
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
ATATÜRK'Ü NE ANLADIK NE DE ANLATABİLDİK
Son günlerde gündemde olan, "Atatürk' ün vasiyeti", bayramda yaptığımız bazı sohbetlerde de konu edildi. Bu konuşmalar gösterdi ki Atatürk' ü ve Atatürkçülüğü, ne tanımış, ne de tanıtabilmişiz. Hal böyle olunca da, yıllardır, bazı kişi/kişiler veya kesimler, Atatürk' ün, kendi görüşlerine ve eğilimlerine uyan bazı düşüncelerinin, arkasına sığındılar. Hedeflerini gerçekleştirmek için de Atatürk'ü, kalkan yaptılar. Hatta Atatürk' ün, kendileri gibi düşündüğünü de söyleyebildiler.
Dün öyle idi; bugün de öyle...
Nitekim 17 Aralık 2007 tarihli Vatan Gazetesinde, yer alan haber, ilginç olduğu kadar dikkat çekici idi. Habere göre, Atatürk, ölümünden iki ay önce Dolmabahçe'ye, Beyoğlu Altıncı Noteri'ni çağırtmış. Bir vasiyet yazdırmış, 50 yıl sonra da açıklanmasını istemiş.
Atatürk' ün, 6 Eylül 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda, el yazısı ile yazmış olduğu vasiyetlerinin olduğu kapalı zarf, Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından, 28 Kasım 1938'de bir heyet huzurunda açılmış. Ancak Atatürk'ün, vasiyetnamesi eksik açıklanmış. Çünkü Atatürk'ün mühürlettiği zarf içinde bir zarf daha çıkmış, bu zarf da Ankara 3. Sulh Hukuk hakimi Osman Selçuk ve görevli bir heyet tarafından, 5 Ocak 1939 'da Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Merkez Şubedeki özel bir kasaya konmuş; Vasiyetin açıklanma zamanı geldiğinde, dönemin yetkilisi 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, zarfı açtığı halde, bu konuda kamuoyuna hiçbir bilgi vermemiş.
Nihayet Meriç Tumluer' in, 2005'te Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'ne verdiği dilekçe ile Atatürk'ün gizli vasiyeti iddiasını, mahkeme gündemine getirdi. Aralarında 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in, yanı sıra eski milletvekili Emin Şirin ve Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal'ın da bulunduğu isimler, tanık olarak gösterilmişti. Hakim, 2005'te "Davacıların iddia ettiği gibi bir vasiyetnamenin varlığı sübuta ermediği" gerekçesiyle davacıların, talep ve davasının reddine karar verdi. Bunun üzerine Meriç Tumluer, Strasburg'daki AİHM'e başvurdu. Başvuru, AIHM tarafında kabul gördü.
Yazar Aytunç Altındal' ın iddiasına göre, "Atatürk, hilafetin kişi bazında değil, bütün İslam ülkeleri arasında rotasyonla değişecek bir kurum olarak canlandırılabileceğini düşünüyordu. Bu vasiyeti, 1958'de Adnan Menderes de öğrendi ve 'Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" demiş. Bu söz, söyledi mi bilinmez ama Şayet böyle bir söz söylenmiş ise, Menderes, bu sözü demokrasinin ve halkın gücünü anlatmak için söylemiş olabilir. Şayet zarf Sayın Evren döneminde açılmış ise, Menderes'in, Atatürk' ün vasiyetnamedeki düşüncelerini öğrenmesi mümkün mü?
Öte yandan Atatürk, " Tarihimizin en mesut devresi, hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamanlardır. Bir Türk padişahı, hilafeti her nasılsa kendisine mal etmek için nüfuzunu, itiyadını, servetini kullandı. Bu, sırf bir tesadüf eseridir... Hilafet demek, idare, hükümet demektir. Hakikaten vazifesini yapmak, bütün Müslüman milletlerini idare etmek isteyen bir halife, buna nasıl muvaffak olur? İtiraf edeyim ki bu şartlar içinde, beni halife tayin etseler istifamı veririm.
Fakat tarihe gelelim, gerçekleri tetkik edelim. Araplar Bağdat' da, bir hilafet tesisi ettiler, fakat (Kurtuba) da bir hilafet daha vücuda getirdiler. Ne Acemler, ne de Afganlar, ne de Afrika Müslümanları, İstanbul halifesini asla tanımadılar. Bütün İslam milletleri üzerinde, yüce ruhanî vazifesini yapan yegâne halife fikri, hakikatten değil, kitaplardan çıkmış bir fikirdir. Halife hiçbir zaman, Roma'daki Papa' nın, Katolikler üzerindeki kuvvet ve gücünü göstermemiştir" demiştir. Atatürk'ün, hilafetle ilgili düşünceleri ortada iken, "Hilafetle "ilgili vasiyetname bıraktığı iddiası, dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Şu bir gerçek ki yıllardır, bazı kişi/kişiler ve kesimler, Atatürk' ü, istedikleri kılığa soktular. Çıkarları doğrultusunda, Atatürk, "Kapitalist", "Devletçi", "Komünist" ve antikomünist Veya "Faşist", "demokrat" ,"diktatör", " , "Irkçı- Turancı" ,"anti ırkçı- anti Turancı", "Şeriatçı", "Laik", "Cumhuriyetçi" ...olarak ilan ettiler.
Bu çelişkili tablonun, pek çok nedeni vardır. Bu benzetmeleri yapan ve benzer iddialar da bulunan kişi/kişiler, Atatürk' ün, kişiliğini, düşüncelerini, amacını, senaryolarını, İstiklal Savaşı' ndaki koşulları, Türkiye ve dünyanın, o günlerdeki şartlarını bilmemektedirler. Veya çıkarları böyle gerektirdiği için, bu tavır içinde bulunuyorlar. Sahte Atatürkçüler, Atatürkçülük maskesi takıp, ne kadar Atatürkçü, görünürlerse görünsünler veya fikirlerini, amaçları için kalkan yapsalar da, gerçek Atatürkçüler, onları çok iyi tanıyor, niyetlerini de çok iyi biliyor.