
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Bir daha aday olmayan vekil gördünüz mü?
Yayınlanma:
Milletvekili olmak eskiden çok zordu.
Aday olmak için önseçime girmek zorundaydı her biri.
Önseçimden de, seçilebilecek bir sırada çıkması gerekiyordu.
Şimdi, çoğunlukla önseçim tercih edilmediği için milletvekili olmak daha kolay...
Ya genel başkan ve genel merkezin istediği biri olacaksınız vekil seçilebilmek için...
Ya da...
Genel başkanın kıramayacağı bir ismi devreye sokacaksınız.
O yüzden...
Şimdi çoğu milletvekili tombaladan vekil oluyor.
Partili olup olmaması hiç önemli değil. Parti binasının nerede olduğunu bilip bilmemesi de öyle.
Parti için o güne kadar kılını bile kıpırdatmamış olmasının hiç önemi yok.
Genel başkan istiyor mu? genel başkanın kıramayacağı biri aracılık yapıyor mu? Önemli olan bu.
İşin ilginç tarafı...
Bedavadan milletvekili olan, bu görevi daimi olarak kendine hak görüyor
Bir kez Milletvekili seçilen, yeniden aday oluyor. -"Ben bir dönem yaptım. Milletvekili olduğum dönemde de iyi kötü bir şeyler yapmaya çalıştım. Bir daha aday olmayacağım. Biraz da başkaları bu görevi üstlensin" diyeni hiç görmedik bugüne kadar. Sanki milletvekili seçilen, bu görevi ölünceye kadar taşıma hakkına kavuşuyor. Bir kere seçilmiş olmakla, ilelebet milletvekili olmayı kendine yakıştırıyor. Arada, yaşlılık ve sağlık problemleri nedeniyle, zorunlu olarak bir daha aday olamayanlar da... Sanki Padişahlık misali adaylığı oğluna devretmeye çalışıyor. Peki niçin böyle oluyor?
Niçin: Bir gelen bir daha gitmek istemiyor...?
Neden bazıları da çıkıp:
-"Bir dönem yaptım işte. Bundan sonra da başkaları yapsın?" demiyor?
"Seçilme zorluğundan" deseniz, yukarıda da söylediğimiz gibi,artık milletvekili seçilmek öyle eskisi gibi çok zor da değil.
Demek ki başka bir şey var...
Ne dersiniz? Koltuğun sağladığı o maddi ve manevi menfaatler mi bunun nedeni?
....
Kulübün şebekesi ve tesisatı bozuk, yanmayan ampulü değiştirecek adam aranıyor...
Eskişehirspor Teknik Direktör aradı haftalardır..
Görüştüğü ve davet ettiği isimler oldu.
Bu isimler arasında görevi kabul etmeyenler oldu.
Görevi kabul edecek niyette olanları da kamuoyu pek tutmadı.
İçine düşülen durum pek de iç açıcı değildi anlayacağınız.
Takımın düşme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı şu süreçte, bulunacak bir teknik direktörün adeta tüm dertlere ilaç olacağı beklentisi ve umudu vardı.
Sonunda Samet Aybaba ile anlaşmaya varıldığı haberleri çıktı da, herkes rahat bir "OH" çekti.
Hâlbuki:
Eskişehirspor'un, bu gün yaşadığı ve bundan sonra yaşayacağı olumsuz durumun ilacı bulunacak yeni bir teknik direktör değildi.
Niye değildi?
Çünkü kulübün içinde bulunduğu maddi çıkmaz ve eldeki futbolcu kadrosunun yetersiz profili, teknik direktör meselesinin önceliğini, ikinci, hatta üçüncü sıraya düşürüyordu.
Sosyal medya üzerinden bir taraftarın yaptığı ve çok da hoşumuza giden bir teşhiste olduğu gibi:
"Eskişehirspor'un elektriği kesilmiş, herkes ampulü değiştirecek adam arıyor. Halbuki problem ya şebekede, ya da tesisatta." Teşhisiydi meseleyi ortaya koyan.
