu dönem 1950’lerde başlayan kırdan kente sosyal göçün de başlangıcıydı. Batı ile Doğu müziği ve türkü karışımı, düşük müzikal niteliğe sahip arabesk, ayrılmak zorunda kalınan ‘memlekete’ olan özlemi ifade ettiği kadar bireyleri göçe zorlayan yoksulluk ve ‘bozuk düzene’ karşı başkaldırmayı ifade etmekteydi.

Bu döneme ait sözlü arabesk müzik örneklerini incelediğimizde, kırdan ayrılarak ulaşılan kentte yeni bir yaşam biçimi, güvenli bir ortam, yeni bir kimlik ve etiket arayışının izlerini görmek mümkün olacaktır. Ama tüm isyan içeriğine rağmen 1960-70 dönemine ait arabeskin kurgulanmamış, önceden hazırlanmamış bir ‘kendiliğinden’ hali var. Bu ‘naiflik ve kendiliğindenlik’ sadece arabesk severlere ait değil; devletin arabeske karşı koyduğu kısıtlar bir yana, bu dönemde arabesk karşıtlarının da ‘kendiliğinden’ bir halleri var.

1980’li yıllarda çerçevedeki arabesk resim değişti. Bu dönemde kırdan gelenler, yavaş yavaş kentte etkili olmaya başladılar. Örneğin kırdan gelerek Ankara’nın Çankaya’sında, İstanbul’un o zamanki taşrasında ya da diğer büyükçe şehirlerde kamu ve özel arazilere gecekondu yapanlar bu derme çatma binalar için tapu aldılar. Zamanla siyasi partilerde etkin konumlara ulaştılar; iktidara ulaşmanın yollarını öğrenip denemeye başladılar.

Arabeskin bu yeni tırmanışında 12 Eylül darbesi sürecinin, önceki dönemlere ait kent kültürünü ve bu kültüre sahip insan kaynaklarını önemle ölçüde yok etmesinin etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Hiç kuşkusuz, reel sosyalist sisteme karşı geliştirilen Amerikancı politikaların, arabeskin doğal yaşam ortamı olan bir iklimin yeşermesine zemin hazırladığını düşünüyorum. Bu iklim, feodal ve kapitalist toplum biçimleri arasında sıkışmış kent kaynaklarından rant beklentisi olan bir sosyal kesimi ifade etmekteydi.

Bu dönemde devletin arabeske bakışı yumuşadı. İktidardaki kesimlerin değişimi ile birlikte arabesk, devletin ‘resmi’ müziği haline dönüşmeye başladı. Daha önceleri Batı etkileriyle oluşan popüler kültürün yerini daha Doğulu olan bir Doğu-Batı sentezi popüler kültür aldı. Her geçen an Doğulu olan yönünde genişlemeler gözlendi.

Ve sonunda bazı kesimler, arabeskin ve popüler kültürün rant elde edilen bir sektör olduğunun farkına vardılar. Böylece bir ‘arabesk endüstrisi’ oluştu. Bu süreçte yoksulluğun beklentileri bu yeni endüstriye akmaya başladı. Spor Toto ile başlayan lotaryacılık ödüllü TV yarışmaları ile zirveye ulaştı. Artık iş, “ben arabesk sevmem ya da severim” noktasının çok uzağında ve ciddi boyutlarda…

Herkesin beğenisini karşılayan farklı müzik türleri olabilir. Değişik toplum kesimlerinin tükettiği farklı kültür formları da bulunabilir. Ama bu değişim, ulusun dilinin yozlaşmasına neden oluyorsa, ulusal eğitim-öğretim sistemi nitelikli olanı değil, yozlaşmanın yeni söylem ve kadrolarını üretiyorsa o zaman hem popüler kültürün hem de onun bir alt cümlesi olarak popüler kültürün ve arabeskin üzerinde ciddiyetle durmamız gereği bir kez daha ortaya çıkar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi