
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
BİLGİ KİRLİLİĞİ!
Gizli servislerin, en önemli özel harp çalışmalarından biri de, "Dezenformasyon" taktiği, halkımızı rahatsız edecek boyutlara ulaştı. Bu duruma, İzmir'de yaptığımız sohbetlerde net bir şekilde tanık olduk. Yazılı ve sözel basında, pek çok gelişme, ilavelerle daha da çarpıtılıyor. Veya kamuoyu yanlış yönlendirilmek isteniyor.
Aslında Dezenformasyonun, en çok yaşadığı alan internettir. Ancak Türkiye' de, taraf olan malum medyada, hemen her konuda, çeşitli amaçlara yönelik yanlış ve eksik, ya da fazla bilgi kirliliği yaşıyor. Bu durum, ülkemize, kurum/kuruluşlara, zarar veriyor, özellikle de Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmak veya pasifize etmek için ortaya atılıyor.
Maalesef ülkemizde, bir kısım medya, sürekli bilgi kirliliği yaratmakta kararlı gözüküyor. Veya gizli kalması gereken bilgileri, kamuoyu ile paylaşırken, yargı müdahale etmiyor. Bu kesim hakkında, her hangi bir cezai işlem de yapılmıyor. Oysa itham edilen kişi/kişiler, kurum/kuruluşlar, özellikle de TSK ve yargı, kamuoyu nazarında ciddi itibar ve güven kaybediyor.
Son yıllarda, bazı sözel ve yazılı medya, belli güçlerin ve akımların tekeline girdi. Bu durum, hem medyada, hem de toplumda kutuplaşmaları hızlandırdı. Daha da kötüsü, bu tablo, doğruları, yanlış, yanlışları da doğru yaptı. Örneğin "ERGENEKON", Türklerin kutsal destanı olmasına rağmen, bir kesim erozyona uğraması, diğer kesimde korunması için caba gösteriyor. Oysa kara kutu Haham Tuncay Güney' in 32.Gün'e yaptığı açıklamalarda, "Ergenekon" isminin, Ergenekon Destanı ile bir alakası olmadığı söyledi
Ayrıca insanlara, yargı önüne çıkılmadan önyargılı davranılıyor, hatta yargısız infaz yapılıyor. Halklarında olmadık şeyler söylenip, olmadık senaryolar çiziliyor. Yargı kararı kesinleşmiş davlardan bile, Ergenekon davası ile ilişkilendiriliyor. Hatta dava ile uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar dahi, sorumlu tutuluyor.
Son yıllarda," Bir delinin taş attığı, kırk akıllının çıkaramadığı Türkiye'de, her alanda özellikle de medyada yaşanalar, TSK ve yargıyı, bazı konularda tartışılan ve siyasallaştığına inanılan kurumlar haline getirdi. Geçmişte de komünist, sosyalist, vs. tayfasından tutun da savunduğu ideolojinin ne anlama geldiğini bilmediği halde, dünyanın en tehlikeli silahı fikirle donanımlı yüzyılın militanları, hukuk, insan hakları, demokrasi gibi kavramların, karşı devrimciler tarafından uydurulmuş bahaneler olduğunu vurgularlardı. Bugün ise kendi kurum/kuruluşlarımızı ve değerlerimizi tartışır hale geldik.
Gündemde, Ergenekon vardı. 600 yıllık "Agarta" da eklendi. Aslında on bin yıllık Agarta'yı, 600 yılla sınırlandıranlar Agarta' nın, ne anlama geldiğini malum basın yeni öğreniyor. Ayrıca Ergenekon sanıkları, Özellikle de terörle yıllarca mücadele etmiş komutanlar bile, Türk Ceza Kanunu'nun 314'üncü maddesinin 2'nci fıkrasında düzenlenen, 'silahlı örgüte üye olmak' suçundan yargılama yapılmasını istedi. Yine TCK' nın, "Devletin Güvenliğine Karşı İşlenen Suçlar ile Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı bölümlere de gönderme yapıldı.
Darbe iddialarına dayandırdıkları günlükleri, ilk defa ortaya atan Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş 'ün, 28 Nisan 2008'de Milliyet gazetesinde yayımlanan röportajında" internet teknolojisiyle ulaştım. Gerekirse yargıda ispatların" demişti Yine Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş' de 17 klasörden oluşan belgelerin iddianamede yer aldığı kamuoyu ile paylaşmıştı. Ancak darbe günlüklerinin, iddianamede yer almadığı basında yer aldı. Her halde, yasaya göre kopyalandığı iddia edilen CD'lerin de delil olamayacağını öğrenildi. Bazı nedenlerden dolayı, tıpkı Ümraniye'deki gecekonduda bulunan ve patlaması mümkün olmayan el bombalarının, imhasında olduğu gibi, 17 klasör "Darbe günlükleri " nin de iddianamede yer almaması zihinleri karıştırdı.
Dezenformasyon, ülkeye, özellikle de, "YARGI" ve "TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ" ne, geri dönüşü olmayacak zararlar veriyor. Ne yapılacaksa bir an önce yapılmalı ve bu kesimlere de mutlaka caydırıcı cezalar verilmelidir. Kimse, bu gelişmeler karşısında, bana ne deme lüksüne de sahip değildir. Bu tür gelişmelere karşı çıkmak, Dezenformasyonu gündeme getiren kişi/kişilerin, yazılı ve sözel medyanın, yargı önünde hesap vermelerini sağlamak, her kesim, özellikle de savcılar için, bir görev ve ödevdir. Çünkü yarın çok geç olabilir.