Küresel Çağda Benim Yolum

İnternet üzerinden yapılan e-ticaret yaygınlaştı. Ülkemizde de İnternet kitapçılığı büyük bir hızla yaygınlaşıyor. Bu sitelere haftada bir göz atmak dünyada üretilen yazılı eser sayısı ve çeşitliliği hakkında bilgi vermek için yeterli… Kendi ilgi alanımızda bile o denli çok yayın yapılıyor ki, bunların tümünü izlemek neredeyse imkânsız.

Yaşadığımız Küresel Çağda bilginin çoğalması ve çeşitlenmesi, bilgiye erişmekten daha çok o bilginin süzgeçlenmesi, yararlı olanın özünün elde edilmesi ve özümsenmesini daha önemli hale getirdi. Günümüzde bilginin yaşama katkısı olmadan ayakta kalmak kolay değil. Diğer yandan bilginin çoğalması da eğitimi, danışmanlığı ve yaşam koçluğunu özellikle yaşamsal alanlarda vazgeçilmez hale getiriyor.

Ama ne yazık ki, zaman ve toplum diğer yönleriyle bizi yalnızlığa itiyor, kendi sorunlarımızı kendimiz çözme durumuyla karşı karşıya kalıyoruz. Yaşamınıza geri dönüp bir bakın; kendi başımıza öğrenmek –denemek, sınamak, yanılmak, doğrusunu bulmaya çalışmak– zorunda olduğumuz ne çok şey var, değil mi? Hepimiz kendi şartlarımıza uygun yol, yordam ve teknikler geliştirmişiz. Frank Sinatra’nın ünlü şarkısı “My Way (Benim Yolum)” gibi bir şey…

İnsanların karşılarındaki kişileri aceleci kesin yargılarla kategorize etmelerinden hoşlanmıyorum. Bir kişi hakkında iyi veya kötü şeklinde bir yargıya vardığınızda, daha sonra onunla ilgili gerçekleri görüp bu yargıyı değiştirmek pek kolay olmuyor. Bu nedenle kolay ve kesin yargılar, hem karşımızdaki insana hem de kendimize haksızlık oluyor. Ama ‘söz dinlemez’ zihnim açısından; bir kişinin tutum ve davranışlarını izlemek, bunların ardındaki mantığı açıklamaya çalışmak ilginç bir Sherlock Holmes macerası gibi…

Her ne kadar insanlar hakkında hızlı ve kolay yargılarda bulunmamak konusunda özenli isem de karşımdaki kişiyi dikkatle izleyip çözümlemeye çalışmak benim alışkanlıklarımdan birisi. Böyle davranarak –insanın temel öğrenme modeli olan kıyaslama ile– kişileri tanımak konusundaki deneyimimi zenginleştirmeye çalışıyorum. İyi ama sessiz bir dinleyici ve gözleyici olmak, söz konusu olayı ve bu gelişmenin aktörleri olan kişileri daha iyi tanıyıp kavramanızda etkili oluyor.

Bir diğer alışkanlığım ise, örneğin gecenin ilerleyen bir saatinde o gün yaşadıklarımı gözden geçirmek. Hatırlayabildiğim kadarı ile incelemek istediğim zaman dilimini zihnimde geriye sarar ve bir film gibi tekrarlarla yeniden gözden geçiririm. Bunu yaparken duygularımın esiri olmamaya özen gösteririm. Geçmiş deneyimimi abartmadan kendimle ilgili dersler çıkarırım. Bazen bundan sonraki gelişmeler için tutum ve davranış öngörülerinde bulunduğum da olur.

Bu geriye dönüşlerde durumu tepkisel olarak değerlendirmemek önemlidir. Hızla siyahtan beyaza, evetten hayıra veya olumsuzdan olumluya savrulmamak gerekir. Olaylar ve insanlar hakkındaki değerlendirmelerimizi, yaşama ait dersler olarak anlamamız gerekir. Bir dersi nasıl özümleyip kullanacağımız ise bireysel birikimimize, yaşamımıza ilişkin gelecek tasarımımıza bağlıdır.

Yaşam hakkında düşünür ve değerlendirmeler yaparken fazlasıyla kendimize saplanıp kalmak yanıltıcı olur. Çevremizde olan bitenleri, doğru biçimde değerlendirebilmek için gerçekten objektif olabilmek önemlidir. Duygularımız ve geçmişten gelen alışkanlıklarımız, aklımıza fazlasıyla egemen oluyorsa, kendimiz ve çevremizle ilgili yapacağımız değerlendirmeler bir içe saran spirale döner. Karıştıkça karışır, yarar getirmek yerine negatif enerji yükleyip zararlı olmaya başlar.

Çevrenin olumsuz şartları ile kendi zihnimiz ve duygularımız içine sıkışıp kalmamak… Her an yaşamın yeni bir rengini ve ışık oyununu yakalayabilmek… Özetle; yaşamı varoluş sevincimizi artıracak şekilde eğlenceli ve kolay kılabilmek öncelikle kendi elimizde. Olmalı, olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi