
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
AK parti içinde 3 isim 3 dönem...
Yayınlanma:
AK parti kurulduğunda Murat Mercan etkili ve yetkili bir isimdi.
Ancak...
Ne şehre yakın olabildi, ne de Eskişehirlilerle samimi bir iletişim kurabildi.
Eskişehir'e geldiğinde gittiği iki-üç mekan, görüştüğü de, yine iki-üç kişiyi geçmedi.
Bu durum, parti içinde etkili ve yetkili olmasına rağmen, Eskişehir'e fayda anlamında pek de bir kazanç sağlamadı.
Dahası...
Bu durum, Mercan'ın parti içinde etkinlik ve yetkinliğinin giderek azalmasına yol açtı.
Kısacası...
Eskişehir, Murat Mercan'ın bulunduğu pozisyondan gereğince yararlanamadı.
Kabahat elbette Eskişehir'in ve Eskişehirlilerin değildi.
Kabahat, etkin ve yetkin pozisyonunu Eskişehir açısından rasyonel kullanamayan, Eskişehir'e kendisini yeterince sevdiremeyen ve Eskişehirlilerle sağlam bir diyalog kuramayan Mercan'ın ta kendisindeydi.
UNAKITAN DÖNEMİ NİÇİN ESKİŞEHİR'DE PARTİNİN EN PARLAK DÖNEMİYDİ?
Sonra Kemal Unakıtan geldi Eskişehir'e...
Eskişehir'den aday gösterildiğinde, belki de Türkiye'nin sevmediği ve eleştirdiği, hakkında bir dolu şaibenin konuşulduğu bir isimdi.
Ancak...
O dönem kabinesinin de Erdoğan'dan sonra en kudretli ikinci ismi, koskoca maliye bakanıydı.
Mercan'ın tam tersi, kısa sürede kendisini Eskişehirlilere sevdirdi.
Bir anda, ülkenin sevmediği isim, Eskişehirlilerin sempatiyle baktığı bir isim oluverdi Unakıtan.
Enikonu Eskişehir'le ilgilendi.
Eskişehir'e her geldiğinde, ya iş adamlarıyla, ya oda ve dernek temsilcileriyle toplantılar yapıp, dert dinledi.
Yapılması talep edilen küçük-büyük her türlü istek karşısında telefona sarılıp talimatlar yağdırdı.
Eskişehir'den heyetler dolusu insan, resmen maliye Bakanlığında ağırlandı hemen her gün.
Ciddi bir ameliyat geçirmesine rağmen, hemen ertesinde Eskişehir'e gelip kamp kurduğu otelden seçim çalışması yürüttü.
Partinin Eskişehir'deki karar alma yetkisini kimseye vermedi.
Her olaydan bilgi sahibiydi.
En küçük olay bile ona soruluyordu.
Her müdahale bilgisi dahilinde yapılıyordu.
Bir dönem de olsa, Unakıtan'ın etkisi ve yetkisi sayesinde Eskişehir, hükümet imkânlarından en fazla kazançlı çıktığı dönemi yaşadı.
NABİ AVCI DÖNEMİ, UNAKITAN DÖNEMİNİN GÖLGESİNDE KALDI
Aynı dönemin,yani Unakıtan döneminin, Nabi Avcı'nın Eskişehir'den aday gösterilmesi sonrasında da yaşanması bekleniyordu.
Hatta.
Unakıtan döneminin de üzerine çıkmasıydı tahmin edilen.
Ne de olsa Nabi Avcı Erdoğan'ın en yakınındaki isimdi.
Kısa bir gelecekte Bakanlığı garanti olan kişilerin başında geliyordu.
Nitekim böyle de oldu.
Nabi Avcı önce TBMM milli Eğitim komisyonu başkanı, ardından da Milli Eğitim bakanı oldu.
Yatırımcı bir bakanlık değildi belki ama, tüm yatırımcı bakanlar kendisine, onun istediğini iki etmeyecek derecede saygı duyuyordu.
Zaten bu durumu kendisi de "Tekne sahibi olmaktansa, tekne sahibi olan dostlarınız olsun" diyerek bir ölçüde onaylıyordu.
Ama olmadı işte...
Nabi Avcı da ne Eskişehir'e yakın olabildi, ne de Eskişehirlilerle iletişim kurabildi.
Entellektüelliği,naifliği,kibarlığı ve üzerinde barındırdı donanımına kimsenin söz söyleme hakkı yoktu elbette ama...
Nedense, içinde Eskişehir'i küçük gören, Eskişehir'deki tartışmalara "Kasaba tartışmaları" gibi bakan bir hissiyat içinde olduğu her halinden seziliyordu.
Sanki:
-"Eskişehir'de çözemeyeceğiniz derecede büyük olayları bana getirin, gerisini siz burada halledin. Beni öyle tayin miş,terfiymiş,Okul ve çeşme yapımıymış gibi meselelere dahil etmeyin" dercesine, yetkiyi parti yöneticileri ve diğer milletvekillerinin üzerine yıkmış bir görüntü içindeydi.
Tabii ki, böyle bir yetkiyi üzerine alan parti yöneticileri ve diğer milletvekilleri bu durumdan hiç de hoşnutsuz falan değildi.
Eskişehir'de istedikleri gibi karar alıyorlar, istedikleri uygulamaları yapıyorlar, sonuçta da Nabi Avcı'ya hesap falan da vermiyorlardı.
Gerçi:
Nabi Avcı'nın de böyle bir isteği ve talimatı da yoktu.
Zaten
Eskişehir'den aday gösterilmesindeki en büyük etken şüphesiz Yılmaz Büyükerşen'in karşısında, ona karşı sağlam dikilecek bir isim olmasıydı ancak, o daha işin başında "Hocalar kavga etmez, konuşur" diyerek, böyle bir beklenti içinde olanlara en başından mesajı vermişti.
Bu mesaj parti içinde "İyi" algılansa da, süreç içinde "Hep dayak yiyen biz oluyoruz" a döndü ve Nabi Avcı, parti çevresinin kapalı kapıları ardında eleştirilmeye başlandı.
Sonuç itibariyle: Avcı'nın döneminin, Unakıtan döneminin de üzerine çıkacağını tahmin edenlerde büyük bir hayal kırıklığı yaratmasına, partide yaşanan olumsuzlukların da kaynağının, Avcı'nın, Eskişehir ve parti ile yeterince ilgilenmeyip, ilgilenme yetkisini de başkalarına bırakması olduğu sonucuna bağlandı.
Ve gelinen noktada...
Son yapılan seçim başarısızlığının da etkisiyle Nabi Avcı, önceleri kapalı kapılar ardında eleştirilirken, yaptığı yanlışlar nedeniyle bu gün artık parti içinde açıktan eleştirilmeye başlandı.
.....
İyi şeyler de oluyor...
Şehit haberleri, çatışmalar, siyasi belirsizlikler,protestolar...
İnsanın içinden TV'deki haberleri bile izlemek gelmiyor inanın.
Ve yine inanın ki, insan, bu kadar olumsuz ve umutsuzluk içinde, iyi bir şeyler duymak istiyor.
İşte tam da bu psikolojiyi yaşadığımız sırada aradı Yılmaz Unay. Kendisi Eskişehir Amatör sporuna çok büyük emekleri geçmiş bir isim.
Geçirdiği bir rahatsızlık sonucu, düzenli olarak tedavi görmek zorunda.
Dolayısıyla da her gün olmasa da sık sık hastaneye gitmek durumunda.
Sağlık bakanlı Eskişehir'i pilot bölge yaparak bir uygulama başlatmış.
220 60 60 telefon numarasından "Engelli Merkezi" ni arıyorsunuz.
TC kimlik numarasını ve engelinizi anlatıp, gitmek istediğiniz yeri söylüyorsunuz.
Son derece donanımlı bir araç geliyor kapınıza. Gelen araç, engellilerin de rahatlıkla içine bilebileceği ve yolculuk yapabileceği, içinde asansörü de olan bir araç.
Biniyorsunuz araca, gideceğiniz hastaneye götürüyor sizi.
İşiniz bittiğinde de alıp, evinize geri getiriyor.
Yılmaz Unay "Yahu şunu bir yaz Allah aşkına. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Her defasında taksiyle ve binbir zahmet içinde gittiğim, her defasında en az 30-40 lira ödediğim hastaneye, şimdi büyük bir rahatlık içinde ve beş kuruş para harcamadan gidip geliyorum" dedi.
Duyunca, ilaç gibi geldi bize de...
-"İyi şeyler de oluyormuş" dedik kendi kendimize.
Doğrusu...
Yukarıdaki yazıyı kaleme alırken, büyük de keyif duyduk.
Bunca moral bozukluğu yaşadığımız şu günlerde, keşke her duyduğumuz ve yazdığımız haber ve yorumlar böyle olsa...