Şebekeyi "Yönetim" tesisatı da "mevcut kadro" olarak düşünürseniz, yanmayan ampulü değiştirecek kişi ne kadar usta elektrikçi olsa da, yakmayı başaramayacaktı.
Dahası...
Ampulü değiştirmek için işe aldığının elektrikçi de, o ampulün yanmayacağını söyleyip "Siz en iyisi bir şebeke ve tesisatı göden geçirin. Benim buna yapacağım hiç bir şey yok" deyip, geldiği gibi gidecektir.
Tıpkı İsmail Kartal'ın yaptığı gibi...
Tıpkı...
"Anlaştık" denilen Sırp teknik direktör ya da Samet Aybaba'nın söyleyeceği gibi.
Ne diyelim?
Umarız bu elektrikçiler aynı zamanda sihirbazdır, demezler...
Umanız, değiştirdikleri ampul mucize eseri yanar!
....
Yaşanılabilir 3 ncü kent olmak...
"Eskişehir, modern ve büyük bir kent olmasının yanında, küçük bir kentin huzuru ve rahatlığını da içinde barındıran bir kent"
Bu, Eskişehir'i gezip görmek için gelenler tarafından yapılmış bir tespit.
Gerçekten önemli ve üzerinde durulması gereken bir tespit bu Eskişehir için...
Hem "Modern ve Büyükşehir", hem de "Küçük bir kentin rahat ve huzuruna sahip"
İçinde yaşıyor olmalarına rağmen birileri hala bu kenti beğenmese de, Eskişehir bugün için Türkiye'de en çok konuşulan kent konumunda.
Çok konuşulan bir kent olma unvanını da, son yıllarda gerçekleştirdiği değişime borçlu.
Dahası...
Değişimi yaşarken, kent ruhunu kaybetmemesi de bu kentin en belirgin özelliği olsa gerek.
İşte bu nedenle her gün insanlar geliyor Eskişehir'e...
İşte bu nedenle, özellikle hafta sonları çeşitli kentlerden gelen otobüsler dolaşıyor kentin çeşitli mekânlarında.
Bu yüzden akşam olduğunda kentin eğlence mekânları tıka basa doluyor.
Bu yüzden cadde ve sokaklarda artık Ankara, İzmir, İstanbul ve diğer illerden gelen kafileler yadırganmıyor...
Şu bir gerçek ki...
Eskişehir'e gelip, gezip gidenler...
Eskişehir'de yaşayanlardan daha iyi Eskişehir tahlili yapıyor.
Yani...
Bizim içinde yaşarken görmediklerimizi, ya da bazılarımızın yaptığı gibi kasıtlı olarak görmek istemediklerimizi, dışarıdan gelenler daha iyi görüp, yorumluyor.
Tıpkı bu tahlilde olduğu gibi...
Ne diyorlardı tahlili yapanlar;
-"Eskişehir'de Büyükşehir olmanın modernliği, küçük şehir olmanın rahatlık ve huzuru var"
Ne kadar eksiklikleri varsa da...
Ne kadar yapılmayanları olsa da...
Her ne kadar, var olanın ve söylenenin büyük bir çoğunluğu gerçekle tıpa tıp bağdaşmayan bir algıya dayansa da
Başka bir şehir için yapılmış böylesine bir tarif yok.
Varsa eğer, biz de orayı gezmeye gidelim...
....
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Bir işadamı tavernaya girer, bara oturur ve bir duble martini sipariş eder. İçkisini bitirdikten sonra, gömleğinin cebine bir göz atar, ardından barmene bir duble martini daha hazırlamasını söyler. Bunu da bitirince, yine gömleğinin cebine bir göz atar, sonra barmene dönüp bir duble daha martini siparişi verir. Barmen;"Bakın bayım, size bütün bir gece boyunca martini getirebilirim. Fakat bardağı her doldurmamı istemenizden önce niçin gömleğinizin cebine baktığınızı söylemek zorundasınız."deyince adam cevap verir;
"Karımın fotoğrafına bakıyorum. Ne zaman gözüme güzel gözükecek, işte o zaman eve gitme zamanı gelmiş olacak."