Vatandaş olmak

Siyasetçi ve yönetici, vatandaşın kuzu gibi olanını sever. Bugün bir rant elde etme sistemi haline gelmiş olan siyaset-yönetim bütünleşmesinin sürdürülmesinde vatandaşın ‘kuzuların sessizliğini’ oynaması, siyasetçi ve yöneticinin ‘işini’ kolaylaştırır. Vatandaşın bir ‘kuzu’ olarak statüsü ve rolü, sadece onun yönetenler tarafından öyle görülmek istemesinden değil, aynı zamanda vatandaşın da böyle davranmaya ‘alışmasından’ ve tabii ki ‘alıştırılmasından’ kaynaklanır.

Günümüzde ülke ve toplum olarak yaşadığımız sorunlar arasında, vatandaşın sessizliğinin ve buna bağlı bireysel denetimin cansızlığının özel ve önemli bir yeri var. Vatandaşın bugünkü duruşu, adeta temsili demokrasinin ve buna bağlı olarak oluşturulmuş merkezi ve yerel yönetimlerin reel krizini ifade ediyor. Vatandaşı, karar ve yönetim süreçlerinin dışında tutmaya gayret eden ve toplumun sadece seçtiği temsilcilerle yetinmesini isteyen bu anlayışla ‘kuzular dünyasından’ çıkılması mümkün değil.

Temsil sistemini oluşturan kişi ve kuruluşlara baktığımızda; bunların dile getirdikleri söylemin özünün, buralardaki oligarşilerin kendi istek ve özlemlerini ifade ettiklerini görmek zor olmaz. Mevcut sürecin yapısının ve işleyişinin korunması için ise toplum psikolojisinin manipüle edilmesi yöntemi kullanılıyor. Göz boyamacılık, siyasal iletişim hileleri, beyin yıkama yöntemleri ve siyasetin toplumun oy deposu olarak görülen, düşük kültür kesimlerine endekslenmesi, bilinen manipülatif yaklaşımlardır.

20’inci yüzyılın son çeyreğinden bu yana şehrimizi veya topluluğumuzu temsil eden vekillere baktığımızda ilginç durumlar gözleriz. Birincisi; daha seçildikleri zaman bunları bilip tanıyan insan sayısı sınırlıdır. İkincisi; bu kişileri ve varsa yaptıkları hizmetleri günümüzde hatırlayan vatandaş sayısı da son derece düşüktür. Üçüncüsü; seçildikleri dönemde dahi vekillerin birbirilerini tanıdıkları kuşkuludur. Dördüncüsü; bunlar, kendi partili seçmenlerinin sorunları ile uğraşmaktan şehrin vekilleri olarak bir araya gelip ortak çözümler üretmeyi ne akıllarına getirmişler ne de siyasi pozisyonlarına yakıştırmışlardır.

Malum yerleşimi, belediyelerde ve ilgili meclislerde temsil eden kişilerin durumları da vekillerden çok farklı değildir. Bu pozisyonlar, genelde rantçı siyaset sistemi tarafından doldurulduğundan, sorunlar karşısında beklenen kaliteli çözümler elde edilemez. Yerel yönetimlerdeki meclis ve kurulların çalışmaları, genelde bir rant paylaşımı ve siyasi çatışma görüntüsü ile sürer gider.

Aslına bakarsanız; yukarıda sözünü ettiğim makamları dolduran kişilerin bazıları, seçilmeden önce mevcut durumdan, düzensizlikten ve kalitesizlikten kendileri de şikâyetçidirler. Fakat seçildikten sonra sisteme bakışları tamamen değişir. Seçim sonrası mevcut bozuk düzenin yaman savunucuları haline dönüşürler. Onlar da kendilerinden öncekiler gibi bir ‘kuzu sürüsünün’ rant kollayan çobanına dönüşme eğilimi içine girerler.

Nazım Hikmet, mevcut bozuk düzene işaret ederek vatandaşa “Demeye de dilim varmıyor ama / Kabahatin çoğu sende, canım kardeşim” diyor. Toplumu bir ‘kuzular sürüsü’ olmaktan kurtarmanın yolu, vatandaşların yönetim karar ve yönetim süreçlerine katılımının önünü açmaktadır. Katılımcı demokrasi belgisi, bugün varılan bu ihtiyacı temsil etmektedir.

Önümüzde yerel seçimler var. Önce aday adaylarını, sonra da adayları göreceğiz. Hepsi, dünden bugüne hızla ürettikleri küçüklü büyüklü projeleri ‘cici oyuncaklar’ olarak önümüze sürmeye çalışacaklar. Ama bilmeliyiz ki; yurttaşlar olarak sorunlarımızın uzun soluklu çözümü, önümüze konan bu projeleri ne kadar beğendiğimizi ifade etmekten daha çok, bundan sonra karar ve yönetim süreçlerinde vatandaşlar olarak fiilen kendimizin bulunmasından kaynaklanacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi