
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
ALTIN MADENİ VE SİYANÜR
Kaymaz Altın Maden Yatağı ile ilgili faaliyetler ve bu alandaki mücadelemizde, madenlerimizle ilgili çok şey öğrendik. Özellikle de "SİYANÜR" sürekli gündemi işgal etti. Bu madde hakkında, halkımızın bilgi sahibi olmaması, siyanürün de zehirli bir madde olması kamuoyunu sürekli tedirgin etti.
Nitekim bu alanda aldığımız e-mailler ve yaptığımız sohbetlerde, "Siyanür" en önemli konu. Özellikle de son olarak kamuoyu ile paylaştığımız Bergama- Ovacık yazılarımızdan sonra pek çok e-mail geldi. Hatta görüşlerimizden dolayı, eleştiri de aldık. Nitekim bir okuyucu," ...sizlerin Kaymaz Altın Maden Yatağı ile ilgili mücadelenizi biliyoruz. Bugün ne değişti de Siyanürle atın çıkmaya olumlu bakıyorsunuz?" diyerek sitem etmiş. Hatta şahsında olan değişime de açıklık getirilmesini de istemiş.
Elbette yalnız altın madeni değil, her türlü madenin çıkartılmasında çevre, istihdam ve ekonomik açıdan, olumsuzluklar varsa, yine karşısındayız. Ancak varsa bu alanlarda sorunlar "DİYALOĞ", ORTAK AKIL" ve "ORTAK PAYDA" gibi kavramlarla pekâlâ çözülebilir. Siyanürü' ü, öne sürerek, karşı çıkmak da yanlıştır.
Oysa siyanür liçi yönteminin, düşük terörlü altın/gümüş cevherleşmelerinin işletilmesi ekonomik olduğundan çeşitli ülkelerde ve ülkemizde de Kütahya Gümüşköy' deki ETİBANK" tesislerinde uzun yıllar kullanıldı. Halan ülkemizde, yılda 1500- 2000 ton/yıl civarında, gümüş üretiminde, elektro-kaplama ve diğer kimyasal alanlarda, "SİYANÜR" kullanılmakta, her geçen günde miktar artmaktadır.
Dünyada Siyanür (NaCN) üretim kapasitesi, 550.000 ton/yıl, tüketim kapasitesi ise 450.000 ton/yıldır. Dünyada tüketilen siyanür' ün %80' i madencilik endüstrisinde kullanılmaktadır. Yıllık tüketim oranı da her yıl %6 artmaktadır.
Ayrıca Kaymaz Altın Maden Yatağı Proje Müdürü Sayın Dr A. Vedat OYGÜR ve Ovacık Altın Madeni Halkla İlişkiler sorumlusu Sayın Ayşe Gül DÖRTKARDAŞ' la yaptığımız görüşmelerde, Kamuoyunda oluşan pek çok soruya da cevap bulduk. Özellikle de Sayın OYGÜR' ün, "SİYANÜR" hakkında geniş bilgi sahibi olması, umut verdi.
Sayın Dr. OYGÜR' e göre, SİYANÜR" güçlü bir zehir olması sebebiyle Altın elde etmede siyanürleme yöntemi tepki çekmektedir. Ancak alınacak önlemlerle "SİYANÜR" ün etkisi denetim altına alınabilmektedir. Tek ve kısa süreli bir siyanür dozunun, yaşam ve sağlık için, tehlike sınırı, 60mg/m3, sürekli olarak siyanürle ilişkili bir işte çalışanlar, 8 saatlik işgünü boyunca deriye doğrudan temas ve soluma sınırı 11mg/m3' tür.
Ayrıca Ovacık Altın İşletmesindeki gözlemiz de, atık malzeme, atık havuzlarına yayılarak, Güneşin radyoaktivitesi ile bozulmaya terk ediliyor. Atık havuzların tabanı ve yanlarından çevreye sızmayı önleyecek şekilde, kil ve jeomembran ile takviye edilmiş. İşletmede ve atık havuzlar sürekli kontrol altındadır. Söylendiğine göre de haftada bir yeraltı suyu drenajında ve atık havuzlardan, numune alınarak PH ve siyanür analizi yapılmaktadır.
Yine, işletmede, siyanürlü çözelti, kapalı ortamda, hem kimyasal maddelerle muamele edilerek, hem de INCO yöntemiyle bozduruluyor. Çevrenin, jeolojik ve meteorolojik koşulları da ön planda tutuluyor. Ancak bu yöntemler daha geliştirilmeli ve yeni yöntemler de belirlenmelidir. Bu alanda, maden fakültelerine, ciddi görevler düşmektedir.
Aslında Türkiye' de siyanürle Gümüş üretimi 15 yıldır yapılıyor. Ovacılık işletmesinde de Siyanürle atın üretimi yapılmaktadır. Dünya da ise bir asırdan beri atın üretiminde siyanür kullanılmaktadır. Bugüne kadar da siyanür zehirlenmesi sonucu ölüm olayları meydana gelmemiştir.
Elbette dünyada, Atık Baraj Kazaları oldu. Nitekim UNEP tarafından yayınlanan 1996 tarihli raporuna göre, dünyada beş atık baraj kazası meydana geldi. Bu kazaların tamamı da baraj inşaatlarındaki mühendislik hatalarından dolayı olmuştur.
Şu bir gerçek ki madencilik sektöründe, siyanür kullanımı kesin kurallara bağlanmıştır. Maden işletmeleri, "SİYANÜRÜ" önceden belirlenen sağlık, çevre ve emniyet standartlarını gözeterek, kullanmak zorundadır. Ancak bu alanda, dünya ve ülkemizde yasal boşlukların olduğu da bir gerçektir.
Hiç şüphesiz ki madencilik, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de "EKONOMİK" ve "SOSYAL" gelişmelerin sağlanması için, vazgeçilmez faaliyetlerdir. Ancak madencilik faaliyetleri sonucu oluşan tahribat, en ciddi sorundur. Bu nedenle de İşletmelerden, "CED RAPORU" istenmektedir. Rapor incelenerek, "OLUMLU BELGESİ " verilmektedir. Elbette eksikliler olacaktır. Bu sorunlar karşılıklı diyalogla pekâlâ çözülebilir. Yeter ki gelişmelere, önyargılı yaklaşılması...