Sivil Toplum ve Etik

Etik sözleşme anlayışı, toplumumuzda pek yaygın değildir. Bu alandaki zafiyetin yarattığı sorunları, yerel yönetimlerle dernek, vakıf, oda vb. gibi sivil toplum tavırlı kuruluşların ortak çalışmalarında sıklıkla gözlüyoruz. Bu tür ortak çalışmalarda plan ve programlar, daha baştan bir proje olarak ortaya konmadığı için sıklıkla kesintiye uğramaktadır. Ardından taraflar birbirlerini kıysasıya eleştirme açmazı içine girmektedirler. Bu sıkıntıyı aşmanın yolunun, çalışmanın türüne göre gerek sivil platformların, gerekse tek tek sivil kuruluşların yerel yönetimlerle yapacakları bir sivil mutabakat belgesinden geçmesi gereğini düşünüyorum. Kamuoyuna da açıklanacak olan bu belgenin, taraflar arasındaki hukukun belirgenleşmesini sağlayacağı inancındayım.

Ayrıca; yukarıda kısaca sözünü ettiğim gibi; çalışmaları plan ve programa bağlamanın da özel bir önemi var. Böylece başta kamununkiler olmak üzere, yerel kaynaklar da boşuna tüketilmemiş olacaktır. Gerek sivil mutabakat belgesi, gerekse sivil plan, program ve projeler konusunda yerel eğitim ihtiyaçlarının kendini üst düzeyde gösterdiğini görmemiz gerekiyor.

Sivil toplum çalışmalarının bugünkü önemli sorunlarından bir diğeri, katılımın üst düzeye çıkarılamamasıdır. Bunu üç ayrı kalem halinde ele alabiliriz. Birinci olarak; sivil platformlar, muhalifler de dâhil olmak üzere daha fazla kuruluşun, platformda bulunmasını sağlamalıdır. Sivil katılımın vazgeçilmez yaklaşımlarından biri budur.

İkinci olarak; beher STK, kendi üye sayısını artırmayı hedeflemek yanında, çalışmalarına katılan aktif üye sayısını da yüksek değerlere çekebilmelidir. STK çalışmalarında ‘biz ve öteki’ gibi olumsuz karşıtlık anlayışı yerine, olabildiğine yüksek katılıma yönelmelidir.

Üçüncü olarak; sivil toplum örgütü bulunmayan sosyal sivil alanlarda bu yönlü teşvik, özendirme ve katkı yapılmalıdır. STK çeşitlilik ve sayısının artması, genel anlamda sivil toplum çalışmalarının da zenginleşmesine neden olacaktır. Kuşkusuz; katılımı artırırken, sayı (nicelik) adına kaliteden (nitelikten) vazgeçmeyeceğiz. Ama ancak 5-10 kişinin katıldığı toplu etkinliklerin açıklaması, ‘Bizim toplantılarımıza katılanların sayısı az, ama kalitesi yüksekti’ anlayışı olamaz. Kitleselleşmeyi bir hedef olarak önümüze koymak zorundayız.

Ciddiyetle ele alınması gereken konulardan bir diğeri de, yerel yönetimler nezdinde katılımcı bütçe anlayışı olmalı. Dünya üzerinde Porto Allegre gibi özel örnekleri olan katılımcı ve saydam bütçe anlayışı ve benzeri konusunda; yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin etkin çalışmalar yapmalarının zamanı gelmiştir. Bu konuda öncü olan belediyelerin, başka yerel yönetim birimlerine örnek olmak gibi onursal bir pozisyonu da olacaktır.

Sivil toplum alanı, ülkemizde yeterli önemi ve değeri bulamamış konuların ancak bir tanesidir. Bu alan, gelişmiş ülkelerde üniversitelerde ana bilim dalı veya enstitü düzeyinde ele alınmaktadır. Ülkemizde de bazı akademik kuruluşlar bu alanda ciddi çalışmalar yapmaktadır. Bu konuda kentimizdeki üniversitelerin girişimlerini de bekliyoruz.

Sivil toplum konusunu Avrupa Birliği veya çeşitli hibe fonları ile kısıtlamak, bu bağlamda yapılabilecek en önemli yanlışlardan biridir. Sivil toplum çalışmalarının odak fikri, birey ve özel olarak yurttaş kimliğinin geliştirilmesidir. Bu anlayışın gelişmesi, ülkemizdeki pek çok sorunun çözümü yolunda atılacak önemli adımlardan biri olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi