7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Bayram Kök ile bir sohbet gerçekleştirdik:"Tiryakizade bir kültür ve bir proje üretim merkezidir."

BAYRAM KöK GöZGEçMİŞİ


1963 doğumludur.1986’da Ankara  üniversitesi  Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Pek çok sivil toplum kuruluşunda kurucu ve yönetim kurulu üyeliği görevinde bulundu. Hâlen sivil toplum kuruluşlarında görevlidir.1987- 2014 yılları arasında sürecinde ağırlıklı olarak dış ticaretle uğraştı. Bir çok yerli ve uluslararası şirket ile bunların markalarının  Türkiye dışı pazarlarda ticari faaliyetlerinde yer aldı. Satış elemanlığından üst yöneticiliğe uzanan yelpazede profesyonel iş insanı olarak çalışmalar yaptı.
Gençler arasında okuma kültürünü yaygınlaştırmayı amaçlayan, kütüphaneler dışında da okuma alışkanlığının sürdürülebileceğini ortaya koymaya yönelik bir işyeri modeli olarak Tiryakizade Kıraathanesini geliştirilmiştir. 5.000 kitap kıraathane içinde,4.500 kitap ise talebe bağlı olarak okuyucuya ve araştırmacıya sunulmaktadır.
İngilizce, Romence, Rusça ve bazı Slav dilleri,  Pratik düzeyde Arapça ve farklı Türk Lehçeleri ile iletişim gerçekleştirebilmektedir
 Evli ve üç çocuk babasıdır.
  Beş yıldır Eskişehir’de yaşamaktadır.


Sohbet:


 Bayram Bey, Eskişehir kültür dünyasına çok farklı etkinlik ve projeler gerçekleştirerek giriş yaptınız. öncelikle Türk kültüründe kahve-kıraathane nedir? Sosyal hayatta nasıl bir işlevi vardır?
Kahve, Yemen ve Habeşistan kökenli bir bitki ve içecektir. Arap coğrafyasında hayatın vazgeçilmez bir parçası olarak yaygınken, Hac kervanları, ticari kervanlar ve İslam coğrafyasından Anadolu’ya diğer hareketliliklerin bir doğal sonucu olarak intikali anlaşılabilir bir durumdur. Asıl ününü Osmanlı başkentinde kazanarak buradan dünyaya yayılmıştır.
Kahvenin, Osmanlı başkentine gelmesi ve özel mekânlarda kullanımı XVI. Yüzyılın ikinci yarısına tesadüf etmektedir. Peçevi Tarihi’nde anlatıldığına göre,” 1554 yılında Halepli Hakem ve Suriyeli Şems adında iki şahıs, Tahta- Kale’de birer kebir dükkân açıp kahve-furuşluğa başladılar. Keyfe müptelâ bazı yârân-ı safa, hususiyle okuryazar makulesinden nice zürefa toplanır oldu. Yirmişer, otuzar yerde meclis durur oldu. Kimi kitap okur, kimi tavla ve satrançla meşgul olur, kimi nevgüfte gazeller getirip marifetten bahsolunurdu.”
Başlangıçta kahve içmek için toplanılan bu yerler, giderek insanların sosyalleşip çeşitli konularda konuştukları yerler haline gelmiş ve zaman geçtikçe sayıları artmıştır. Sayıları artan kahvehaneler, müşteri kazanmak için mekânlarını farklı biçimlerde düzenleyerek sanat eserleri bulunduran mekânlar haline dönüştürmüştür. Minyatürler, çini eserler, cildi nadide olan kitaplar v.s.  Daha sonraları farklı farklı gruplar kendilerine ait kahvehaneler açmaya başlamışlar: Semai kahvehaneleri, Yeniçerilerin toplandığı kahvehaneler, zanaatkârların ve sanatçıların toplandığı kahvehaneler gibi.
Evliya çelebi, Seyahatnâme’de kahvehaneleri etraflıca tasvir eder. Ona göre kahvehaneler; maarif erbabı için toplanma ve dinlenme yeriyani bir irfan mektebidir. Fizikî özelliklerinden “…Bu Tahtakale Pazarı meydanında tek katlı ve iki katlı, havadar ve ferah kahvehaneler varki her biri fıskiye, havuz ve şadırvanlar ile süslü kahvelerdir. Bütün vilâyetleri gelenlerinin ve tüm maarif erbabının birbirleriyle tanışıp görüşecekleri yerlerdir ki her birinde dörder mahfil yapılmıştır” diye bahseder. Buralarda program yapıldığından da bahsederken; “Birinde hanende ve sâzendeler, birinde genç rakkaslar, birinde kıssahan ve meddahlar, birinde gazelhan şairler olup âriflerin toplantı yeri kahvelerdir. Ama Tahtakale kahvelerinden daha hoş Karaköy'deki kahvenin benzeri yeryüzünde yoktur. İrem Bağlı ve kuşları bol bir kahvedir ki misli Haleb'de Arslan Dede veya Şam'da Sinaniye kahvesi yahut Mısır'da Harabâbâd kahvesi ola. Ama bunlardan daha sanatlı kahvedir. …” şeklinde malumat verir.    
XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar farklılaşarak ve dönemlerin şartlarından etkilenerek gelen kahvehaneler Tanzimat ile beraber tamamen dönüşmüşlerdir. Klasik yapısını koruyanların olmasına rağmen pek çoğu kıraathaneye yerini bırakmıştır. Bu kıraathaneler kitap okunan, devrin sosyal ve siyasal meseleleri tartışılan yerler haline gelmiştir. Bu tür yerler sadece Osmanlı coğrafyasında değil Avrupa’da da yaygın hale gelmiştir. Avrupa’ya giden pek çok Osmanlı aydını böyle mekânlarda bulunup etkilendiklerini anılarında anlatmaktadırlar.
Tanzimat dönemi yazarları, şairleri ve aydınları da kıraathanelerde vakitlerinin çoğunu kıraathane dene mekânlarda geçirmişlerdir. Hatta bazı mekânlar bu yazarlar ve şairlerle özdeşleşmiş denilebilir.  1900 yılların başlarında İstanbul’un en ünlü kıraathanesi Küllük Kahvehanesi’dir. Bir çok şair ve yazarın burayı mekân tuttuğu bilinen bir husustur. üniversite, kütüphane ve sahaflar çarşısının tam merkezinde yer alan Küllük Kahvesi’ne 1933 üniversite Reformu’yla yurt dışından davet edilen hocaların da katılmasıyla mekân, önemli bir ilmî ve edebî toplantı alanı hâline gelmiştir. Küllük Kahvesi, 1950’de Beyazıt Meydanı genişletme ve yol çalışmaları sebebiyle yıkılmıştır. Marmara Kıraathanesi hatırladığımız son mekândır ve gençliğimizde biz çorlulu Ali Paşa Medresesindeki mekânla yetinmek durumunda kaldık.

Tiryakizade Kıraathanesini kurarken hangi noktadan hareket ettiniz? Amacınız neydi? Amacınıza ne oranda ulaşabildiniz?

Kültürümüzde bu kadar önemli yer tutan kıraathanenin günümüzde değerini yitirip sadece oyun ve sohbet mekânları haline gelmesi üzücü bir durumdur. Bizim yapmaya çalıştığımız iş; kıraathanelerin kadim örneklerinden geri kalmayacak bir mekânı ortaya koyup, yaşatmaya çalışmaktır. Eskişehir Tiryakizâde Kıraathanesi bir kültür merkezi işlevi görmek üzere bu mantıkla kurulmuştur.
Tiryakizâde Kıraathanesi, Eskişehir’in en eski yerleşim yerlerinden biri olan Odunpazarı Semti’nde, 1783 yılında Tiryakizâde Süleyman Ağa tarafından yaptırıldığı bilinen cami için gelir oluşturmak maksadıyla yapılan dükkânda hizmet vermektedir. 2014 yılı baharında restorasyon geçiren dükkânda kıraathanemiz hizmete girdi.İlk olmanın zorluklarını büyük ölçüde atlattık.  İyi ve hayırlı işler ortaya koymaya çalıştık. Bundan sonra daha iyi kıraathane örnekleri oluşacaktır diye ümit ediyoruz.

‘’Eskişehir Liseleri Aydınlarını Tanıyor.’’ Projenizi Eskişehir Valiliği ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile ortaklaşa yürütmektesiniz. Bu projenizde hangi Türk aydınlarını tanıtmaktasınız? Tanıttığınız Türk aydınlarını seçerken temel ölçütünüz nedir? Şimdiye kadar hangi aydınları tanıttınız? Proje uygulama alanınız hangi kitleyi hedef almaktadır?

Tiryakizade Kıraathanesi ilk olarak “Liseler Aydınlarını Tanıyor Projesi”ni başlattı. Bugüne kadar 43 okulun öğrencileriyle gerçekleştirdiğimiz okuma yolculuğunun dördüncü yılını tamamladık. İnşallah kısa bir süre sonra beşinci okuma yılına başlamış olacağız. Projemiz Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Tiryakizade Kıraathanesi’nin birlikte gerçekleştirdiği bir projedir.  Projemiz kapsamında 15-18 yaş aralığındaki gençlerimiz akademik formatta hazırladıkları bildirileri sempozyum ortamında sunma fırsatı buldular. Bugüne kadar sunulan bildirileri iki kitapta topladık.  Projemizin dar manadaki kapsamı; lise düzeyinde eğitim gören gençlerimizi düşünce tarihimizin önemli kavramları ile tanıştırmak, gençlerimizin bu kavramları okudukları aydınlar ve kitaplar üzerinden analitik bir bakış açısı ile incelemelerini ve öğrendiklerini bir bildiri metni vasıtasıyla akranlarıyla paylaşmalarını temin etmektir.
“Liseler Aydınlarını Tanıyor” Projesi üç temel noktadan hareketle kendine bir fikri zemin tesis etmiştir. Bu noktalar;
Düşünce tarihimiz içinde kendilerine mahsus bir alan ve sürekliliği olan kavramların yeni ve güncel düşün hayatımızın dışında tutulması durumu başka kültürlerden neşet etmiş kavramların saldırı ve etki alanına daha fazla maruz kalmamıza yol açacaktır. Bu durum düşünce tarihimiz ve kavramlar tarihimiz bakımından büyük risk içermekte ve geçmişin gelecek için, gelecek ile ve gelecekte anlamlı olduğu gerçeği ile de tezat teşkil etmektedir. Fikri ve kültürel süreklilik için dil sürekliliği şarttır.
Milletlerin ve toplumların hayatlarında ve buna bağlı düşünce hayatlarında kopuş dönemleri olsa da esas itibariyle bu durumun bütünüyle ve nihai kopuşla neticelenmesi arzu edilemez. Bütünüyle kopuşa talip olmak kat edilen tüm aşamaları, toplumsal gelişmişlik düzeyini ve kültürel seviyeyi yok saymak, kültür ve medeniyet alanlarına ait tüm referanslarınızdan mahrum kalmaktır. Değişimi reddetmeyen bir süreklilik için katkı sunmak gerekmektedir.
Bir toplumun tarihinde ve düşünce hayatında merkezi bir konumda bulunan kavramların tarihi, yön verdikleri toplumsal ve sosyal hayatın da tarihi demektir. Kavramlarımızın kendi coğrafyamız dışına nüfuz edebilmesi öncelikle kendi coğrafyamızda güçlü şekilde varlıklarını sürdürmesiyle mümkündür.
çabamız, tarihimizin kavramlar tarihi alanını bir bütün olarak görme, toplumun hayatına yön veren kavramların gücünün yeni dönemde önem kazanmaya başlamış kavramlar üzerindeki etki ve katkısı üzerinden yakın dönem tarihimizdeki şekillenişi anlayabilme ve anlamlandırabilmektir.
çalışmamız aynı zamanda bir medeniyetin son şahitlerini gençlerin kapsamlı bir şekilde tanımalarına fırsat sağlamayı da hedeflemektedir. Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Cengiz Dağcı, Cemil Meriç, İhsan Fazlıoğlu, Kemal Karpat, Şerif Mardin, Fatma Barbarosoğlu, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Turgut Cansever, Dilaver Cebeci, Bahtiyar Vahapzade, Muhammed Hüseyin Şehriyar, Cengiz Aytmatov, Aliya İzzetbegoviç, Sezai Karakoç, Rasim özdenören, Mustafa Kutlu, Mustafa Ruhi Şirin,  Erol Güngör, Teoman Duralı gibi fikir dünyamızın yıldız isimlerini gençlerimizin tanımasını sağlamaya çalışıyoruz.Bu aydınlarımızı seçerken fiziki coğrafyadaki konumlarını değil ruh coğrafyamızdaki konumlarını esas alıyoruz. Bu aydınların seçiminde medeniyetimize aidiyetlerini, zihni göçebelikten uzak olmalarını esas alıyoruz. Farklı medeniyetlere ilişkin külliyatları kavrarken yerli olabilmenin hazzını yaşamış,medeniyetimizin birikimini kendilerine has bir dil ve üslupla sunmaya çalışan kavramsal sürekliliğimize katkı sunan aydınlarımızı yani münevverlerimizi gençlere aktarmaya çalışıyoruz.

