Yaşam ve İletişim

 


 


Şimdilerde elinden cep telefonunu düşmeyen bir toplumun bireyleri olarak iletişimin geçmişte mektup, telefon, telgraf, televizyon, radyo vb. araçlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi olduğunu öğrendik. Şimdi iletişimin ‘bin bir türlüsü’ var. Bir sabit telefon edinmenin on yıl gibi bir süreyi aldığı, tek kanal televizyonu bayrak törenine kadar izlediğimiz bir dönemden içimiz ve dışımızın teknoloji olduğu aşırı tüketim günlerine ulaştık.


 


İletişimin gerçekte duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması olduğunu unutup teknolojiye kilitlenip kalıyoruz. Arkadaş sohbetlerinin yerini teknolojinin sanallığı gölgesinde bilgisayarda yazılı veya sözlü sohbet ve telefondan yazılı mesaj gönderme aldı. Yüz yüze ve içten konuşmaların yerini teknolojinin yarattığı sanallık doldurmayı deniyoruz.


 


Geleneksel kültürümüzün eski zamanlarında fiilen bilip uyguladığımız ama değerini çok sonraları, belki de kaybettikten sonra anladığımız bir kavram iletişimdir. Muhtemelen iletişim, pek çok sorununun çözümü için gerekli olan gizemli anahtar unsurdur. Sözün özü; bir başkası ile ilişki, bir yakınlık kurabilmenin anahtar sözcüğü iletişimdir. Ama insanlar arası iletişim pek de kolay olduğunu söyleyemeyiz. Bakış açıları iletişimi birinci elden etkiler. örneğin bir ilişkide ‘yarısı dolu bardağın ne zaman dolu, ne zaman boş olduğunu’ benzer biçimde görmek gerekir. Zor insanlarla iletişim kurmak ise zorun zorudur desek yanılmış olmayız.


 


Eğer çevremize yalnız kendimizi odak alarak ve her şeyi doğru bilen bir eda ile yaklaşırsak daha baştan işler kötü gidiyor demektir. Sadece kendi değerlerimizle kendi taleplerimiz üzerinde yoğunlaşarak bir sağlıklı ilişki ve iletişim kuramayız. Kendimize, ilgilendiğimiz insana ve talep ettiğimiz ilişkiye yansız bakabilmeyi bilmemiz gerekir.


 


Bir iletişim, daha baştan kendi geleceği hakkında bazı öngörülerin oluşmasına neden olur. örneğin bir ilişkide talepleriniz, istekleriniz bazen korkular yaratır karşınızdaki insanın sizden uzaklaşmasına neden olur. Böyle bir durumda doğru yaklaşımlar sergilenmezse ilişkinin geleceği korkulara göre yönlenmeye başlar. Gerçekte korkular sağlıksız bir ilişkinin işaretidir. Yakınlığı istemek yetmez; yakınlık için doğru zamanın, uygun koşulların ve doğru iletişim dilinin oluşması vazgeçilmezdir.


 


Bir ilişkide istemek gibi adil ve insani beklentilerin olmaması da sağlıksızlığın, ümitsizliğin ve geleceksizliğin nedenleri arasında yer alır. Bizden talep edilen ama olmasını istemediğimiz konularda öncelikle açık ve saydam olabilmeliyiz. Cevabı “Hayır” olması gereken bir sorunun cevabı “Hayır” olmalıdır. Açık ve saydam olmadığımızda; karşımızdaki insanın tutum ve davranışlarımızı anlamakta zorluk çekmesi kadar yıpratıcı bir durum olamaz. Eğer bize yöneltilen isteği yerine getirmekte kendimizi yönetip yönetemiyorsak, en azından bu durumu açıklayan bir yaklaşım içinde olmamız gerekir.


 


Her insan, kendisi ile ilgilenilmesinden hoşlanır. İlgi görmek, kişide kendisine özel bir anlam verildiği duygusunu oluşturur. Beğendiklerimiz, bizim olsun isteriz. İlgilendiğimiz insanın da bize ait olduğunu hissetmek, çoğumuzun paylaştığı çok olağan bir duygudur. İlgilendiğimiz insan için elde edilme duygusu, ilişkinin başlangıç aşamalarında ilginç olabilir. Ama bu yönlü verilen emeğin bir süre sonra sıkıcı ve uzaklaştırıcı olabileceğini de bilmek gerekir. Bazı insanlar kendi üzerlerine fazlaca düşülmesinden hoşlanmazlar, kendileri ile paylaşabildikleri özel zamanları olsun isterler.


 


Bir iletişim ortamında hiç hoşlanmadığım duygu, karşıdan tehdit içeren mesajlar aldığım hissidir. Muhtemelen bu özellik açısından bana benzeyen pek çok başka insan vardır. Pek çok kişi, tehdit iletileri karşısında ya daha tepkisel olurlar ya da ilişki/iletişim ortamından uzaklaşırlar. Bir iletişim ortamında yalnız kendimiz bulunuyormuş gibi davrandığımızda, bunun olumsuz sonuçlarını da yüklenmiş oluruz.


 


Tehdit mesajları vermek gibi, bir ilişkide despot öğretmen tarzına sahip olmak da karşımızdaki insanı bizden uzaklaştıran ve iletişim ortamını yok eden bir yaklaşımdır. Her insan, iletişim ortamında kendisi olmak ve kendisini tüm yön ve zihinsel – duygusal zenginlikleriyle açıkça ve kolaylıkla ifade edebilmek ister. Ona öğütler veya acımasız dersler vererek, onu tehdit ederek ve zorlayarak kendisinden daha farklı olmaya iteklerseniz, iletişim ortamının silikleştiği ve giderek onu kaybettiğiniz bir durumu kendiniz yaratmış olursunuz. O zaman da atalarımızın dediği gibi; kendi düşen ağlamaz.


 


İletişim ile başlamıştım. özetlersem; iletişim süreci, önce anlamak için dinlemekle başlar. Dinleme de anlama süreci gibi ön yargısız olmalıdır. Eğer daha dinlerken işe kişisel yargılar karışırsa bu, sadece kendimizi dinlediğimiz, ‘Kendin konuş, kendin dinle’ türünde bir monolog olur. İletişim iki yönlü olmalıdır.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi