
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
2015 hesapları başladı bile...
Siyasette bir seçim biter, diğeri başlar...
Bundan 3-4 ay önce Mahalli seçimlerdi herkesin gündeminde olan.
Daha geçtiğimiz haftaya kadar da Cumhurbaşkanlığı seçimleriydi herkesin odaklandığı.
Her ikisi de geride kaldı.
Şimdi ise gözler 2015 seçimlerine çevrilmiş durumda.
Hemen her partide 2015 milletvekili Genel seçimlerini hedefine alan isimler var.
Bu arada...
Hemen her partide beklenen yeni yapılanma.
AK partide, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra Başbakanlık koltuğuna kimin oturacağı önemli.
Zira, hedefinde 2015 seçimleri olanları yakından ilgilendiriyor bu durum.
Parti içindeki hangi isimler ve ekiplerin tasfiye edileceği de aynı derecede önem taşıyor.
Çünkü, taşların yerine oturmasıyla, hedefinde 2015 olanların da şanslı olup olmadığı ortaya çıkmış olacak.
Benzeri bir durum CHP'de de yaşanacak.
Kurultay ne getirecek ne götürecek?
Yönetim ve Genel başkan değişikliği olacak mı?
Değişiklik olmadı takdirde kimlerin, olduğu takdirde kimlerin 2015 şansı artacak ve azalacak.
Sonuç olarak...
Mahalli seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçim defteri kapandı.
Bu defterlerin kapanmasıyla birlikte de 2015 seçiminin hesapları yapılmaya başlandı.
Kısacası...
Bundan sonra siyasi partilerdeki gelişmeler belki hiç hesapta olmayan birilerine yarayacak.
Aynı gelişmeler belki de, bugünden 2015 seçimlerinde işi garanti olanların işini bozacak.
Kime şans gülecek?,Kime gülmeyecek?
Kimin hesabı tutacak?,kiminki tutmayacak?
Bunu da şu bir yıllık süreç içinde yaşanan gelişmeler gösterecek.
......
Bir yıl önce yazmışız AK partiyi...
AK parti ile ilgili bundan bir yıl önce bir yazı kaleme almıştık.
Aynen şuydu yazı:
-"Ak parti Eskişehir'de, görüntüde de olsa birlik beraberlik içindeydi.
Üç milletvekili, bir Belediye Başkanı ve yönetimler arasında uyum vurgusu hep ön plana çıkıyordu.
Son günlerde parti çevresinde konuşulanlara bakılırsa bu uyumun olmadığı kamuoyuna yansımaya başlamış.
Daha doğrusu.
Bugüne kadar birliktelik görüntüsü için harcanan yoğun çaba konusunda artık hassasiyet gösterilmesine gerek duyulmuyormuş.
Bu durum da, parti içinde tarafların ayrışmasına neden olmuş.
Bir tarafta Milletvekili Salih Koca, İl başkanı Süleyman Reyhan, Tepebaşı ilçe Başkanı Vahap Ata ve İl Genel Meclis Başkanı Ahmet Yapıcı'nın içinde olduğu bir grup, diğer tarafta ise milletvekili Ülker Can, Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı ve Odunpazarı ilçe Başkanı Ercan Kelleci''nin içinde olduğu başka bir grup oluşmuş.
Yine söylenilenlere bakılırsa...
Bu durum, Eskişehir'de yapılan ayrı ayrı faaliyetlerden de açıkça hissediliyormuş.
Dahası...
Parti içinde bu şekilde iki grup oluşurken, Milli Eğitim bakanı Nabi Avcı'nın ortada bulunduğu, her iki grubun da amacının, öncelikle Milli Eğitim bakanı Avcı'yı kendi tarafına çekme niyetinde olduğuymuş.
Yukarıda da söylediğimiz gibi;
Ak parti'nin Eskişehir'de son geldiği durumun bu şekilde olduğu konuşuluyor.
Ve işin ilginç tarafı...
Önümüzde ki günlerin, oluştuğu söylenilen bu iki grubun birbirlerine karşı güç gösterisinde bulunmasına sahne olacağı söyleniyor...
Dedik ya...
Biz söyleyenlerin yalancısıyız..."
Gelinen noktada bakıyoruz ki, AK parti ile ilgili o gün yazdıklarımız, bugün gerçekleşmiş.
Hem de satırı satırına...
......
Eskişehir'de sahiplenmeme hastalığı gerçekten var mı?
Vali Güngör Azim Tuna, Türk dünyası Kültür Başkenti Projesi ile ilgili olarak yaptığı toplantıda bir tespitte bulunmuş.
Tespit:
-"Eskişehir'de sahiplenememe sıkıntısı var" şeklinde.
Tabi bu tespiti yaparken, Eskişehirlilerin Türk Dünyası Kültür Başkenti projesine yeterince sahip çıkmamasından yola çıkmış Vali Tuna.
Söz konusu bu tespiti Türk Dünyası Kültür Başkenti projesi üzerinden yaparsanız, haklı sayılabilirsiniz.
Zira...
Eskişehirlilerin bu projeye yeterince ilgi gösterdiği ve sahip çıktığı söylenemez.
Ancak...
Sadece bu örnek üzerinden yola çıkarak, Eskişehirlilerin sahiplenme sorunu olduğunu söylemek, çok da gerçekçi olmaz.
Zira...
Eskişehirliler, geçmişten bu yana bazı meseleleri sahiplendiğini ispatlamıştır.
Örneğin:
-Porsuğun kirletilmesi konusunda, Kütahya'ya kadar gidip Azot fabrikası önünde ses getirecek eylemler yapmıştır Eskişehirli.
-Bugünkü Kentpark'ın olduğu bölgeye TOKİ'nin iş merkezi ve villalar yapmasını, gerek eylemler yapıp, gerekse mahkeme yoluyla resmen engellemiştir.
-Şeker fabrikasının özelleştirilmemesi için büyük çaba harcamıştır mesela.
-Yıkılacak olan Stadyumun yerine Meydan yapılması kararında bile Eskişehirlilerin sahiplenme reaksiyonu vardır.
Bunlar, şehri ilgilendiren konularda ortaya konulan ve sahiplenme adına yapılanların örnekleridir.
Bir de bunun yanı sıra kişileri bile sahiplenmiştir Eskişehir.
Örneğin: Dışarıdan gelmesine rağmen Hüsamettin Cindoruk'u sahiplenmiş, hemşerisi kabul etmiştir.
-Türkiye'nin hiçbir şehrinde sevilmeyen Kemal Unakıtan'ı sahiplenmiştir örneğin.
-Rektörlüğe yeniden aday olmasının önü kapandığında, sırf sahiplenme adına Büyükerşen için otobüslerle Ankara'ya akmıştır Eskişehirli.
-Hatta, bir-iki yıl görev süresi dolup gideceğini bildiği pek çok vali'yi bile sahiplenip, isimlerini cadde, sokak ve okullara vererek sahiplendiğini göstermiştir.
Sonuç olarak...
Eskişehirlilerin sahiplenme konusunda bir sıkıntı yaşadığını genel anlamda söylemek, Eskişehirlilere biraz haksızlık olur.
Aynı Eskişehirlilerin, Türk Dünyası Kültür Başkenti gibi bir projeyi sahiplenmediğini söylemenin elbette haklı yönleri vardır ama, bu konuda yeterince sahiplenilmeyişinin de Eskişehirliler açısından haklı sayılabilecek bazı nedenleri olduğu açıktır.
NİYE Mİ SAHİP ÇIKILMADI?
Öncelikle şunu söyleyelim:
Türk Dünyası Kültür Başkenti Projesi Eskişehir'i ihya edecek bir proje miydi?
Bizce: Evet...
Türk Dünyası Kültür Başkenti Projesine Eskişehirliler sahip çıkmalı mıydı?
Elbette çıkmalıydı.
Söz konusu proje ile Eskişehir'de yaşayan her kesimin belli bir kazancı olur muydu?
Tabii ki,hem de sucusundan perdecisine kadar mutlaka olurdu?
O halde Eskişehirli, hem şehrine hem de dolaylı yönden kendisine kazanç sağlayacak böyle bir projeye niçin sahip çıkmadı?
İşte bize göre can alıcı soru budur.
Yine bize göre...
Bu can alıcı sorunun cevabı da açıktır.
Çünkü:
-Türk Dünyası Kültür Başkenti Projesi, Eskişehir düşünülerek hayata geçirilmiş bir proje olmaktan çok, iktidar partisinin mahalli seçimleri kazanmaya yönelik olarak düşündüğü bir proje olarak anlatılmış ve algılanmıştır.
-Eskişehir'in ekonomisine kazanç sağlayacak bir proje olmaktan çok, Eskişehir siyaseti düşünülerek yapılmış bir proje olduğununa inanılmıştır.
-Yapılan onlarca faydalı işin yanı sıra, münferit de olsa iktidar partisi yöneticilerinin vilayet binasında ve Vali'nin kapısında görülmeleri, iktidar partisine yakın çeşitli kesimler ve yayın organlarının işin içinde daha çok olmaları, bu işin bir siyasi boyutu olduğu algısını kuvvetlendirmiştir.
Sonuç olarak...
Ortada Türk dünyası Kültür Başkenti projesini sahiplenmeme durumu varsa (Ki var), bu Eskişehirlilerin suçundan ziyade, Eskişehirlilerin bu projeyi sahiplenmemesi adına ne gerekiyorsa yapan siyaset kurumunun ta kendisidir.
Kısacası...
Siyasetin baskısı bu projeyi resmen:
- Vali'ye tasarruf hakkı tanımayarak...
- Bir yılda 3 Genel Sekreter eskiterek...
- iktidar partisine yakın kişi ve kurumları daha ön planda tutarak...
-Hemen her gün bir bakanın birileri için arayıp aracılık yaptığı...
-Düzenlenen etkinliklerden tutun da, dağıtılan kitaplara kadar hep iktidara yakın isimlerin tercih edilmek zorunda kalındığı bir proje haline getirmiştir.
Ortaya çıkan bu tablo da, projenin ruhunu resmen alıp götürmüştür.
Sözün kısası...
Şehirde yaşayanların bu projeyi sahiplenmemiş olmasının kabahati şehir halkından çok, bu işten siyasi menfaat bekleyen ve bunu da açıkça hissettiren siyasilerden başkası değildir.
Son söz olarak...
Tüm bu algı ve sahiplenmeme olumsuzluğuna rağmen, Türk Dünyası Kültür Başkenti projesi çerçevesinde yapılabilenler mucize olarak kabul edilmeli ve Eskişehir'in bu proje sayesindeki kazanımları başarı olarak yorumlanmalıdır.