4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

ATATÜRK VE TARIM

ESOGÜ Ziraat Fakültesi' nin, düzenlediği panelde, Hasad Dergisi Baş Yazarı Prof. Dr. Celal ER, Atatürk dönemindeki tarım politikalarını eleştirirken, 1950 den sonraki Türkiye'ye dayatılan,"NEO LİBERAL" tarım politikaları övdü. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr Sabahattin ÖZCAN, ise GDO 'lu ürünlerin avantajlarından bahsetti. Yalnız, Eskişehir Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Sabri ÇAKIR, Atatürk dönemindeki, bir uygulamadan bahsetti.
Hasad Dergisi Baş Yazarı Prof. Dr. Celal ER, Atatürk dönemindeki tarım politikaları neden görmezden geldi ve eleştirdi bilinmez. Ancak Güneş balçıkla sıvanmaz. Atatürk, döneminde tarım politikaları, çağdaş ilkelere dayandırılmıştır. Ülkemizde, Atatürk kadar, hiçbir "LİDER" ve "BİLİM ADAMI", tarıma önem vermemiştir. Nitekim ATATÜRK:
* "Ulusal ekonominin temeli ziraattır." (1.11.1923)
* "Gerçek fütuhat, yalnız kılıçla yapılan değil, sapanla yapılandır."
* "Kılıç ve sapan, bu iki fatihten birincisi ikincisine daime yenildi."(16.03.1923)
*"Zenginlik ve onun doğal sonucu olan bolluk, rahatlık ve mutluluk yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır.".
* 20 07 1931, Eskişehir'den geçerken « Zahire ticaretinde ziyan ettiğini » söyleyen Uluçayırlı Hasan Efendi'ye, "Köylü hepimizin velinimetidir Bu soylu unsurun refahını düşüneceğiz » demiştir.
*Milletimiz çok büyük elemler, mağlûbiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa, bunun temel sebebi şundandır: "Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sapanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunamayacaktık."
*Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur. 1922
*Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Fakat sapan kullanan kol, gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur. 1923
* Bu hayatî işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için, ilk önce ciddî etütlere dayalı bir ziraat siyaseti tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lâzımdır. Bu siyaset ve rejimde, önemli yer alabilecek noktalar başlıca şunlar olabilir: Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünmez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlandırmak lâzımdır.1937
Atatürk, tarımın ülke için, ne kadar önemli olduğunu, her vesile gündeme getirdi. Getirmekle kalmadı, rehberlikte yaptı. O günün şartlarında, tarımdaki başarı, bir mucizedir. Onun tespitleri, mutlaka hayata geçirilmelidir. Çünkü gelecekte savaşların, nedeninin, "SU" ve YİYECEK "olacağı, artık bilinen bir gerçektir.
Konuşmacıların övdüğü, 1950 sonraki tarım politikaları, tarım açısından tam bir felakettir. 1950' den sonra, Türkiye, daha fazla üreten, dünya pazarları ile yarışmak yerine, IMF ve Dünya Bankası'nın baskılarıyla, üretimden vazgeçerek, iç pazarını dahi çok uluslu tekellere bıraktı. Bugüne kadar SEK, Et Balık, Yemsan gibi kuruluşlar, fiilen tasfiye edildi. Oysa bu kuruluşlar, piyasayı düzenleyici bir işlev görüyorlardı.
TEKEL, TÜGSAŞ, Şeker Fabrikaları A.Ş. gibi, büyük kuruluşların satılması, IMF' nin, tüm" Niyet Mektupları"nda, yer aldı. Dünya Bankası, bu kuruluşların tarımsal sanayi işletmelerinin tasfiyesi ve ürünlerin düşük fiyatlandırılması açısından bir gözetici gibi davranıyor. Bu politikalar sonucu, büyüme yılı olarak ilan edilen 2003 yılında (milli gelir ekonominin tümü itibariyle yüzde 5.9 oranında arttı) tarım, yüzde 2.5 oranında küçüldü.
2003 yılının son çeyreğinde, küçülme oranının yüzde 9.6'ya ulaştığı düşünülürse, durumun, ne kadar vahim olduğu daha iyi anlaşılır. Buğday, pamuk, tütün gibi temel ürünlere baktığımızda, bu küçülme, oran olarak çok daha büyük. Bu durum, tarım sektör için, tehlike çanlarının çaldığı anlamına gelmiyor mu?.
Ayrıca ATATÜRK, "Türkiye'nin sahibi, hakikisi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür." demiştir.
Bu gün öyle mi?
Hala bu gerçekleri göz ardı eden, kişi/kişiler varsa ne denebilir ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi