
9...Hüseyin BÜDÜŞ (DİYALEKTİK BAKIŞ) Huseyinbudu
BEKLENEN OLDU, SIRADA ET KRİZİ VAR
Önceki yazılarımda tarım ve hayvancılık sektöründe kendi emeğiyle üretimi sürdürmeye çalışan küçük-orta ölçekli işletmelerin maruz kaldığı sorun ve sıkıntıları defaatle ifade ettim. Yine bir önceki köşe yazımda, süt üreticilerinin artan girdi ve işletme maliyetleri sonrası üretimi sürdürmek için yoğun çaba sarf ettiğini ancak dayanacak güçlerinin kalmadığını ve mevcut koşulların üretici üzerinde oluşturduğu baskının olumsuz yansımalarını rakamsal veriler ışığında anlatmaya çalıştım. Süt konusu henüz gündemden düşmemişken, Et ve Süt Kurumu’nun kırmızı ete zam yapılacağını açıklamasıyla birlikte bu kez et krizi konuşulmaya başlandı.
***
Ülkelerin et tüketim alışkanlıkları ekonomik refah durumuyla doğrudan bağlantılı. BM verilerine göre dünyanın en zengin ülkelerinden Avustralya’da 2013 yılında kişi başına 116 kilo et tüketildi. Avrupa’da aynı yıl verilerine göre kişi başı et tüketimi ortalama 80, Kuzey Amerika’da 110 kilo civarında. Afrika’da et tüketimi bazı ülkelerde 10 kiloya kadar düşerken TÜİK’in geçen yılki verilerine göre Türkiye’de 2017’de kişi başı 13 kilo et tüketildi. Kırmızı et fiyatı üzerinden bir karşılaştırma yapıldığında Türkiye’de satın alma gücü, Avrupa ülkelerine oranla oldukça düşük. Türkiye’de 100-150 TL arasında değişen kırmızı etin kilosu Avrupa ülkelerinde 5-8 Euro aralığında. Türkiye’de 1 aylık asgari ücretle 30-35 kg gr et alınabilirken, Almanya’da 1 aylık asgari ücretle yaklaşık 250 kg kırmızı et alınabiliyor. Almanya’da yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi 60 kg, Türkiye’de bugünkü araştırma sonuçlarına göre 8-10 kg. Aradaki fark uçurum seviyesinde.
TUİK Kırmızı Et Üretim ve Tüketim İstatistiklerini Paylaşmıyor
Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) son olarak 20 Şubat 2020’de kırmızı et üretim istatistiklerini açıkladı. Yayınlanan son veriler 2019 yılı 4. çeyreğine yani Ekim-Aralık dönemine ait. Kırmızı et üretimi 2019 yılında 1 milyon 201 bin ton olarak açıklandı. Bu tarihten sonra et üretimimiz arttı mı, azaldı mı bilmiyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu bu son veriyi paylaştığında ”Çeyrek dönemler halinde yayımlamakta olan kırmızı et üretim istatistikleri, metodoloji değişikliği nedeniyle yıllık olarak yayımlanacaktır. Bu kapsamda 2020 yılına ait veriler 2021 yılı Şubat ayı içerisinde yayımlanacaktır.” diye açıklama yaptı fakat o günden bugüne et üretim ve tüketim rakamlarına ilişkin her hangi bir veri paylaşılmadı. Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR) Başkanı Ahmet Yücesan’a göre ise yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi 2019’da ortalama 12 kilo iken 2020’de 7-8 kiloya geriledi. Yine ETBİR verilerine göre, dört kişilik bir ailenin et tüketimi 2019’da yıllık 48 kiloyken, 2020’de 28 kiloya düştü. Pandemi yılında et tüketimi düşerken, makarna tüketimi yüzde 25 arttı.
Hayvan sayılarındaki değişim rakamları ise TUİK verilerine bakılırsa 2021 yılı içerisinde Büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre %0,7 azalarak 18 milyon 36 bin baş oldu. Büyükbaş hayvanlar arasında yer alan sığır sayısı %0,6 azalarak 17 milyon 851 bin baş, manda sayısı %3,6 azalarak 185 bin 574 baş oldu.
Et Krizi Kapıda
Geçtiğimiz hafta, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Et ve Süt Kurumu kırmızı et fiyatlarında yüzde 48 oranında zam yaptığını açıkladı. Ulusal Kırmızı Et Konseyi verilerine göre son bir yılda süt yemi %138, besi yemi %160, karkas et maliyeti ise yüzde 87 arttı. Tarım sektörünü bir bütün olarak ele almak doğru olacağından öncelikle hububat, süt ve et üretiminin bir zincirin halkaları gibi birbiriyle bağlantılı olduğunu kavramak gerekiyor. Bu üretim zincirinde, halkaların birinde yaşanan bir sorun, üretim zincirinin bütününe olumsuz yönde etki ediyor. Bu nedenle önce hububat üreticisinin yaşadığı kriz, buna bağlı olarak süt üreticisinin yaşadığı kriz ve nihayet et üreticisinin yaşadığı kriz kaçınılmaz oluyor. Bu kısır döngü yıllardır bu şekilde süregeliyor. Gübre, mazot ve yem maliyetlerinde yaşanan artış hububat fiyatlarını tetiklerken, buna bağlı olarak artan yem fiyatları süt üreticisini zora soktu. Süt üretiminden kâr edemeyen işletme sahibi, dişi damızlık süt hayvanlarını kesime gönderiyor. Her geçen gün damızlık dişi hayvan varlığı azaldığı için hayvan popülasyon artış hızı yavaşlayacak ve buna bağlı olarak da et üretiminde gerileme yaşanacak. Sonrası malum; arz sorunu, devamında artan fiyatlar, gerileyen alım gücü ve sonuç olarak et krizi. Bu sürecin sonunda küçük orta ölçekli işletmeler ve tüketici yine zararlı çıkacak.
Küreselleşen dünya düzeninde insan yaşamı için en temel parametre olan gıda üretimi ve gıda güvenliğinin, bir ülkenin geleceği adına ne denli önemli olduğu artık daha iyi anlaşılıyor. Dünyada emtia fiyatlarının yükselmesi sonucu tarım ve hayvancılık üretiminde ihtiyaç duyulan birçok girdi ürünlerinde yaşanan fiyat artışları, ülkemizde üretim maliyetlerini beklenmedik bir biçimde tırmandırdı. Döviz kuru ve enflasyondaki yükseliş girdi fiyatlarında artışa sebep olduğundan köylü üretici sınıfın ve tüketicinin alım gücü iyiden iyiye zayıfladı. Alım gücü zayıflayan vatandaşın sağlıklı ve yeter miktarda gıdaya erişim imkanı ise tamamen zorlaştı.
Halkımızın ihtiyacı olan gıdaya erişimi konusunda ortaya çıkan sıkıntılar ve et tüketimindeki düşük oran halk sağlığı açısından da önemli sorunları beraberinde getirmektedir. İnsan vücudunun ihtiyaç duyduğu besin miktarı yeterli alınmadığında ortaya çıkan sağlık sorunları her geçen gün artış göstermektedir. Bilhassa salgın koşullarında beslenme yetersizliğinden kaynaklı, hastalıklara karşı vücut direncinin zayıflaması sonucu birçok yurttaşımız hastalığa yenik düşmektedir.
***
Sektörün sorunları genel hatlarıyla sektör bileşenleri ve resmi ağızlardan sıkça dile getiriliyor olsa da çözüm noktasında yıllardır olumlu bir adım atılmış değil. Artık sorunun tespitinden öteye geçip somut adımlar atmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Tarım politikalarında izlenen yol ve tercihler bugün üretim ve pazarlama zincirinde yaşanan plansızlığın, istikrarsızlığın ve pahalılığın temel sebebidir. Birbiriyle doğrudan ilişkili olan tarım ve hayvancılık sektörünün sorunlarını bir bütün olarak ele alarak kalıcı çözüm üretmek gerekir. Girdi üretiminden, nihai ürün üretimi ve pazarlama aşamaları da dahil zincirin bütün halkalarında söz sahibi, tam yetkili ve güçlü üretici örgütlenmelerine ihtiyaç vardır. Girdi maliyetlerini düşürmek ve fiyat istikrarını korumak için süt, yem ve benzer temel ürünlerde özel sektör tekelini kırabilecek nitelikte kamu bünyesinde kurulacak sanayi kuruluşlarına ihtiyaç vardır. Sorunların kalıcı olarak çözüme kavuşturulmasının yegane yolu budur. Bu yöntem dışında hiç bir politika tarım ve hayvancılık sektörünün sorunlarını kalıcı olarak çözeme kavuşturamaz. İhtiyaca uygun planlı bir üretim oluşması ve geniş halk yığınlarının yeterli gıdaya daha kolay ulaşımı ancak yukarıda bahsettiğim yapılanmalarla mümkün olabilir. Büyük sermaye gruplarının daha fazla para kazanması önceliğine dayalı bir sistemde, geniş halk yığınları gıdaya erişimde zorluk çekerken, ekonomik gücü olan belli bir azınlık tüm nimetlerden rahatça yararlanmaktadır. Bu haksız ve adaletsiz bölüşüm, sistemin emekçiler lehine işlediği kamusal bir yapılanmayla ortadan kaldırılabilir. Özellikle et üretiminde ciddi ARGE çalışmaları yapılarak kaliteli ve verimli damızlık ırk üretimi ile birlikte et üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve diğer yandan emekçilerin alım gücünü yükseltecek bir gelir dağılım planının oluşturulması hem üreticiyi hem tüketiciyi mutlu edebilir. Gıda üretiminde ve pazarlamasında karlılığın ön planda olduğu Kapitalist sistemin ortadan kaldırılması ve kamu eliyle planlanması ivedi bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.