
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Biz bu gün üzülüyoruz, yarın unutacağız. Ama...
Acılar yaşıyoruz sürekli...
Kayıplar veriyoruz her gün.
Hayatının baharında olan ve bu milletin bağrından, bağrımızdan çıkan çocuklarımız şehit oluyor birbiri ardına.
Patlayan bombalar bu ülkenin çocuklarını alıp götürüyor hayattan.
Üzülüyoruz tabii.
Kahroluyoruz her ölüm haberinin ardından.
-"Niye?" diye soruyoruz sürekli.
İçimiz yanıyor, içimiz parçalanıyor, dünyamız kararıyor her duyduğumuz ölüm haberiyle.
Fakat...
Hayat her şeye rağmen devam ediyor ya...
Unutuyoruz bir süre sonra...
Birkaç gün zarfında çok uzakta kalıyor o ölümler.
Yaşanan o korkunç olaylar siliniyor hafızamızdan.
Kaybettiğimiz o canlar aklımıza bile gelmiyor bir süre sonra.
Başımıza gelmediyse, ateş ocağımıza düşmediyse, geçip gidiyor üzüntümüz.
Normal yaşam, günlük hayat, çizdiğimiz hedefler, beklentiler, hayaller sarıveriyor hiçbir şey olmamışçasına.
Biz unutuyoruz unutmasına da...
Ocağına ateş düşen...
Doğurup büyüttüğü çocuğunu şehit veren...
Anasını, babasını patlayan hain bir bomba ile kaybeden.
Daha aklı bile ermeyecek yaşta yetim kalan insanlar nasıl unutsun hiç düşündünüz mü?
Bir anne ve babanın, 19-20 yaşlarındaki şehit olan çocuğunun odasına nasıl bir psikoloji ile girebildiğini hiç düşündünüz mü?
Veya...
Her eşyanın, her müziğin, her yemeğin, ölen çocuğunun hatıralarıyla dolu olması karşısında nasıl bir ruh hali yaşadıkları hiç aklımıza geliyor mu?
Babasını ve annesini kaybedenlerin, her "anne ve baba" lafı açıldığında ciğerinin nasıl yandığını ve yanacağını tarif edebiliyor muyuz?
İster çocuğunu kaybetmiş anne-baba...
İster, anne-baba'sını kaybetmiş çocuk olsun...
Ölene kadar kaybettikleri için göz pınarlarının kurumayacağını ve sürekli bu travma ile yaşayacakları gerçeğini içimizde sürekli hissedebiliyor muyuz?
Ne yazık ki hayır!
Unutuyoruz ve unutacağız da...
İstemememize rağmen, o acıyı hep içimizde yaşamamız gerektiği gerçeğine rağmen unutacağız.
Her zaman olduğu gibi çıkıp gidecek aklımızdan bu gün yaşadığımız üzüntüler
Fakat...
Onlar hiçbir zaman unutmayacak...
Oğlunu-kızını yaşamın baharında kaybeden anne-babalar...
Anne ve babasını kaybeden çocuklar ölene dek yaşayacak bu acıyı,
Sabah ağlayarak kalkıp, gece ağlayarak yatacaklar her gün.
Baktıkları her yerde, önlerine çıkan her eşyada, dinledikleri her müzikte ve izledikleri her filmde o kaybettiklerinin yüzü çıkacak karşılarına.
Hiçbir şey azaltmayacak acılarını.
Hiçbir değer hafifletmeyecek yaralarını.
Onlar için hiçbir anlamı kalmayacak hayatın.
Bundan sonraki yaşamları, o kaybettikleri can'larına kavuşacakları günü beklemekle geçecek.
Yaşayan ölü olacaklar anlayacağınız...
Sebebi, niyeti, hesabı ne olursa olsun...
Ölüm saçan o aşağılık insanlar, öldürerek canlarını aldığı insanlarımızın yanı sıra, ailelerini de yaşarken öldürdüler.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Yaşadığımız süreçte en anlamlı ziyarettir bu...
Tepebaşı Belediyesi dün büyük çoğunluğu kadınlardan oluşan 5 Bin kişiyle Ankara'ya gitti.
10 kişinin bir yola çıkıp, yol boyunca 10 farklı sorunla karşılaştığı gerçeği hesap edildiğinde yapılması hayli güç bir organizasyon bu.
Ancak...
5 Bin kişiyle Çanakkale'de kılınan Cuma namazı, yine 5 Bin kişiyle ziyaret edilen Konya gezisi göz önüne alındığında, bu ziyaretler Tepebaşı Belediyesinin artık rahatlıkla üstesinden gelebildiği ziyaretler haline geldi.
Nitekim...
Dün Ankara'ya yapılan ve 5 bin Eskişehirlinin ellerindeki Türk bayraklarıyla Atatürk'ün ebedi istirahat gahı Anıtkabir'e yapılan ziyaret, ülkenin yaşadığı acılar sıkıntılar göz önüne alındığında yapılan en anlamlı ziyaret oldu.
Yaşanılan bu süreçte ziyaretin ne denli anlamlı olduğu zaten, Anıtkabir'de göz yaşlarını tutamayan Eskişehirlilerin yüzünden anlaşılıyordu...
*************************
İnanın yol dahi tarif edemedim...
Dün bu köşede yazmıştık Anadolu Üniversitesi önünden çevre yoluna hala çıkılamadığını.
Hatta...
Konu ile ilgili şöyle bir tespitte de bulunmuştuk:
"İsviçre'de Bilim adamları üç yıl içinde Tanrı parçacığını buldu...
Amerikalılar Mars'ta suyu buldu.
Japonlar, hisleri olan robot üretti.
Çinliler, uzayda sebze ve meyve üretimini yapabileceklerini açıkladı.
Amerika'da ilk sürücüsüz otomobil lisans aldı.
Tüm bunlar olurken...
Biz hala Eskişehir'de, üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen, Üniversitenin önünden çevre yoluna çıkıp Ankara yönüne gidebilecek bir yol bulamadık iyi mi?"
Aziz bey aradı telefonla.
Kendisinin o bölgede bir Mobilya atölyesinin olduğunu, 50 kişinin çalıştığını, Çevre yolu genişletme çalışmaları kapsamında, o zamanın parasıyla 99 bin lira karşılığında "Aziz mobilya" binasının istimlak edildiğini söyledi önce.
Ardından da...
-"İtiraz bile etmedim. Değer biçtikleri ücret az olmasına rağmen sesimi dahi çıkartmadım. Sonuçta Eskişehir7in menfaati olduğunu düşündüm. Ama gelin görün ki, benim işyerim boşaltıldıktan sonra 7-8 geçti ve hala o yol açılamadı ve hala Üniversitenin önünden çevre yoluna çıkılamıyor" dedi.
Geçenlerde o bölgede Eskişehir'i bilmeyen biri çevre yoluna nasıl çıkacağını sormuş.
-"İnanın tarif dahi edemedim nasıl çevre yoluna çıkabileceğini" diyor Aziz bey.
Son söz olarak da "şimdi bu durum Eskişehir'e yakışıyor mu?" diye soruyor.
Biz de sorusunu yineleyelim...
Anadolu Üniversitesinin önünden çevre yoluna 7-8 yıldır çıkılamıyor olması Eskişehir'e yakışıyor mu?
-"Yakışıyor" diyorsa bu kenti yönetenler zaten mesele yok.
Biz hiç kendimize yormayalım.
Fakat...
-"Gerçekten yakışmıyor" diyorlarsa...
O zaman yapmak için neyi bekliyorlar ki?
******************************
Bir 5 gün müsaade...
7Haziran seçimleri, Yaz aylarının ortasına denk gelmiş ve biz de "Hadi seçim bitsin öyle izin kullanalım" demiştik kendi kendimize.
Öyle de yapacaktık...
Yapılan seçimin hemen ardından, yeni seçim kararı alınınca biraz daha erteledik izni.
1 Kasım'da yapılacak olan seçim öncesinde yine yazılarımıza dönebilmek için sıkıştırmak zorunda kaldık iznimizi.
O yüzden 5 gün boyunca yazamayacağız.
Döndüğümüzde görüşmek ümidyle...