Seda Kağıtcı
Yalnızlık en sadık yol arkadaşı
İnsanın içinde garip bir arayış var. Yalnızlık arayışı... Çoğu zaman ötekileşmenin, uzaklaşmanın bir sonucu bu. Gidilen yol, aslında bir kaçıştan çok bir arzuya, özgürlüğe açılır. Çünkü bulunduğumuz yer, etrafımızdaki bütün varlıklar, bazen bizi boğan bir kafesin duvarları gibi görünür ve işte tam da o noktada yalnızlığın gerçek yüzü başlar: Yola çıkmak.
Ama yolculuğun en zorlu tarafı, ardınızda bırakamadıklarınızdır. Çantanıza sadece kıyafet değil; anılarınızı, hayallerinizi, hatta küçük pişmanlıklarınızı bile koyarsınız. “Gideyim de kurtulayım” dersiniz, fakat farkına bile varmadan onları da yanınızda sürüklersiniz. Ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın, bir bakarsınız yükünüz çoğalmış, yalnızlığınız büyümüştür.
Yalnızlık, bir noktada özgürlük gibi görünür; başka bir noktada ise ağır bir zincir olur. Şehirlerin kalabalığında bile hissedilen bir sessizliktir aslında. İnsan yüzleri yanınızdan geçip giderken, siz onların arasında kendinizi daha da uzak hissedersiniz. Belki de en çok orada, kalabalığın tam ortasında yalnızlığın ne demek olduğunu kavrarsınız.
O yüzden asıl mesele yolculuğa çıkmak değil, nereye gittiğiniz de değildir. Asıl mesele, taşıdığınız yükle yüzleşmektir. Anılarınızla, hayallerinizle barışmadığınız sürece ne denizin öteki kıyısı ne de dağların ardı size gerçek yalnızlığı, yani dinginliği sunacaktır.
Belki de yalnızlık, insanın kendine yaptığı en uzun yolculuktur ve çoğu zaman fark etmeden en kalabalık yerde başlar. Çünkü yalnızlık, aslında kaçtığınız değil; farkına varmadan hep yanınızda taşıdığınız en sadık yol arkadaşınızdır.