Paylaşarak Çoğaltmak

Bazı şeyler var ki; paylaştıkça çoğalır. örneğin sevgi ve bilgi böyledir. Keza deneyim için de aynı anlayışının doğruluğundan söz edebiliriz. Bilgi ve deneyim paylaşımı, kimi zaman kişiler, bazen kuruluşlar arasında gerçekleşir. Yaşadığımız dönemin Ağ Toplumu çağı olarak anılmasının nedenleri arasında paylaşımla ilgili mekanizmaların gelişmesinin etkisi var. Herhangi bir konu etrafında veya bir sorunun çözümü için düşünce ve bilgi paylaşım platformları kurmak, giderek yaygınlaşan yönelimlerden birisi olarak gözleniyor.


 


Paylaşım platformlarının çok değişik türleri var. Sivil toplum eksenli örnekler gördüğümüz gibi ekonomik işletmelerin kümelenme yaklaşımı etrafında sınai veya ticari topluluklar oluşturduklarını da gözlüyoruz. Paylaşım platformları; bilgi, deneyim ve görüş paylaşmak kadar birlikte olmaktan kaynaklanan sinerji yaratma hedefine de yönelmiş olabiliyor. Yurttaşlığın her geçen gün daha fazla komşuluk olarak anlaşıldığı bu dönemde platformların önemi de artıyor.


 


Platformlar, genelde aynı alanda çalışan veya benzer sorunları çözmeye uğraş veren kişi veya kuruluşları bir araya getiriyor. çoğu zaman yaşamsal sorunlar, tek odaklı veya tek konulu olmayabiliyor. özellikle ölçek olarak orta veya büyük kabul dilebilecek sorunların çözülmesinde farklı bilim veya disiplinlerden uzmanların bir araya gelmesi gerekiyor. Yine örneğin kentsel ölçekte bir konuda sorunun birbirinden farklı paydaşları olabiliyor. Bu nedenle yaşadığımız çağda kimlik veya içerik olarak farklı kesimlerin bir araya getirilmesinin özel anlamı ve değeri var. çok özneli bir dönemde sosyal davranış modelinin de çok öznelilik ruhuna uygun olması gerekiyor.


 


Yukarıda ele aldığım çerçeve de dâhil olmak üzere; çabalarımızın, uğraşlarımızın ve çalışmalarımızın hedefinde başarılı olup daha kaliteli bir yaşamı yakalamak var. Ama çoğu zaman yaptığımız işte başarının ne olduğu konusunda yeterince açık ve tanımlı değiliz. Sonuçta ne çıkarsa onunla yetinmeyi içimize sindiriyoruz. Sonuç olumsuz olursa, ancak o zaman yaşanmış süreçten kendimize dersler çıkarmaya çalışıyoruz. Halbuki işe başlarken başarı ve başarısızlığı tanımlayacak kriter ve göstergeleri belirlesek, sonuçta geldiğimiz noktayı değerlendirmek çok daha kolay olacak.


 


En silik mürekkep bile en iyi hafızadan daha iyidir. Bu nedenle başlangıç şartlarımızı, süreci, girdileri, beklenen sonucu ve çıktıları kayıt altına almak zorundayız. Düşünceleri, yaşananları ve deneyimi kâğıda dökmek, yazılı kültürün gereklerindendir. Hangi türden bir kuruluş içinde olursak olalım; yazılı kültür anlayışını geliştirmeden kişisel ve sosyal ilerlemeyi sağlamak hayli zordur. örneğin bir sorun tespit ve çözme sürecinin kayıt altına alınması, bir yandan deneyim birikimi sağlarken, diğer yandan deneyimin gelecek dönemlere aktarılması ile bir kurumsal kültürün oluşmasına yol açacaktır.


 


Bir iş yapma modelinin geliştirilmesi de yazılı kültürle yakından ilgilidir. Gerekli kayıtları tutmayan bir ekonomik işletmenin veya sivil kuruluşun çok uzun soluklu olmasını beklemek hayal olur. Yazılı kültür, yapılan işin bir sistem haline getirilmesinin mekanizmalarından birisidir.


 


Ne yazık ki; bir takım olarak çalışmanın yaratacağı olumlu etkilerin bilincinde olmayabiliyoruz. Takım çalışmasını denediğimizde ise bunu başaracak koşulları yaratamıyoruz. “ruh, birlik, beraberlik” gibi sözcükler dilimizden düşmüyor ama ne yazık ki, hemen hemen hiçbir ölçekte bunu başaramıyoruz. İşbirliği, uzlaşma ve ortak payda oluşturma gibi konulardaki sıkıntılarımız, üzerinde düşünmemizi ve çalışma yapmamızı bekliyor gibi…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi