4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

BASIN VE TARAFSIZLIK

Eskişehir' de, bazı kesimler, basın organlarının tarafsızlığını sohbetlerde konu yapılıyorlar. Elbette basın ve basın mensupları, tarafsız olmalıdır. Ancak adil olmak, eşit olmak demek değildir. Haklıyla, haksızı, kötüyle, iyiyi, kişilere ve onlara olan yakınlığımıza bakmadan ayırt edebilmek, doğruyu bulabilmektir. Bu ilkeler, basın kadar, basını suçlayanlar içinde geçerlidir.
Ayrıca taraflı davranmak, haklıyla haksıza, iyiyle kötüyle, eşit uzaklıkta veya ortada kalmaya çalışmak, yanlışları görmezden gelmek demektir. Yani haklının hakkını yerken, haksıza prim vererek, tarafsız kalmaya çalışırken, aslında taraflı davranmaktır.
Basında, adil olmak, haklıyla haksızı, iyiyle kötüyü, ayırt edebilmek, herkese hak ettiğini verebilmek, her şeyden önce gelmelidir.
Basın tarafsız olmak istiyorsa, hatalı davranışları görmezden gelmemeli, yapılan hatanın üzerinden, hiçbir şey yokmuş gibi geçmemelidir. Hatanın nereden kaynaklandığını öğrenmeye çalışmalı, bunu kabullenmeli, yadsımamalı ve bir dahakine hata yapılmasını engellemek için, neler yapabiliriz için adımlar atmalıdır.
Basın gibi, kurum/kuruluşlar da toplumsal sorunlarda tarafsız olmalıdır. Çünkü kurum/kuruluş yöneticileri, kendileri ile ilgili iddiaları ve toplumsal sorunları ileten, kişi/kişilerle görüşmesinde, hem kurum/kuruluşlar, hem de yöneticileri ve çalışanları açısından büyük yarar var. Çünkü iletilemeyen kişisel ve toplumsal sorunlar, özellikle de iddialar, dedikoduya dönüşür, kurum/kuruluşlar, kamuoyu nazarında, itibar kaybeder.
Diğer yandan son yıllarda,, "BASIN", sorunların çözüm yeri olarak görülüyor. Oysa basının sorunları, çözmek gibi bir sorumluğu yoktur.
Yerel basınının üç temel görevi vardır.
Kamu hizmetlerini sağlıklı ve doğru biçimde halka duyurmak için, devlet-yurttaş, işbirliği ilişkisini sağlamak ve devam ettirmek.
Kurum/kuruluşlarla, yurttaş ilişkilerini düzenlemek ve yapılan hizmetleri kamu adına denetlemek ve elde ettiği bilgileri de kamuoyu ile paylaşmaktır.
Ulusal iradenin doğru tecellisi için, demokrasi olgusunu geliştirip, kökleştirmek.
Öte yandan Eskişehir'de, azda olsa bazı kurum/kuruluşların yöneticileri, yerel basına ve mensuplarına karşı, değişik bir tavır içinde. Bazıları, yerel basını okumadığını söylerken, bir kısmı da dikkate almadıklarını, sık sık vurgularlar.
Ayrıca kurum/kuruluşlarda görev yapan, azda olsa bazı kişi/kişiler, basın mensuplarının iyi niyeti karşısında tavır alırlar. Hatta geniş bir sorgulama gayret ve çabası içine girerler. İşin vahametini anladıkları zamanda, iş işten geçer, bu seferde basını suçlarlar
Şu bir gerçek ki eldeki imkânlar düşünüldüğünde, Eskişehir, yerel basının kalitesi, içeriği, standardı ve baskı açısından, Türkiye' nin, en iyi kentleri arasındadır. Gerek sahipleri, gerekse çalışanları, büyük özveri ve fedakârlıkta bulunuyorlar.
Basın mensuplarının, yaptığı haberlerden memnun olmayan, kurum/kuruluş yöneticilerinin, "haber yapılmadan önce bize sorulmalı idi" sözlerinde, ne kadar ciddi, samimi ve geçerli olduğu da, kurum/kuruluşların, yerel basına karşı uygulamaları ile ortada.
Kim ne düşünürse düşünsün, yerel basın, Eskişehir' in, sesi, kulağı, gözü ve aynasıdır. Elbette yerel basın, gördüklerini, duyduklarını, düşündüklerini, en önemlisi de kentin sorunlarını, kamuoyu ile paylaşacaktır. Bu aynı zamanda basının, asli görevidir.
Nitekim Atatürk, " Bir milleti aydınlatma ve uyarmada, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk hedefi olan müşterek istikamette yürümesinin temininde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir." demiştir.
Şayet, bazı kişi/kişiler ve yöneticiler, basından rahatsız oluyorlarsa, önce kendi icraatlarını sorgulamalı, nerede hata yapılıyor veya yapıyoruz, sorusuna da cevap aramalıdır. Yerel basına, tavır almak veya gereksiz yere suçlamalarda bulunmak, kimseye yarar getirmez. Bilakis, var olan diyalogu da yok eder. Fatura da, kente kesilir.
Eskişehir' deki, kurum/kuruluşlar, kentle ilgili kararları veya sorunların çözümünü, "ortak akıl" olarak adlandırdığımız kavram ekseninde, ilgili kesimlerle, halkla ve basınla uyum ve işbirliği içerisinde, almanın yollarını aramalıdır. Basın ve her vatandaş, yalın yurttaş kimliği ile sorunlarını ve istemlerini, kurum/kuruluşlara, iletebilmelidir.
Hatırlıyorum da İzmirliler ve basın mensupları, hiçbir ayrıcalığa sahip olmadan, "yalın yurttaş" kimliği ile toplumsal istemlerini gerektiğinde, İzmir Büyükşehir Başkanlarından Rahmetli PRİŞTİNA' ya, bürokratik engelleri de devre dışı bırakarak aktarabiliyorlardı. Bu duruma, kendim de birkaç kere tanıklık ettim. Hatta " HALK VE BASIN, BENİM VELİNİMETİMDİR" sözüne de şahit oldum. Bugün, halk ve basın tarafından, hala hatırlanıyor ve rahmetle anılıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi