Probleme Farklı Bakabilmek

İnsanın ilk sıradaki destekleyicisi, kendisidir. Bunun tam zıddı olarak ‘baş köstekçi’ de kendisi olabilir. Bir problem ile ilgili olarak olumsuz sözcükler kullanmaya başladığınızda bir daha o probleme sakin ve tarafsız olarak yaklaşmanız mümkün olmayabilir. “Buna dayanamıyorum” diye başlayan bir düşünce silsilesi, söz konusu problemi bir ‘bireysel felaket’ haline dönüştürür ve insanın çözmek üzere elini atası gelmez.

Bu noktada gerçekleştirebileceğimiz davranış türlerinden biri, durup nefes alıp olaya veya probleme bakışımızı değiştirmeye çalışmaktır. Problemde değişen bir şey olmayacaktır; ama kendimizi olumsuzlukla yoğunlaştırarak çözüm gücümüzü azaltmamış olacağız. Bir bakış açısı değişikliği, problemi gerçek ölçeğinde görmemize neden olabilir.

Örneğin bir öğrencinin “Şu fizik / matematik sorusunu çözemiyorum” düşüncesi yerine “Şu fizik / matematik problemini nasıl çözebilirim” diye kendini sorgulaması çok daha olumlu sonuçlar verir, –daha mütevazı söylersek en azından– verebilir.

Diğer yandan bir problemi gerçekten çözmeyi isteyip istemediğiniz konusunda emin olmalısınız. Eğer çözüm konusunda ısrarlı değilseniz, problemi aklınızdan silebilir veya erteleyebilirsiniz. Sürekli olarak bu problemle yaşamanın sizden değerli bir şeyleri, örneğin zamanınızı, ruhsal dengenizi, ilişkilerinizi alıp götürdüğünü bilmelisiniz.

Özetle söylemek gerekirse; probleme bir büyüteç ile yaklaşmayın! Muhtemelen bakış açınızı değiştirmeniz, onu gerçek büyüklüğü ve önemi ile görmenizi sağlayabilir. Neyi görürseniz onu çözmek isteyeceksiniz. Büyütülmüş bir problemin müstakbel çözümü, boyutları açısından sizi korkutacak ve imkânsızlığa savuracaktır.

Kimi zaman problemlerimize ‘ya hep ya hiç’ gibi radikal bakışlarla yaklaşırız. Dünyayı veya yaşamı siyah-beyaz karşıtlığıyla düşünmek, bize kolay gelir. İnsanlar hakkında da böyle yargılara varma kolaycılığına düştüğümüz çok olur. Kötü bulduklarımızı yaşamımızdan siler, iyi bulduklarımızın yanından ayrılmayız. Hâlbuki yaşamın gerçek yüzü, sadece saf siyah veya beyazdan değil, bunların karışımı olan grilerden oluşur. Problemlerimizi gri tonlar olarak görmek, onları çözme yolunda daha akılcı ve ekonomik olmamızı sağlayabilir.

İnsanlara gelince; saf iyiler ve saf kötüler artık masallarda veya öykülerde bile yok. İnsanlar, yaşam karmaşıklaştıkça siyah ve beyaz arasında değişen noktalarda konumlanıyorlar. Bu gri gerçeğin iyi farkında olmamız gerek.

Bir olaya veya kişiye siyah ya da beyaz diyebilmek için sağlam kanıtlarımız olmalı. Olaylara yönelik olarak savunduğumuz çözümlerde de böyle. Eğer yeterli kanıta sahip değilsek geçmiş deneyim ve izlenimlerimizin bizi yanıltmasına izin vermemeliyiz.

Bu tür genelci davranışlardan kurtulmanın yolu, doğru olarak bildiğimiz davranışın ‘neden doğru olduğunu’ zaman zaman kendimize sormamızdan geçer. Çoğu zaman ezberlenmiş davranışlarımızın altında haklı ve yeterli bir mantık yoktur. “Bu böyledir” diyerek kestirip atarsanız, önce kendinize haksızlık etmiş olursunuz. Çünkü insanı diğer yaratıklardan ayıran en önemli özellik, aklının varlığı ve onu kullanabilmesidir. Soru sormayı becerebilen insan, problemler karşısında aceleci çözümlerden kaçınır. Dereyi görmeden paçaları sıvamak gibi yanlışa düşmez.

Bizi en çok yanıltanlar arasında ‘herkes, hiç kimse, genellikle, bazen, belki’ gibi belirsizlik içeren sözcüklerin bulunduğunu unutmayın. Eğer aklınızın merceğini yeterli netliğe ayarlamazsanız, o bulanıklık içinde akıl gözünüz yanlış görebilir. Doğru davranmak için ayaklarınız doğru zemine sımsıkı basmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi