Toplumsal Cinsiyette Eşitsizlik

 


 


Cinsiyet dediğimizde; kadınlar ve erkekler arasındaki fiziksel ve biyolojik farklılığa işaret ediyoruz. Bir başka deyişle; genetik olarak belirlenmiş olan cinsiyete… Bu anlamda cinsiyet kavramı, İngilizcede “sex” sözcüğü ile ifade ediliyor. Kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel yönlerden tanımlanmasını, toplumun kadın ve erkeği birbirinden ayırt etme anlayışını ve onlara verdiği toplumsal rolleri ifade eden kavrama ise “toplumsal cinsiyet” adını veriyoruz. Farkı ifade etmek için; İngilizcede toplumsal cinsiyet kavramının “gender” sözcüğü ile karşılandığını belirtebilirim.


 


Toplumsal cinsiyet, toplumda ayrımcılık ve eşitsizliğin yer aldığı en önemli alanlardan birisi. Ama önemli olduğu kadar toplumumuz açısından kavranması pek kolay olmayan bir konu. Hatta bu saptamayı, erkek kültürünün egemen olduğu tüm toplumlar için genişletebiliriz. Toplumsal cinsiyette eşitsizliğin zihinsel temeli, toplumdaki her bireyin insan olarak algılanmak yerine sosyal olarak kadın ve erkek şeklinde tasnif edilmesinden kaynaklanıyor.


 


Bu kavramı basitçe anlatmamı isteyen kişilere şu örneği veriyorum: Eğer bir oğlan ve bir kız çocuğun varsa; bayramda erkeğe yeni bir giysi alırken, “Kız, mevcut basma elbisesi ile idare etsin” diyorsan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı yapıyorsun, demektir. Toplumun yapı taşlarından birisi olan aile, toplumsal cinsiyette eşitsizlik örneklerinin en fazla görüldüğü topluluktur. Genelde bu eşitsizliğin olumsuzluklarını en fazla yaşayanların başında kadınlar ve başta kızlar olmak üzere çocuklar gelir.


 


Başka örnekler vereyim. Eğer bir işyerinde çalışan bir kadın, sadece kadın olduğu için terfi edemiyorsa (örneğin müdür veya şef olamıyorsa) o işyerinde toplumsal cinsiyet anlamında eşitsizlik var demektir. Erkek çocuklarına eğitim yolu açıkken, kız çocuklarının okumasına izin verilmiyorsa o ailede toplumsal cinsiyet anlamında ayrımcılık ve dolayısıyla eşitsizlik mevcuttur.


 


Eğer bir sivil toplum kuruluşunda yönetimler daima sadece erkeklerden oluşuyorsa, o örgütte tam anlamıyla demokrasi işlemiyordur; ancak toplum cinsiyet eşitsizliğinin varlığından söz edebiliriz. Eğer bir siyasal partinin seçim listesinin ilk sıraları erkeklere ayrılırken, kadın adaylar ancak ‘bulunsun’ diye son sıralara yerleştiriliyorsa; o parti, toplumsal cinsiyet anlamında ayrımcılık ve eşitsizlik yaratıyor demektir.


 


Adında veya programlarında demokrasi, halk, katılımcılık, adalet, eşitlik gibi sözcükler bulunan siyasal partilerin toplumsal cinsiyette ayrımcılığın en ‘seçkin’ örneklerini oluşturmaları bir garip durumdur. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı kişisel ve sosyal olarak karakterimize öylesine kodlanmış ki, çoğu zaman – aksini iddia ettiğimiz halde – bu ayrımcılığın farkında bile olmuyoruz.


 


Toplumsal kültürün çarpıcı örneklerini sergileyen fotoğrafları, değişik vesilelerle yaptığım sunularda kullanmak üzere bilgisayarımda saklıyorum. Bunlar arasında tarih olarak hayli eskilerde kalsa da şöyle bir fotoğraf var: Hangi kentte bilmiyorum. Muhtemelen park olan alanda bir tabela… Altında ‘Büyükşehir Belediyesi’ yazıyor. Tabelaya büyük harflerle “İki kişiden fazla yan yana yürümeyiniz” yazılmış. Sanırım; yolun diğer yürüyenler için kapatılmaması konusunda ikazı hedefliyor. Tabelanın üzerinde üç tane insan simgesi var. Biri kadın ve diğer ikisi erkek… İki kişiden daha fazla yan yana yürünmemesini ifade etmek için kadın simgesinin üzeri çarpı ile işaretlenmiş. Acaba kadının ‘çarpılanmış olması, kadınların bu parkta bulunmaması gereğini mi ima ediyor; yoksa kadınların erkelerin arkasından gelmesini mi? Artık ona siz karar verin.


 


(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi