4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

BAŞKA BİR TÜRKİYE YOK

Türk Ocağı ile ilgili yazılarımızdan sonra, pek çok e-mail geldi. Hepsi de Tür Ocağı gibi kuruluşlara, dünden daha çok bugün, ihtiyaç olduğunu belirtilerek, yaşananlardan, kaygı duyduklarını açıklamışlar. Ancak bir okuyucunun, " ... Batı ülkeleri, geçmişin ezikliğini, son yıllarda, çeşitli ayak oyunları ile gündemde tutuyor. İstiklal Savasında olduğu gibi, bazı köşe yazarları da, bu şer odaklarının taşeronluğunu yapıyor. " ifadeleri dikkatimizi çekti.
Aslında Türk Ocağı' nın, 41. Kurultayı' nda, benzer senaryolar üzerinde duruldu. Nitekim Sayın GÜRÜN, "Geleneksel Batı emperyalizm, Türklerin bu coğrafyadaki varlığını hiçbir zaman hazmedemedi. Bizi bin yıl süresince, bu toprakları esas sahiplerinden gasp eden zorbalar olarak gördü. Bu coğrafyadan tasfiye edilmemizi, asli sahibi saydıkları Hıristiyan unsurların tekrar egemen olmasını dini, ahlaki ve insani bir yükümlülük sayıp, gereğini yapmaya çalıştılar." sözlerine katılmamak mümkün mü?
Avrupa ülkelerinin, Türk toplumuna karşı giriştikleri savaşlarda, daima din faktörü öncelikli olmuştur. Batı dünyası, Osmanlı imparatorluğu'nun Avrupa içlerine kadar sarkarak oraya yerleşmesini, hiçbir zaman affetmemiştir. Nitekim Osmanlı Devleti'nin zayıf düştüğü günlerde, ortaya çıkartılan "Şark Meselesi" doğrudan doğruya, Müslüman Türklerin, Avrupa'dan kovulmasını öngören, dini karakterli bir senaryoydu. . Bu uğurda büyük propagandalar yapılmış, Balkan toplumlarında, milliyetçilik hisleri kamçılanmış, önce ayaklanmalar, sonra savaşlarla da istenen sonuca ulaşılmıştır. Balkanlarda uygulanan bu senaryoların bir benzeri, Doğu ve Güneydoğu' bölgelerimizde uygulanıyor.
Şu bir gerçek ki değişen dünya dengeleri içerisinde, Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya ekseninde kilit ülke durumuna geldi. Stratejik önemi daha da arttı. Ayrıca Ortadoğu ile birlikte, Orta Asya ve Kafkaslar'ın zengin enerji kaynaklarının, Batı tarafından kontrol altına tutulup kullanılması, hayati önem kazandı. Yakın ve gelecekte, bölgedeki bu kaynakların, Anadolu üzerinden Akdeniz limanlarına aktarılmasıyla, Türkiye bir enerji merkezi olacaktır. Bu gelişme Türkiye'nin, önemini daha da artıracaktır. Türkiye'nin, bölgedeki önemi, her dönem Batı'yı rahatsız etmiştir. Çıkarları nedeniyle de, Batı ülkeleri, bölgede güçlü bir Türkiye istemiyor. Çünkü güçlü bir Türkiye'nin, bölgedeki Batı çıkarları açısından, ne ifade ettiğini de çok iyi biliyorlar.
Batı ülkeleri Türkiye üzerindeki senaryolarını, yalnız etnik yapı ile değil iktisadi tezgâhları ile güçsüz kılmak istemektedir. Nitekim 1911'de yayınlanan, "Alem-i İslam ve Avrupa" adlı kitapta yer alan "...Zamanımızda bir memleketi, istila yalnız topla tüfekle yapılmaz. Zamanımızı en istilacı ordusu: Avrupa komisyoncuları, tellalları, gezgin ticaret memurlarıdır. Bu barışsever düşmanlara kucağımızı açarsak, İktisadi istikbalimizi kaybetmiş oluruz. İktisadi İstiklale malik olmayan bir millet ise, siyasi istiklalini mihnet yükü gibi taşır gider" ifadelerine en güzel tespittir.
Türk insanı, sömürülmüş, aldatılmış ve kaderine terk edilmiş, bir Türkiye istemiyorsa, Batı'nın, ülkemiz üzerindeki senaryoları karşısında, alternatif stratejiler üretmek zorundadır. Çünkü Batı biliyor ki, Türklere zararı, yine Türkler verir. Türk toplumunun tarihte kurduğu 16 devlet, başka toplumlarca değil, kendi insanımız tarafından ortadan kaldırılmıştır.
Yıllardır, batılılar, güçlü bir Türkiye'nin, kendileri için ne ifade ettiğini çok iyi biliyorlar. Bunun içinde, Türkiye'de etnik ve mezhepsel çatışmaları körükleyerek, menfaatlerini kollamayı ve korumayı, temel bir politika olarak benimsemişlerdir. Türkiye'nin, dost bildiği, hatta NATO' da kader birliği yaptığı ülkeler, Türkiye'yi bir çatışma içine sokmayı, kendi menfaatlerine uygun gören ülkelerdir. Bunun sonucu olarak da Türkiye, bir dağılma, çatışma ve düzensizlik sürecine, sokulmak istenmektedir.
Her türlü olumsuzluğa rağmen, Türk milleti, dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de tüm sorunların üstesinden gelecek güç, kudret ve imkânlara da sahiptir. Nitekim 1913 yılında, Dr. Viringresin, " Bugün, Türkiye mahvolsa bile, Kaşgâr' dan İstanbul' a kadar, konuşulan Türk diliyle, tekrar bir Türk İmparatorluğu kurarlar. " demiştir. Yeter ki Türk Ocakları gibi, asırların birikimi olan milli kültürümüze ve değerlerimize sahip çıkılarak, Türkiye üzerindeki senaryolar, halka, net ve açık olarak anlatılsın. Kurum/kuruluşlar ve insanımız da bu senaryolarla, mücadele etsinler. Çünkü BAŞKA BİR TÜRKİYE YOK

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi