4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

AKARSU VE BARAJLAR ÖZELLEŞTİRİLİYOR

Küresel ısınma, beklenenin altında kalan yağışlar nedeniyle su krizi bahane edilerek, Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı, 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak. Yatırımcılar, yarışmayla seçilecek, Kazanan yatırımcı, barajdan elde edilen suyu işletme süresi boyunca satarak, hem yatırım maliyetini çıkaracak, hem de kâr edecektir
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, proje çerçevesinde belirlenecek akarsuların, Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli ile özel sektöre açılacağını bildirdi. İşi üstlenecek yatırımcılar "ihale" yöntemiyle değil "yarışma" modeliyle belirlenecek. Bir başka deyişle, projeye talip olanlardan, işi en hızlı yapacak, sulama için dekar başına en düşük fiyatı sunacak yatırımcı ile sözleşme imzalanacak. Yarışma, yabancı yatırımcılara da açık olacak.
Söylentiler göre, satış kapsamında 12-13 akarsuyun yer aldığı ve bunlardan metreküp hesabıyla yaklaşık 3.1 milyar dolar bekleniyor. Fırat'ın sularının üzerindeki Atatürk ve Keban gibi barajlara giden sular da, bu özelleştirme kapsamı içinde olacak. DSİ' de yapılan ön çalışmalara göre, Fırat'ın, 29 yıllık satış değerinin 950 milyon dolar, Dicle'nin 650 milyon dolar gelir elde edilecekmiş...
Hülasa AKP iktidarı, kurum/kuruluşlar, bankalar, madenler, toprak satışından sonra da akarsuları da özelleştirme kapsamına aldı. Yani kim nehirlerden, su kullanmak istiyorsa bundan böyle karşılığını ödeyerek su alacak. Köylüler de, nehirlerden ücret ödemeden tarlasını sulayamayacak. Oysa Akarsu, göl ve barajların özelleştirilmesi, Türkiye' nin, intiharı olacaktır.
Ayrıca Türkiye'nin, başından beri savunduğu, Fırat ve Dicle'nin tek bir havza olarak ele alınmasına karşı çıkan Avrupa Birliği, Fırat ve Dicle'yi iki ayrı havza olarak gösterilmesini istiyor. Ürdün havzasını da, Fırat havzasıyla birlikte değerlendiriyor. İlk bakışta masum görünen bu havza değerlendirmesi, İsrail'i, Türk sularına ortak etmek amacını güden tehlikeli bir planın ön hazırlığı niteliğindedir.
Avrupa'nın, Türkiye sularına ilgisi yeni değil. Birinci Dünya savaşında Osmanlı topraklarını işgal eden müttefik devletlerden Fransa, o dönemde işgal altında bulundurduğu Suriye toprakları için, Türkiye ile su meselesini masaya yatırmış ve Türkiye'den, bazı taleplerde bulunmuştu. Türkiye ile Fransa arasında yapılan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Ön Barış Anlaşması'nın Fırat ve Dicle nehirlerinin kullanımını düzenleyen 12. maddesi şu şekildeydi: "Kuveik suyu, Halep kenti ile kuzeyde Türk kalan bölge arasında, hak gözetilerek, iki tarafı tatmin edecek biçimde bölüşülecektir." "Halep kenti, bölgenin gereksinimini karşılamak üzere, kendi yapacağı harcamalarla, Türk toprağı üzerinde Fırat'tan da su alabilecektir."
Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler, yıllardır Türkiye'ye, Fırat ve Dicle'nin "uluslararası su" olduğunu dayatmaya çalışıyor Avrupa Komisyonu, 6 Ekim 2004 tarihli raporuyla, Fırat ve Dicle'nin "sınır aşan su" olmaktan çıkarılmasını ve "uluslararası su" olarak kabul edilmesini istiyor. Bu isteğini de sürekli gündemde tutuyor.
Siyasi iktidar, suları özelleştirirse, yabancıların istediği olacak, Arap dünyası, İsrail ve Avrupalılarında da düşleri böylece gerçekleşecektir. Çünkü yap-işlet- devret projesi, yabancı yatırımcılara da açık olacaktır. Nehirdeki suyun kullanılmasında, nehirden yararlanan tüm ülkeler, söz sahibi olacağı gibi, o nehirler üzerine yapılacak barajlar ve sulama konularında da yabancı şirketler yetkili olacaktır.
Su ile ilgili gelişmelerde, ilk akla gelen, devlet İsrail, Ortadoğu su meselesinin de merkezinde yer alıyor. İsrail kendi görüşünü, örtülü olarak Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gib,i örgütler aracılığıyla dile getiriyor. İsrail devleti kurulduğundan bu yana su, bu devlet için en önemli hedef haline gelmiştir.
Su fakiri Türkiye' nin, suları, yıllardır Avrupa Birliği, hatta BM' nin gündemindedir. Bu gündemin gerisindeki, ülke ise İsrail' dir. Hükümet sularla ilgili özelleştirmeyi, hayata geçirirse, İsrail ve Arap dünyası, Dicle, Fırat nehirlerini ve Keban ve Atatürk barajlarını özelleştirme kapsamın da satın alarak, düşlerini, gerçekleştirmiş olacaklardır.
Siyasi iktidar, nehir, göl ve barajları, ülkemizin, su ihtiyacı için mi, yoksa yıllardır, Fırat ve Dicle suyuna talip olan Avrupa Birliği, Arap ülkeleri ve İsrail için mi, bu yola girdi bilinmez ama akarsu baraj ve göller özelleştirilirse, Türk halkı kedi suyunu, Araplar ve İsrail gibi ücret ödeyerek kullanacaktır. Hülasa Türk halkını, özellikle de gelecek nesilleri, çok zor günler bekliyor. Bizden söylemesi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi