ÇED olumlu kararına dava açacaklar

Eskişehir’de Alpagut ve Atalan’da yapılması planlanan maden projelerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ÇED olumlu raporu verdi. ÇED olumlu raporu verilmesine Doğa ve Yaşam Platformu tepki göstermek amacıyla Eskişehir Bilecik Tabip Odası’nda açıklamalarda bulundu. Platform içerisinde yer alan oluşumların temsilcileri, yürütmenin durdurulması için çok sayıda dava açacaklarını dile getirdi. Gerçekleştirilen toplantıda ilk konuşmayı Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Selma Güder yaptı. Güder, “Alpagut ve Atalan’da yapılması planlanan Altın ve Gümüş maden projelerine tüm itirazlara rağmen ÇED olumlu raporu verildi. Bu projelerle milyonlarca ton su tüketilecek. Tarımsal ürünlerimiz eskisi gibi olmayacak. Tüm canlı yaşamı katledilecek. Büyük bir halk sağlığı felaketi yaşanacak. Yerin üstü altından değerlidir dedik ve köylülere çevresel etkilerini ve yaşanacak olumsuzlukları anlattık. Ardından TBMM’ye gidip söz konusu olumsuzları ilettik. Bu süreçte mücadelemizi sürdürdük. ÇED olumludur kararı için hukuki mücadele gerçekleştireceğiz. Çok sayıda dava açacağız. Ağaçların bir tek dalının kesilmemesi için kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Doğamız hiç olmadığı kadar tehdit altında bu yüzden kamuoyunu bu duruma ses çıkarmaya davet ediyoruz” diye konuştu.
“Geleceğimiz Peşkeş Çekiliyor”
Bölge sakinlerinden Ahmet Adalı bölgede neden maden projeleri istemediğine dair bir konuşma gerçekleştirdi. Adalı, “Maden projesi yapılacak yer, İç Anadolu’nun Antalya’sı olarak tabir ediyor. Bu topraklardan yılda 8-9 ürün alınıyor. Buradan yaptığımız tarımla sadece Eskişehir’i değil, Ankara’yı İstanbul’u besliyoruz. Maden topraklarımızı zehirleyecekler. Vatandaşlara tehlikeyi anlatmıyorlar. Dönümü 46 bin lira gibi komik bir bedele topraklarımızı istiyorlar. Geleceğimiz peşkeş çekiliyor” sözlerini kaydetti.
“Çocuklarımıza Kalacak Bir Karış Toprağımız Kalmayacak”
Bölge sakinlerinden Halime Tuncer, de projeyi neden istemediğine dair açıklamalarda bulundu. Tuncer, “ÇED’e olumlu raporu verilmesine üzüldük. Çocuklarımıza kalacak bir karış toprağımız kalmayacak. Topraklarımızı kiralamak istiyorlar ben bu kiralamaya da karşıyım. Benim toprağımı geri verdiklerinde verimli halde olmayacak. Bizim elimizden bir şey gelmiyor. Sizinle mücadelede sonuna kadar gidebildiğimiz yerde kadar yanınızdayız” dedi.
“Önümüzdeki Dönemde Birçok Dava Açılacak”
TEMA Kıdemli Savunuculuk Koordinatörü Onur Küçük’de yürütmenin durdurulması için neden dava açacaklarıyla ilgili konuştu. Küçük, “Bölgede çok sayıda başka şirketin de maden ruhsatı var. Yani bölge, neredeyse tamamen maden ruhsatlarıyla kuşatılmış durumda. Kuzeye gittiğinizde Sarıcakkaya altın madeni, aşağıda Behçetiye altın madeni, havzada ise birçok metalik maden ve rüzgâr enerji santrali (RES) projesi mevcut. Bu da bölgenin ekosistem bütünlüğünü ciddi biçimde tehdit ediyor. Neden korunmalı? Çünkü bölgede ormanlar, su kaynakları, biyolojik çeşitlilik, tarımsal üretim alanları ve sit alanları var. Bu alanları bu maden projesiyle korumak mümkün değil. Bu sahada “rehabilitasyon”dan bahsetmek gerçekçi değil. ÇED raporunda, bölgedeki ormanların “bozuk orman” olduğu ve madencilik faaliyeti sonrası yapılacak ağaçlandırma çalışmasıyla “eskisinden daha iyi hale getirileceği” gibi ifadeler yer alıyor. Böyle bir şey mümkün değil. Orman sadece ağaçlardan ibaret değildir; canlısıyla, kurduyla, kuşuyla, suyuyla, iklimiyle bir ekosistemdir. Bölgede çok sayıda endemik tür bulunuyor. Bu türlerin endemik olmasının sebebi, o bölgenin kendine özgü yapısıdır. Bu canlıları başka yere taşıyamazsınız. Dolayısıyla bu proje sadece bir alanı değil, bütün bir ekosistemi tehdit ediyor. Bu nedenle projede ciddi eksiklikler var. Önümüzdeki dönemde birçok dava açılacak. TEMA Vakfı olarak biz de dava açacağız” ifadelerini kullandı.
“Kendilerine Dikensiz Bir Gül Bahçesi Yaratmış”
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu Üyesi Uygar Kurtcu da projenin neden durulması gerektiğini jeolojik açıdan değerlendirdi. Kurtcu, “Jeoloji Mühendisleri Odası Su ve Çevre Komisyonu Başkanıyım. Bir jeoloji mühendisi olarak da dosyayı inceledim. Proje sahasını kesen bir diri fay bulunuyor. MTA haritalarında açıkça işlenmiş bir diri fay bu. Biz Erzincan’ı yaşadık. Büyük deprem felaketleri gören bir ülkeyiz ve bu tür risklerin her an yeniden yaşanabileceğini biliyoruz. Siyanür yığınlarıyla dolu bir liç alanının ortasından geçen bir fay hattının çok iyi incelenmiş olması gerekirdi. İlk proje dosyasında bu fay yeterince incelenmemişti, buna dair itirazlarımızı sunduk. İkinci dosyada ek bir rapor sunmuşlar ama fayı yeniden incelememişler. Hatta daha da vahimi, fayı haritadan silmişler. Bu çok önemli bir durum. Proje dosyasına bakıldığında bu açıkça görülüyor. Bu, ülkenin gerçekliğine hiç uymayan, bilimsel temeli olmayan bir yöntemdir. Gerekli bilimsel çalışmalar yapılmadan, paleosismolojik araştırmalar yürütülmeden, gözleme dayalı ve kendilerinin iddia ettiği verilere dayanarak (ki o veriler ÇED dosyasında dahi yer almıyor) fayı ortadan kaldırmışlar. Firma ve Bakanlık, bu şekilde kendilerine dikensiz bir gül bahçesi yaratmış durumda. Oysa sadece bu iki husus bile projenin durdurulması için yeterli” dedi.
“Halk Sağlığı Felaketiyle Karşı Karşıya Kalacağız”
Projelerin halk sağlığı sorunlarına neden olacağını dikkat çeken Eskişehir Bilecik Tabip Odası Başkanı Nazan Aksaray, “Gerçekten bu mücadelenin çok önemli bir ayağı da ortaya çıkabilecek halk sağlığı felaketine karşı verdiğimiz mücadeledir. Biz, bunun yaşanmaması için diğer uzmanlık alanlarındaki arkadaşlarımızla birlikte kendi alanlarımızdan katkı sunuyoruz. Ancak eğer bu maden açılacak olursa ki biz buna asla izin vermeyeceğiz, bunu kesinlikle başaramayacaklar o zaman yalnızca o bölgeyi değil, çok geniş bir alanı kapsayan bir halk sağlığı felaketiyle karşı karşıya kalacağız. Bunların sonucunda fiziksel olarak ciddi halk sağlığı sorunlarıyla karşılaşacağız. İnsanlarımız gerçekten hastalanacak. Gürültüye bağlı işitme kayıplarından başlayarak, binaların yıkılmasıyla ortaya çıkacak barınma sorunlarına, toz kaynaklı akciğer hastalıklarına kadar birçok rahatsızlık yaşanacak. Kimyasallarla ilişkili beyin, kan, sinir sistemi hastalıkları, bebeklerde erken doğumlar, hatta kansere neden olabilecek etkenler ortaya çıkacak. Bunların ötesinde ruhsal hastalıklar da büyük bir sorun olacak. Düşünün, insanlar yerinden edilmiş, üretim biçimlerini ve yaşam alışkanlıklarını kaybetmiş, tarım yapamaz hâle gelmiş, göçe zorlanmış. Göç, beraberinde pek çok hastalık getirir; bunların başında da ruhsal hastalıklar gelir. Dolayısıyla bir bütün olarak ele aldığımızda, çok ciddi bir halk sağlığı krizinden bahsediyoruz. Üstelik ülke geneline baktığımızda, biz buna “vahşi madencilik” diyoruz. Çünkü gerçekten, açıklamalarda da belirtildiği gibi, hiçbir doğal denge gözetilmeden yalnızca madenin çıkarılması hedefleniyor. Ama elbette biz buna izin vermeyeceğiz. Eskişehir-Bilecik Tabip Odası olarak bu konuda dava açacağız. Halkımızı desteğe çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.