Okumak ve Yazmak Üzerine

 


 


Giderek daha fazla oranda İnternet ile yaşıyoruz. Sosyal medya toplumsal kültürün aynası gibi oldu. Ne halde olduğumuzu oradan kolaylıkla ‘okuyabiliyoruz’. Eskiden toplum olarak içerik zenginliği ve kalitesi problemimiz vardı. Bunu henüz aşamasak da, şimdilerde bir de buna biçim ve Türkçe problemi eklendi. Bu sadece sıradan vatandaşa has bir durum değil. ‘Nev’i şahsına münhasır’, ‘kerameti kendinden menkul’ büyüklerimiz de bu kategoriye giriyor. Hani şu okumaz – yazmaz olanlardan… Dünya bilgeliğini üzerlerine nereden geldiği bilinmeyen bir elbise gibi giyivermiş zevattan… Akşam yatıp sabah bilinmeyeni hissi kablelvuku ile bilinir yapıveren aklı evvellerden… Malumatfuruş olmak için okumaya, danışmaya, tavsiye almaya ve başkaları ile birlikte istişare etmeye ihtiyacı olmayanlardan…


 


Devletin vermeye çalıştığı eğitim pek çok nedenden ötürü bu çağın gereklerini yerine getirmiyor. Bunda öncelikle siyasetin eğitim dâhil toplumun her alanını işgal etme çılgınlığı etkili oluyor. Böylece değişim, zamanın gerektirdiği gibi ileriye değil, geriye doğru gelişiyor. Diğer yandan objektif olarak hem kişisel hem de sosyal açıdan gelişime ve değişime ihtiyacımız var. Siyaset gelişim ve değişimin önünde engeller oluştururken birey bazında da bir atalet ve uyuşma yaşıyoruz. Bu genel atalet hali karşısında öncelikle bir kişinin kendisini değişime ve gelişime açık hale getirmesi gerekiyor. Değişmemeyi ve kendiyle yetinmeyi veya ataleti bir davranış modeli haline getirmiş bir kişinin, türü ne olursa olsun bir ortak yaşamda veya birlikte çalışmada başarılı olmayacağı kanaatindeyim.


 


Kişisel değişim ve gelişim, öncelikle bir niyettir. Hatta iyi niyettir. Ama niyet, işin başlangıcından öteye gitmez. Değişim için bilinçle ve farkındalıkla zaman, emek ve kaynak harcamak gerekir.  Olumluluk da kaçınılmazdır. Okumak, dinlemek, önyargısızca tartışmak, tarafsız olarak görmeye - algılamaya çalışmak ve dersler çıkarmak gereklidir. Bilinçli emek olmadan kişi, olsa olsa ‘kerameti kendinden menkul bir lafazan’ olur.


 


Birlikte çalışmayı düşündüğüm kişilerde ilk gözlediğim unsur, kendini değiştirmeye ve geliştirmeye eğilimli ve istekli olup olmadığıdır. İnsan kendisiyle barışık ve kendi başına mutlu olabilir. Bunu saygı ile karşılarım. Ama kişi kendini dışarıya kapatarak yeterli buluyorsa veya kişisel değişim ve gelişim ihtiyacının yaşamsal sürekliliğinin farkında değilse, buna onay veremem. Böyle kapalı ve içe dönük, değişim ve gelişim ihtiyacı duymayan, kendi ataletinden fazlasıyla ‘memnun’ bir kişi ile birlikte çalışmak istemem.


 


Hani bir söz var; “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” der. Bu söyleyişten kasıt, aynı konuda veya aynı bakış açısında takılıp kalmış olanların durumunun vurgulanmasıdır. Sıklıkla söylediğim gibi; kişi, siyahı ve beyazı birlikte kavrar. çünkü insanın öğrenme modeli, karşılaştırmalar üzerine kurulmuştur. Sadece belli bir konuya sıkışıp kalmış veya belli bir dünya görüşünün dışındaki fikirlerin öğrenilmesine kendisini kapatmış kişilerdeki yüzeyselliği ve sığlığı bilirsiniz.


 


Herkesin farklı bir dünya görüşü olabilir. Bu farklı görüşlerin öğrenilmesi, kişinin bakışını veya vizyonunu değiştirmesi anlamına gelmez. önemli olan, insanın öğrenme modeline uygun bir biçimde karşılaştırmalar yapabilecek verilere sahip olması ve bu yönlü yeteneğini geliştirmesidir. Bu yeteneğin kişisel düzeyde gelişimi; bireyin katılım, paylaşım, farklı kültür ve kimliklere saygı ve demokratiklik özelliklerini de geliştirecektir. Kişinin kendisini belli bir görüşün içine hapsetmesi, yukarıdaki nitelikleri edinmemesi için yeterli bir nedendir.


 


Kişisel değişim ve gelişimden söz ettiğimde; piyasada sıklıkla bulunan kitaplardan veya bazı metafizik yöntemler uygulamaya çalışan ‘çağdaş inanç bezirgânlarından’ söz etmiyorum. Batı kaynaklı bazı yazar ve uygulamacılarının insanı bir makine gibi algılarken, metafizik yönelimli olanların ise gerçek dünyaya yabancılaşma yarattıklarını farkındayım. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kişisel gelişimin bu köklerden kaynaklanan ciddi sorunları var. çünkü kişisel değişim ve gelişim sadece bireysel bir konu değildir. Hegel’in dediği gibi “Her insan, kendi çağının çocuğudur”, ama mevcut durum bizi biraz geçmişin bataklığına çekiyor gibi… Gecikmiş bir engizisyon mu yaşıyoruz?


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi