
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)
BELÇİKA İZLENİMLERİ-2
Yükseldikçe; küçülen yeryüzü şekilleri ve büyüyen gökyüzü boşluğu insanda nedensiz bir ürküntü uyandırıyor. Her seferinde bu duyguyu yaşamak, Yaradan'ın büyüklüğünü bir kez daha anarak inancın yenilenmesine de vesile oluyor. Uçağa binerken başlayan güvenlik tedbirleri, üst baş aramaları, kontrollere bir de asık yüzlü görevlilerin davranışları eklenince ister istemez insanda bir gerginlik meydana getiriyor. Ardından pilot ve hosteslerin güvenlikle ilgili uyarıcı konuşmaları gerginliği şüphe ve tereddüte dönüştürüyor. Duaya sığınmak insanda oluşan vesvesiyi gidermeye, anında etki eden bir ilaç gibi yetişiyor.
Şimdi beyaz bulutların üzerinde kanat çırpan bir hüma kuşu olup hayâllerin peşinden koşmak geçiyor içimden. Fütuhat için Batı'ya sefere çıkan akıncı cedlerimin ruh hâlini bilmek ve öğrenmek isteğimi, geri bırakılmış bir güzel ülkenin asırlar sonra ekmek parası için gurbete çıkması engelliyor. Ama acizâne gurbete çıkmanın mistik tarafının çekim alanına giriyorum. Ahmet Yesevi hazretlerinin gurbete çıkmayı öven ve teşvik eden sözleri hatırıma geliyor: ''Doğduğum yer o mübarek Türkistan'dan; Bağrıma taşlar vurup geldim işte.'', ''Gurbet değdi Mustafa gibi erenlere'', ''Gurbet değse, pişkin kılar çok hamları...''
Bir sarsıntıyla tefekkür âleminden ayrılarak Brüksel Havaalanı'na indiğimizin farkına varıyorum. Yine işlemler, kontroller, polisin sorgu sualinden geçip çıkış kapısına varınca dost, gönüldaş, kardeş simalarını görmek insana ferahlık ve mutluluk veriyor. Güzel insanlarımızın, fevkalade onur verici bir karşılama seremonisiyle şahsımıza gösterdikleri teveccüh, kendilerine olan şükran duygularımızı kanatlandırıyor.
İlk bakışta Belçika; yemyeşil ovalar, düzenli tertipli şehirleri köyler, refah ve zenginliğini yansıtan binalar, yollar... Bu küçük Avrupa ülkesiyle ilgili duyduklarım ve okuduklarımdan bilgi sahibi birisi olarak onu yaşayarak daha iyi kavrayabileceğim kanısı içimde uyanıyor. Neden ve nereden bu kanaate vardığımı bilemiyorum.
Hal-hatır sormalar devam ederken gönüldaşlarımızla beraber bazen Türk Caddesi bazen de Emirdağ Caddesi olarak anılan "Chaussée d'Haecht" da bulunan Metin Pide'de konaklıyoruz. İşyeri sahibi dostumuzun sempatik ve cömert tavırları bizi tekrar eski günlere çekip götürüyor. Burada Emirdağ'ın meşhur yumurtalı pidesini yemek insana müthiş bir duygu zenginliği katıyor. Gelen giden, yıllarca görmediğimiz dostlar, akrabalar ve uzayıp giden cadde boyunca Türkçe levhalar... sanki Emirdağ taşınıp ''Yeni Vatan''a gelmiş.