
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Bilimsel tartışılması gereken asıl konu...
Termik Santral ile ilgili mesele ortaya atıldığında bazı çevrelerden “Bu konu bilimsel tartışılmalı” önerisi geliyor.
öncelikle şunu söylemekte yarar var…
Kurulacak termik santral, ne kadar önlem alınırsa alınsın, en son teknoloji de kullanılacak olsa, çıkartılan kömür, açıkta depolanacak yanmış kömür cürufu ve bacalardan çıkacak olan gaz atıklarıyla mutlaka canlı yaşamını tehdit edecek bir unsur.
Dolayısıyla…
Herkesin, kendi sağlığını tehdit edecek bir unsura karşı söz söyleme, itiraz etme ve eleştiride bulunma hakkı var.
Herkesten bu hakkını kullanmamasını ya da bilim adamları ne diyorsa ona uyma zorunluluğu hissetmesini beklemek çok demokratik bir yaklaşım olmasa gerek.
Kaldı ki:
Eğer illa ki bilim adamları bir şeyi tartışacaklarsa, bu tartışacakları konu Türkiye’nin fosil atıklardan elektrik üretme yöntemlerini terk edip etmeme olmalı…
Yani…
Bilim adamları asıl, ülkenin neresine kurulursa kurulsun, canlı yaşamı tehdit eden termik santral gibi yöntemlerden vaz geçilmesini konuşup, tartışmalı…
Yoksa…
Bir evin sobasında yanan kömürün, koskoca sokağı duman altında bıraktığının herkes tarafından görünüp, bilindiği bir durumda, çıkacak bilim adamlarının “Termik santralin hiçbir zararı yok” demesi, ne inandırıcı olacak ne de bir şey ifade edecek…
Ancak…
ülkenin, fosil yakıttan elektrik üretme yöntemlerini terk etmesi adına yapacakları değerlendirme ve tartışma ile ülkeyi yöneteceklere aldıracakları bu yöndeki bir karar, belki de gelecek nesillerin bugünden de sağlıklı olmasını sağlayacak…
***
Eskişehir’in ikinci sınavı
Bundan yıllar önceydi.
Mesleğe başladığımızın da ilk yıllarıydı.
Kütahya’da bulunan Azot fabrikası, atıklarını arıtmaya bile tabi tutmaksızın Porsuk’a atıyordu.
Bu yüzden…
Porsuk’ta yaşam tamamen yok oldu.
Bırakın balık ve diğer su canlılarının yaşamasını, bitki bile yaşayamaz hale geldi.
Kütahya Azot Fabrikasının atıkları nedeniyle, Eskişehir’in kullanma suyu da resmen zehirlenmişti.
çünkü.
Eskişehir’in kullanma suyu olarak elinde ki tek kaynak Porsuk Havzasıydı.
çeşmelerden akan suda, bol miktarda Nitrit, Nitrat ve Amonyak tespit edildi.
Su kullanılamaz hale geldi.
İnsanlar, ellerini yüzlerini bile pet sularla yıkamaya başladılar.
Bunun üzerine Eskişehir’de büyük bir tepki oluştu.
Duyarlı insanlar harekete geçti.
Otobüsler kiralanarak, Kütahya’ya gidilip, Azot fabrikası önünde günlerce eylem yaptı.
Bunun sonucunda…
Porsuk havzasını zehirleyen Kütahya’nın Azot fabrikası kapatıldı.
Ortaya çıkan sonuç kesinlikle Eskişehirlilerin başarısıydı.
Bir araya gelip, şehrin suyunu ve doğayı koruma uğruna topyekûn bir protesto başarıyla sonuçlanmıştı.
Bugün için benzeri bir tehlikenin çok daha fazlası söz konusu.
Zira…
Yapılması düşünülen termik santral ile birlikte sadece su değil, hava ve toprağın da kirlenmesi gündemde.
Bugün de tıpkı o yıllarda olduğu gibi yaşamsal değerleri korumaya yönelik tepkiler ve protestolar var.
Yukarıda söyledik, Eskişehir halkı o yıllarda suyuna sahip çıktı ve ortaya koyduğu irade ile sonuç aldı.
Bakalım bu gün su, toprak ve havaya sahip çıkan irade aynı sonucu alabilecek mi?
Alırsa mesele yok…
Ama alamaz ve termik santralin kurulmasına engel olunamazsa…
Bu işin ilerde “pardon”u olmayacak…
Sonuç olarak:
Porsuk suyunu kimyasal olarak kirleten Azot fabrikasını kapattırmayı başaran Eskişehir halkı için bugün “Görevini yaptı” diye anıyoruz ya…
Termik santral kurulduğunda, bunu engelleyemeyen kentin sorumlu ne kadar yetkilisi varsa, ilerde onları “Görevlerini yapamadılar” diye anacağız…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Kahve deyip geçmeyin valla…
Son yıllarda yapılan çalışmalar, kahvenin kansere karşı korumada etkili olduğunu gösterdiği çıkmış ortaya.
Günde 3 bardak kahve tüketimi, karaciğer kanserine yakalanma riskini %50 olarak azalttığı belirlenmiş.
Karaciğer kanserine yakalanma riskini azaltarak, bu hastalıkta risk oluşturabilen diyabeti veya siroz hastalığını engelleyebileceği belirtilmiş.
Kahvenin bağırsak hareketlerini artırması ve yüksek antioksidan içeriği sayesinde kalın bağırsak kanseri riskini azalttığı çıkartılmış.
2012'de yapılan bir çalışmada ise kahvenin Parkinson hastalarında hareket kontrolünü sağlamada yardımcı olabileceği belirtilmiş.
Bu bilgilerin yanı sıra…
Kahvenin fiziksel performansı artırmada ve konsantrasyon sağlamada yardımcı olduğu…
Yine kahve’nin depresyona karşı koruyucu olduğu da yapılan çalışmalarda gösterilmiş.
Günde ortalama 4 fincan kahve içen bireylerin depresyona girme oranı %10 daha az olduğu, Kahvenin mutluluk vermesinin nedenin ise serotonin ve dopamin gibi salgıların üretimine yardımcı olması bilimsel olarak ortaya konuluyor.
Boşuna demiyorlar “Bir kahvenin 40 yıl hatırı var” diye…
Baksanıza…
Hatırından öte sağlığa da bizim bilmediğimiz acayip katkısı varmış…
***
Biraz da gülmek lazım
Bir imam, bir haham ve bir papaz ormanda geziyorlarmış. Bir gölün kenarına gelmişler. Hava sıcak mı sıcak. Bakmışlar çevrede de kimse yok, soyunup göle girmişler. çıktıklarında bir bakmışlar ki kıyafetleri ortada yok. Aramışlar taramışlar ama bir türlü bulamamışlar.
Sonunda haham, “Benim evim ormanın içinde. Benim eve gidelim, ben size giyecek bir şeyler veririm,” deyince beraber ormanın içinde anadan üryan hahamın evine yürümeye başlamışlar.
Tam eve yaklaştıkları sırada bir grup kadın belirmiş. Papaz hemen önünü kapatmış. Haham da hemen papaz gibi yapmış. İmam ise yüzünü kapatmış. Kadınlar geçtikten sonra hahamla papaz imama neden önünü kapamadığını sormuşlar. İmam:
-“Sizi bilmem ama benim cemaatte beni yüzümden tanırlar.”