Bilgi toplumu çağı

Yaşadığımız zaman diliminin pek çok ismi var. Bunlardan biri de Bilgi Çağı. Bilgisayarın, İnternet’in ve iletişim araçlarının ekonomik ve sosyal yaşamda daha fazla yer almaya başladığı döneme Bilgi Toplumu Çağı adını veriyoruz. 1970’lerin sonrasında sadece masalarımızın üstü ve telefonlarımız değişmedi. Bu yeni dönemde sermaye, iş gücü, doğal kaynaklar gibi üretim için gerekli olan unsurların arasına bilgi de eklendi. Eklenmekle kalmadı; ülkemizde önemi ve değeri hâlâ yeterince bilinmese de, dünyada hızla önem dizisinin ilk sırasına doğru yol aldı.

Dünyada öyle gelişmeler var ki; bu yönelimlerin başlangıç zamanlarında nasıl sonuçlar vereceğini kestirmek mümkün olmuyor. Ancak bazı olumsuz sonuçları görülmeye başladığında, konu hakkında bazı düşünceler ortaya çıkıyor.

Bilgisayarı, diğer insan buluşlarından ayırt eden bazı temel özellikler var. Bunların başında bilgi depolayabilme ve programlanabilme gelir. Bir diğer özelliği ise çok yüksek hızda işlem yapabilmesidir. Bir insanın yıllarını alabilecek aritmetik işlemleri birkaç saniyeden daha kısa bir sürede doğru biçimde yapabilir. Sanki bilgisayarın yüksek hız özelliği, sosyal ve ekonomik yaşama da yansıdı. Bilgi Çağı ile birlikte toplumsal hareketliliğin hızı ve ivmesi de arttı. Yaşamın tüm alanlarında değişim, bir ana unsur haline gelirken rekabet sertleşti ve dünya ölçeğinde bir gerçeklik haline dönüştü. Bu durum, toplumda ve bireylerde yeni türden ruhsal travmalar ve rahatsızlıklar oluşturmaya başladı.

Toplum içinde gözlenen ruhsal sorun artışının arkasında, bir ölçüde bilgi toplumunda artan değişim temposunun etkisi de var. Bir örnek vermek gerekirse; 50’lı, 60’lı yaşlara varmış olan kuşağın kendi çocukları ile olan kuşak farkı, anne-babaları ile olandan çok daha büyük ve çeşitli. Kuşak farkı da değişiyor.

Yine bu çağda bilginin artan önemi, eğitime daha fazla zaman ayırmayı gerektiriyor. Öğrenilmesi gereken çok daha fazla bilgi var. Bilginin eskime hızı da arttı. Bu durum, özellikle genç insanlarda bir ruhsal gerginlik yaratıyor. Artan eğitim ihtiyacı, işsizlik riski ile birleşince uykusuzluktan başlayan bağımlılık yapan madde kullanımı ile devam eden birtakım olumsuz durumlara yol açıyor. Ülkemizde üniversiteye giriş sınavlarının yarattığı ruhsal sorunları hatırlatmak isterim. Kuşkusuz, bu arada orta öğretim düzeyinde seçkin okullara girmek için yapılan yarışı da unutmamak gerekli.

Bilgi toplumunda bilgiden uzak kalma, insanların kolayca sosyal yaşamdan düşmelerine neden oluyor. Bilgi ile birlikte meslekler de hızla eskidiğinden, üretim süreçlerinde kol emeğinin eski değeri kalmadı. Makinalaşmanın ve otomasyonun etkileriyle iş bulabilmek için giderek zorlaşıyor.

Bilgi toplumu, geçtiğimiz dönemde 10-15 yıl arasında tamamlanan eğitim sürecini, neredeyse yaşamın tamamına yaydı. Bir başka deyişle; bir işe, bir mesleğe sahip olmak için eğitimin sürekli olarak içinde bulunmak gerekiyor. Yaşamsal eğitime ara verenler, hızla mevzi kaybediyorlar. Kaybettikleri mevziler arasında işleri de olabiliyor. Çünkü rekabet, iş bulma yanında iş yerlerinde pozisyon elde etme biçimine de dönüştü. İş dünyası, kendi kuralları içinde çalışanları yarıştırarak daha yüksek verim ve katma değer elde etmeye çalışıyor.

Bilgiye dayalı işlerde çalışan insanlar için gündemde yeni bir sorun var. Eğer tek sahip oldukları unsur işleriyse, büyük bir risk aldıklarının farkında olmalılar. Bilgiden kaynaklanan rekabet, zayıf ve yorgun düştüklerinde işlerini kaybedebilecekleri anlamına gelmektedir. Bu gerçek, bu dönemde özellikle 40’lı yaşlarla beraber bilgi işçileri için daha doğrudur.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” denirdi. Sanırım; şimdilerde “Hiç öğrenenle öğrenmeyen bir olur mu?” denecek. Ne bildiğimiz değil, yeni olana nasıl yetişeceğimiz önemli olmaya başladı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi