4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

AVRUPA BİRLİĞİ, ÇİZMEYİ AŞIYOR

AB'nin 50. yıldönümü kutlamalarına, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı davet etmeyen AB Dönem Başkanı Almanya'nın, Bremen'de başlayacak, AB Gayri Resmi Dışişleri Bakanları toplantısı çerçevesinde düzenlenecek öğle yemeğine davet ettiği Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, yemeğe, "çalışma programının el vermediği" gerekçesiyle katılmayacak.
Aslında bu beklenen bir gelişmedir. Çünkü 1 Ocak'tan itibaren, Romanya ve Bulgaristan, Avrupa Birliği' üyeliğine kabul edildi ama AB' nin, çeşitli ve kabul edilemez bahanelerle, Türkiye'nin üyelik yolunu tıkamaya çalışması, Türk halkını bezdirdi. Halkımızın, AB' ye karşı olan ilgisi de azaldı.
Yaşanan gelişmeler, AB ülkelerinin maskelerini düşürürken, gerçek niyetler de ortaya çıktı. Bir yandan Türkiye'nin üyeliğini engellemeye çalışan, diğer taraftan da bağları koparmamak için özel çaba harcayan ülkeler. Bazı konu başlıklarının açılmasını şartlara bağlayan AB ülkeleri, diğer taraftan müzakereleri dondurmaktan korkuyor. Çünkü Türkiye'deki senaryoları için, çok iyi bir araç buldular ve fırsat yakaladılar. Türk insanının, tepkilerini dile getirmesi karşısında ise kapalı kapılar ardında, yeni formüller aranıyor. Müzakere başlıkları açılsa bile kapanmayacak, bazıları da açılmayacak. Bu sıkıntı aşılsa da, sırada başka konular var. Kıbrıs konusuyla birlikte, tarihi gerçeklere karşın, sözde Ermeni soykırımı iddialarının kabulünü isteyen AB ülkeleri, Vakıflar Yasa Tasarısı'yla Lozan'ın delinmesi için çaba harcadı. Sık sık Güneydoğu'ya heyetler gönderen ülkeler, etnik yapıyı kışkırtmaya başladı. Özellikle Kürtler ve Aleviler'in 'azınlık' yapılmaya çalışılması, Türk halkının büyük tepkisini çekti.
Aslında Avrupa Birliği'nin, senaryosu net ve açıktır. 'Türkiye, AB kapısında yıllarca bekletilerek, taleplerle istenilen kıvama getirilmeye çalışılacak. Bitmez tükenmez müzakerelerle ülke, Batı'nın üssü haline dönüştürülecek. Son dönemde ortaya konulan dayatmalarda, ana hedef Türkiye'yi Cumhuriyet ilkelerinden saptırmak. Bu amaçla, önce 'azınlık' tartışması başlattılar, bunu 'özerk-federe devlet' talepleri izleyecektir. Böylece AB'nin korktuğu 'büyük nüfus, büyük toprak, hakim söz hakkı' engelleri aşılarak, zayıflatılmış bir Türkiye tercih edilecek.
AB'nin, maskesini düşüren son kriz ise Kıbrıs konusu oldu. Anlaşmalara göre, garantör ülkelerin birlikte üye olmadıkları hiçbir teşkilata, Rum kesimi de giremeyecekti. Ancak Türkiye'nin üye olmadığı AB'ye, Rumlar alındı. 1999 yılında da mektupla Türkiye'ye, Kıbrıs'ın AB üyeliği yolunda ön şart olmayacağı güvencesi verildi. 2004 yılında yapılan referandum sırasında ise Türk tarafının 'Evet' demesi halinde izolasyonların kalkacağı taahhüt edildi. Ancak, aradan geçen sürede, yapılan her toplantıda Türkiye'nin karşısına Kıbrıs sorunu çıkarılarak heyetlerin eli kolu bağlanmaya, yeni tavizler koparılmaya çalışıldı. İzolasyonlar da bütün taleplere karşın kaldırılmadı. Bu tavır sadece Türkiye'nin değil, en muhalif ülkelerdeki strateji uzmanları, siyasiler ve yabancı basının bile tepkisini çekti.
Aslında, AB ülkeleri, Kıbrıs sorununu kasıtlı olarak gündeme getiriyorlar. Rumlar ise Türkiye' nin üyelik çabalarından istifade ederek, Kıbrıs' ı ilhak etmek istiyorlar. Türkiye' yi düşman olmalarına rağmen, Türkiye üzerindeki hedeflerini gerçekleştirmek için müzakerelerin devamından yana tavır koyuyorlar.
Avrupa Birliği Türkiye üzerindeki senaryolarının önünde, Türk Silahlı Kuvvetleri 'ni en büyük engel olarak görüyor. Askerin, etkisini azaltmak isteniyor. Aynı tavır, Türkiye'deki siyasi otorite tarafından da örtülü olarak gündemdedir. Cumhuriyet'in kuruluşunda, temel taş olan Türk Ordusu'nun zayıflatılmasıyla, hedeflerine de daha kolay ulaşabileceğini düşünüyorlar. Hatta TSK' yı demokratikleşme yönünde, bir engel gibi gösterilmek isteniyor.
Avrupa Birliği, amacı, "üzüm yemek değil bağcı dövmek" olduğu gün gibi açık ve nettir. Ayrıca AB, Türkiye' yi, kesinlikle tam üye yapmayacaktır. Amaçları ortadır. Avrupa Birliğine tam üyelik gerekçesi ile Türkiye' deki hedeflerini gerçekleştirmek ve AB' in üssü haline getirmektir.
Nitekim Lozan Üniversitesi İdari Bilimler Akademisi Dekanı, Prof. Dr. Finger, " Avrupa Birliği' nin, Türkiye'ye ihtiyacı var, Türkiye'nin AB'ye değil. Çünkü Türkiye her şeyiyle kendi kendine yeten bir ülkedir. AB'ye girmeniz çıkarınıza olmaz. Ne sizi birliğe almak istiyorlar, ne de başka mecralara kaymanızı... Oyalama taktiği güdüp geleceğin büyük gücünü şimdiden parçalamak istiyorlar" diyor. Hala Türkiye'de, bu gerçeği göz ardı eden bir siyasi otorite varsa ne denebilir ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi