
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
AK partide seçim yenilgisinin sorumlusu mu aranıyor?
Seçimin hemen ardından, AK Parti çevresinde yaşanan bir tartışma var.
Yönetimler, seçim yenilgisinden adayları sorumlu tutuyor.
Adaylar da yönetimleri...
Gerçi, adaylar cephesinden "Bu seçim yenilgisinin sorumlusu yönetimlerdir" şeklinde yapılan bir açıklama yok...
Fakat...
AK Parti Milletvekili Salih Koca'nın "Seçimin kaybedilmesinde en fazla sorumluluk adaylarındır" açıklaması ortada.
Zaten, söz konusu tartışmayı tetikleyen de bu açıklama olsa gerek.
Bir de...
Seçimin hemen ikinci gününde Genel merkeze giden AK Parti yönetimlerinin adayları ve davranışlarını şikâyet etmesi ve Eskişehir'e gelen parti müfettişine de benzeri yakınmalarda bulunmaları, aslında her şeyi ortaya koyuyor.
Yönetimlerin "Herkes elinden geleni yaptı ama seçim kaybedildi" demek yerine adayları şikâyet etmesi, seçim kaybedilmesi sorumluluğunu adayların sırtına yüklemek suretiyle mevcut konumlarını koruma çabası olarak algılanıyor.
Peki? AK Partinin Eskişehir merkezinde seçim kaybetmesinin asıl sorumlusu adaylar mı?
Gerçekten de adaylar seçim sürecinde yönetimleri dışlayıp, kendi kafalarına göre mi davrandılar?
Parti yönetimlerini hiçbir işe dahil etmeyip, bütün inisiyatifi kendileri mi kullandı?
BU SORUNUN CEVABI MECLİS LİSTELERİNDE
Aslında bu soruların cevabını bulabilmek için sadece AK Partinin Meclis üye listesine bakmak yeterli.
Biz de öyle yaptık.
Açıp, meclis listesine şöyle bir baktık.
Büyükşehir Belediye Başkan adayı Harun Karacan'ın "Mutlaka olmalı" dediği sadece iki isim var listede. Biri Mustafa Önder, diğeri ise Nuri Temizsoy. Her ikisi de Odunpazarı ve Tepebaşı listelerinin üçüncü sırasına yerleştirilebilmiş.
Tepebaşı Belediye Başkan adayı Orhan Soydaş'ın "Mutlaka olmalı" dediği bir tek Zafer Çatel. O da kontenjan listesinde ve seçilemedi.
Nevzat Önder ise "Mutlaka olmalı" dediği bir tek Ayhan Arslan'a yer bulabilmiş kontenjanında.
Diğer taraftan, söz konusu listedeki diğer isimlere bakıyorsunuz...
Yönetimlerin içinden Kadın ve Gençlik kolları başkanları listede ve seçildiler.
Tepebaşı Belediye Başkan aday adaylarının biri hariç (O da Vahap Ata ki kontenjan birinci sıra adayıydı ve Tepebaşı kazanılsaydı kendisi Tepebaşı ve Büyükşehir meclis üyesi olacaktı) hepsi meclis üyesi seçildi.Hatta, Odunpazarı Başkan aday adaylarından biri de dahil olmak üzere.
Yönetime yakın olan Ahmet Yapıcı, Tuncer Köküer, Hatice Kozan gibi isimler de listede ve seçildiler.
Dolayısıyla...
Adayların, seçim sürecinde inisiyatifi ellerinde tuttuğu, her istediğini yapıp, yönetimleri işin içine sokmadıkları yönünde ki iddialar en azından meclis listelerine yansımamış olmalı ki, üç Belediye Başkan adayı meclis listelerine 4 kişiyi zor sokarken, listenin geneline yakını, yönetimlerin inisiyatifi ile oluşmuş gözüküyor.
Durum böyle olunca da, insanın aklına ister istemez "Madem adaylar inisiyatifi elden bırakmayıp seçim sürecinde yönetimleri dışladı, o halde bu meclis listelerindeki isimler yönetimlerin inisiyatifi ile nasıl belirlenebildi?" sorusu akla geliyor.
Öyle ya!
İnisiyatifi elinden bırakmadı iddia edilen adaylar meclis listesine bir tek adamını zar zor sokabiliyor...
Adayların dışladığı ve inisiyatif kullandırmadığı iddia edilen yönetimler, meclis listelerindeki isimleri belirliyor.
Bu işte sizce de bir terslik yok mu?
-----------------------------------------
Parklara meyve ağaçları dikmeyi çok istedik ama...
23 Nisan kutlamalarında gördüğümüz ve sohbet ettiğimiz 5 yaşındaki bir kız çocuğu sormuştu "Parklara niçin meyve ağaçları dikilmiyor. Ben hiç ağaçtan meyve kopartmadım?" riye.
Biz de bunu köşemize taşımıştık.
Ahmet Ataç ile sohbet sırasında konu dönüp dolaşıp bu meseleye geldi.
-"Biz aslında çok istedik Eskişehir şartlarında yetişen meyve ağaçlarını parklara dikmeyi" diye başladı anlatmaya Ahmet Ataç.
Uzun uzadıya tartışılmış mesele.
İki tane problem ortaya çıkmış.
Birincisi: meyve toplama sırasında ağaç dallarının zarar görebilecek olması, diğeri ise: çocukların meyve toplarken ağaçtan düşüp yaralanma riski.
-"Sorumluluk bir yana ne ağaç dallarının kırılmasını, ne de çocukların düşme sonucu canlarının yanmasını istemeyiz. Bu yüzden parklara meyve ağaçları dikmekten vaz geçtik" dedi.
Ahmet Ataç bu isteğin son derece olumlu ve makul bir istek olduğunu, belki tırmanmayı gerektirmeyecek, bodur meyve ağaçlarının parklara dikilebileceğini ve çocukların da aileleri ya da görevliler nezaretinde, güvenli bir biçimde meyve toplamalarının sağlanabileceğini söyleyerek, "bu konuda düşünebiliriz" diyerek tamamladı sözlerini.
-------------------------------------------
Eşek bile aynı çukura iki kere düşmezken...
-Japonya'da deprem olmuş, çok can kaybı yaşanmış.
Ders çıkartmış adamlar...
Bütün tedbirleri almışlar.
O günden bu yana aynı şiddetli depremler sürekli oluyor, tek bir can kaybı yaşanmıyor.
Dedik ya: Ders çıkartmış adamlar.
-Güney Amerika'da yanardağ patlamış, çok can ve mal kaybı yaşanmış.
Ders çıkartmış adamlar.
Bütün tedbirleri almışlar.
O günden bu yana zaman zaman aktif hale geliyor volkan. Tek bir can kaybı olmuyor.
Çünkü çevresindeki yerleşim yerleri buna göre dizayn edilmiş.
Anında boşaltılıyor.
Dedik ya: Ders çıkartmış adamlar.
-Tuna Nehri taşmış zamanın birinde. Boğulan boğulana.
Ders çıkartmış adamlar.
"Yine olabilir" diye çelikten setler yapmışlar şehri korumak için.
Benzeri seller olmuş da.
Metrekareye 80 litre yağış düşmüş. Nehir taşmış. Sadece iki alkollü şahıs kaybolmuş taşan sularda.
Dedik ya: Adamlar Ders almış.
-"Bir daha olmaz nasıl olsa" dememişler. "Sel olacak diye masrafa mı girelim şimdi?" de dememişler.
-"Bir tek canın bile değeri para ile ölçülemez. O nedenle gerekli tedbir ne ise alalım" deyip işe koyulmuşlar.
Şimdi oralardan gelelim Eskişehir'e...
Eskişehir'de her yıl Nisan ve Ekim aylarında şiddetli yağışlar olur.
Öyle çok da değildir yağış aslında.
Metrekareye 15 bilemediniz 20 litre yağış düşer.
Her yıl bu yağışlar olduğunda şehrin belirli yerlerini su basar.
Bu belerli yerler öylesine belirlidir ki, biz bile yağış başladığı anda muhabirleri o bölgelere yönlendiririz "Nasıl olsa su basar buraları" diye.
Yağış süresince Tramvaylar durur.
Evleri su basar.
Bir dahaki yıl aynı görüntü olmaması için hiçbir çaba harcanmaz.
Yağış biter, tedbir gider.
Eşek bile aynı kuyuyla iki kez düşmezken, biz tedbir almamakta direnir, her yıl aynı yağışlarda,aynı bölgelerin sular altında kaldığına, Tramvay'ın durduğuna şaşırır, ev ve işyerlerini basan suyu seyretmekle geçiririz.
Geri kalan günlerde de Avrupa şehri olmamızın gururunu yaşarız...
El alem bir daha olmaması için ders alıp gereğini yaparken, biz "Bir daha olmaz canım" deyip yan yatarız...
-------------------------------------------
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Temel Almanya'ya işçi olarak çalışmaya gider.
Uçaktaki koltuğunun hemen yanında dünya tükürük şampiyonu oturmaktadır.
Adam bir tükürür ve tükürük Temelin kulağının yanından mermi gibi geçer. Adam:-"Ben 96 olimpiyatları dünya şampiyonu Almanya'dan Hans" der. Temel tabi şaşırır.
Bir müddet sonra adam bir daha tükürür ve tükürük Temelin kafasını sıyırarak gider.
Hans:
-"Ben 2000 dünya tükürük şampiyonu Hans"der. Temel artık dayanamaz ve Hans'ın suratının ortasına tükürür. Hans'ın şaşkın bakışları arasında Temel: "Daha acemiyim. Amatör maçlara hazırlanıyorum" der.