‘’Tiryakizade Okuma Kulübü’’
projeniz hakkında bilgi verir misiniz?
 
Tiryakizade Okuma Kulübü lise ve üniversite düzeyindeki gençlerle yaptığımız okuma projelerinin yürütülmesi için kitap desteği, proje desteği ve etütimkanları sunmaktadır. Okuma kulübümüz ayrıca lise düzeyinde okuma projemize katılan öğrencilerle üniversite eğitimi sürecinde de okuma etkinlikleri gerçekleştirmektedir. Bu çerçevede farklı üniversiteler ve farklı şehirlerde gençlerimizle okuma çalışmaları gerçekleştiriyoruz.
Tiryakizade Kıraathanesi ile yapmaya çalıştığımız bir “sosyal girişimcilik” faaliyetidir. Kıraathane vasıtasıyla tanıştığımız çok sayıda güzel insan sayesinde sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirme çabasındayız. çocuk, yetişkin kadın ve mülteci kadın eğitimi alanında faaliyet gösteren iki derneğimizin yanı sıra Bağımlılıkla mücadele alanında faaliyet gösteren bir derneğimiz bulunmaktadır. Bu derneklerimizle;
Şehrin kenar mahallelerinde yaşayan 1,400 kadar çocuğumuza yaz okullarımız vasıtasıyla eğitim verdik, yüzme, basketbol gibi spor faaliyetleri ile tanıştırdık. Hobilerin oluşması için katkı sunmaya çalıştık.
3,900 hanımefendiye beceri ve meslek kazandırmaya yönelik eğitimler verdik. Halen 140 hanımefendi eğitimlerine devam etmektedir.
Bağımlılıkla mücadele alanında iki çalışmamız mevcuttur.
İlki Eskişehir’in uyuşturucudan etkilenim haritasını çıkarmaya yönelikti ve bu kapsamda 1.551 kişiyle anket, 163 kişiyle mülakat çalışmaları yaptık. çalışmamızın sonuçlarını kitaplaştırdık.
Bağımlılıkla mücadele alanında ikinci çalışmamız 12-18 yaş arası 1.953 öğrenci gencimiz ile gerçekleştirdiğimiz kısaca teknoloji bağımlılığını ölçmeye çalıştığımız saha çalışmasıdır. çalışmanın saha ve analiz süreçleri tamamlandı ve şu an bir dizi eğitim ve hobi kazandırma faaliyeti ile ikinci aşamayı tamamlamak üzereyiz.
Sosyal girişimcilik faaliyetleri kapsamında şehrimizi ve bölgemizi ilgilendiren sorunları tespit etmekle kalmıyoruz çözümleri için projeler yazıyoruz. Bazen bir kuruma bazen çok sayıda kuruma projemizi sunuyoruz ve destek istiyoruz. Bu desteklerle ya da kendi imkânlarımızla dört yılda 21 proje gerçekleştirdiğimizi mutlulukla paylaşmak isterim.

Bir kültür insanı olarak, Türk irfanı dünya insanlığına ne derecede hitap edebilir? İnsani, genelgeçer, evrensel değerlerimizle bugünkü dünya sorunlarının çözümünde  ne ölçüde katkı sağlayabiliriz?

Erol Güngör, Hilmi Ziya ülken, Nurettin Topçu ve Cemil Meriç gibi dönemine damga vurmuş aydınlarımız kültür ve irfan kavramları konusunda birbirlerine yakın fikirler ileri sürmüşlerdir. Her üç ilim adamımız,  kültür ile irfan arasındaki temel farkı ortaya koyarken “Birliğe varmak için kadedilecek merhalelerin” varlığına işaret ederler. Yani; gelenek, bilgi ve yaşanmışlıklara dayalı olarak oluşan birikim irfan ile (insanın kendisini fark etmesi ve Rabbin lütfu ile mertebe kaydetmesi) taçlanmadıkça yalnızca kültür olarak kalmaya devam eder.
Cemil Meriç; “Ben de belli bir çağın insanı olarak kültürün hizmetinde idim şimdiye kadar. dünya kütüphanelerini yurdumun insanlarına açmak istedim. Hint ormanlarının uğultusunu taşıdım edebiyatımıza. Batı’nın büyük düşünce fatihlerini konuşturdum. Eserlerimin ‘kültür’ cildi aşağı yukarı tamamlandı. Bundan sonra ‘irfan’ cildi başlayacak. (…) Kültürden çok irfanla uğraşmak istiyorum” der ve kendi ülkesinin "irfan"ında karar kılar.Hakikatin kendi dünyasının dışında olduğunu zanneden çağdaş Türk Aydınını eleştirir. "Bu ülke" maddeci "Kültürden", mana dolu "İrfana" dönmelidir”. Genelde Doğu özelde Türk-İslam Medeniyeti irfan ile insanlığa ışık tutar. Bizim irfanımız yalnız kendi coğrafyamıza değil bütün insanlığı merhaleler kat ettirmeye, yaratılmışı yaradan üzerinden sevme kültürünü aktarmayı sağlayacak yegâne ümit olmaya devam etmektedir.

Türk medeniyetini yeniden inşa edebilir miyiz? Sizce, Türk medeniyetinin temel değerleri neydi? Bu değerleri millet olarak anlayıp anlatma seviyemiz nedir?

Toynbee, çevrenin, topluma her zaman yeni sorular sorduğunu, medeniyetin bu sorulara cevap verdiği müddetçe yaşayacağını, medeniyetin gelişmesinin tek başına fetihlerle ve teknolojik zaferlerle yaşayamayacağını söyler. Medeniyet, bir toplumun kendi kendini belirlemesi, biçimlendirmesi ve değerlerinin manevileşmesidir. Bizim medeniyetimizin temeli adalettir ve kalıcı değerler yani sabiteler üzerine oturur diyebilmemiz mümkündür.
Göreceli değerleri, mutlak sandığımız an medeniyetimizin yara aldığı an olmuştur. Aydınımızın kendi medeniyetine ve onun sunduklarına sırt çevirmesi, sömürüye dayalı gelişen Batı Medeniyetinin göreceli üstünlüğünü kalıcı yegâne medeniyet olarak görmesidir kayıplar sürecimizin başlangıcı. İbn-i Haldun medeniyetin çözülmesinde ana etken olarak dışsal etkenleri vermez. İç bozulmaya işaret eder. İyi bilinir ki sorunun bittiği yerde çözümün başlaması bir bilinç ve idrak sorunudur. Hangi noktalardan medeniyetimizi terk ettiğimizin farkında isek modernleşme hastalığının başladığı yeri tanımlayabiliyorsak çözüm için yola oradan koyulabiliriz. Tabii ki İbn-i  Haldun’un sözünü ettiği kemal noktasını anlamamak olmaz. O noktanın işaret ettiği değerler silsilesini iyi kavramak ve yeniden inşa edilecek olana dair bilgiyi üretmek gerekecektir. Bilgi için öncelikli gerekli olan, dil ve geçmişte üretilmiş olanlardır. Kadim kültürümüze ait olanların kütüphanelerin raflarından alınarak sonraki nesillere aktarılması şarttır. İhsan Fazlıoğlu’nun “Derin Yapı” ve “Kayıp Halka” gibi eserlerinde bizlerin görmesini sağlamaya çalıştığı medeniyetimizi var eden bilginin kaynaklarını anlamadan medeniyetimizi idrak mümkün olmayacağı gibi, yarını kurmak da imkânsız olacaktır. Düşüncenin malzemesi olan dili korumalıyız. Koruyup geliştireceğimiz dilimiz kültürel süreklilik için bir adım atmamızı ve mazi ile ati arasında bir bağ kurmamızı da sağlayacaktır.

Geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde Sayın Cumhurbaşkanı, Eskişehir gezisi sırasında işletmeciliğini yaptığınız Tiryakizade Kıraathanesini de ziyaret ederek incelemelerde bulundu. Sayın Cumhurbaşkanı, Kıraathanenizi uygulanması düşünülen Millet Bahçeleri içinde yer alacak olan okuma salonlarına örnek gösterdi. Bu konu hakkında bilgi verir misiniz?
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Eskişehir ziyaretinde Tiryakizade için “Tam söylediğimiz kıraathane bu” cümlesini telaffuz etti. Bu tespiti bizi mutlu etti. Biz gerçekten gayesi bu ülke ve bu milletin kültürüne hizmet etmek olan ilk yakın dönem kıraathanesiyiz. örnek olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Tiryakizade önceliği ticari kazanç olan bir mekân değildir. Bir kültür ve bir proje üretim merkezidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi