1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Biz yine aynı yazıyı yazalım da...

"Öncelikle şunu söyleyelim...
Eskişehir milletvekili Nabi Avcı'nın Milli Eğitim Bakanı olması şaşırtmadı.
Çünkü...
Bir önceki kabine oluşmasında Bakan yapılmayışı şaşırtmıştı.
O yüzden.
Nabi Avcı'nın Milli Eğitim Bakanı olması, gecikmiş bir karardır.
Öte yandan...
Nabi Avcı'nın Milli Eğitim bakanlığına getirilmesi ayrıca, yerinde ve isabetli de bir karardır.
Şimdi gelelim bundan sonra ne olacağına...
Önceki kabinede Bakan olamaması sorulduğunda Nabi Avcı;
-"Tekne sahibi olmasam da, tekne sahibi olan arkadaşlarım var" diyerek, mevcut Bakanlarla arasının son derece iyi olduğunu söylemişti hatırlarsanız...
Demek ki, şimdi bir teknemiz oldu.
-"Bir telefonla halledemeyeceği iş yok" deniliyordu ya kendisi için.
Demek ki, şimdi telefon etmesine de gerek kalmadı, çünkü önemli bir bakanlığa geldi.
-"Komisyon ve meclis çalışmalarından ve İstanbul'daki görevlerinden ötürü Eskişehir'e çok sık gelip gidemediğinden yakınıyordu"
Demek ki, Eskişehir'e çok sık gelmesine artık hiç gerek kalmadı.
-"Eskişehir'e Teknoloji Üniversitesi kurmak için uğraşacağım" diyordu.
Demek ki, uğraşmasına gerek kalmadı, Milli Eğitim Bakanı olarak şimdi bizzat kendisi yapmak durumunda.
-"Eskişehir'deki tartışmaları yok yersiz ve basit buluyor" diyorlardı...
Demek ki, bu tartışmalardan olabildiğince uzak kalacak.
-"Milli Eğitim bakanı, kabinenin en çok eleştirilen bakanıydı"
Demek ki, Nabi Avcı'nın naif ve beyefendi kişiliği sayesinde en az eleştiri alan Bakanlık olacak.
-"Milli Eğitim bakanlığı, O'nu hak etmeyen birinin elinde" eleştirileri vardı.
Demek ki, Nabi Avcı'nın Bakanlığı ile en azından bu eleştiri olmayacak.
Sonuç olarak...
Nabi Avcı; Başbakan'ın en çok güvendiği, kibar, beyefendi, entelektüel, çevresi olan, sözü dinlenen bir insan olarak, Bakan olmadığı için "Ricacı" konumundaydı...
Demek ki bundan sonra daha çok "İcracı" olacak..."
Bu yazıyı Nabi Avcı ilk milli Eğitim bakanı olduğunda, yani 2013 yılının Ocak ayında yazmıştık.
Öncçeki günkü kabinede Nabi Avcı koltuğunu korudu ve yeniden milli Eğitim bakanı oldu.
Her şey iyi güzel de, bu yazıyı niye mi yazdığımızı merak ediyorsunuz?
Hemen söyleyelim.
Avcı ilk Bakan olduğunda şehrin ve bizim beklentilerimizi yansıtıyordu bu yazı.

Ne yazık ki, Bakan olduktan sonra yazıda ifade ettiğimiz beklentilerin karşılandığı söylenemez.
Aynı yazıyı yazmaktaki amacımız ise...
-"belki bu defa olur" düşüncesinden başka bir şey değil.
Yani...
İlk Bakanlık döneminde olmadı bütün bu anlattıklarımız, belki şimdi, ikinci Bakanlık döneminde olur diye yazdık.
.....

Büyükerşen Rektör, Nabi Avcı Hocayken,Yalçın Akdoğan AÜ'de Basın Yayın öğrencisiymiş


Yalçın Akdoğan,son yıllarda isminden oldukça fazla sözedilen siyasetçilerden.
Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığı görevine geldiğinde duyulmaya başlandı ismi.
Milletvekili olduğunda ilginç çıkışları ve demeçleriyle bir anda partinin en etkili isimlerinden biri haline geldi.
Erdoğan'a en yakın isim olarak bilinmeye başlandı.
Son olarak, yeni kabinede Başbakan yardımcısı gibi önemli bir göreve getirildi.
Yalçın Akdoğan'ın Eskişehir ile bağlantısı, Üniversite öğrencilik yıllarını Eskişehir'de geçirmiş olması.
Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler bölümünü bitirmiş Akdoğan.
Yüksek lisansını da yine Anadolu Üniversitesi'nde yapmış.
Hem Üniversite öğrenciliği, hem de yüksek lisans öğrenimi sırasında, Üniversitenin Rektörlüğünü, halen Büyükşehir Belediye Başkanı olan Prof Dr Yılmaz Büyükerşn yaparken, derslerine de, halen Milli Eğitim Bakanı olan Nabi Avcı giriyormuş.
Yani...
Büyükerşen,Nabi Avcı ve başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan bir dönem aynı kampüs içinde Rektör,Hoca ve öğrenci olarak buluşmuş.
Yalçın Akdoğan daha sonra Marmara Üniversitesinde Doktora yapıp, basın dünyası içinde bulunduktan sonra,kendisini bir anda AK parti içinde ve Erdoğan'ın yanında buluvermiş.
Öğrencilik yıllarını Eskişehir'de geçiren Yalçın Akdoğan artık Başbakan yardımcısı.
Eskişehir'de bile, aynı dönemden bir çok arkadaşları var.
Hemen hepsinin Yalçın Akdoğan ile ilgili hatırladığı ise, o yıllarda da muhafazakar bir yapısı ve silik bir öğrenci olması.
......
Ne liyakat ne adalet!
-Eskişehir'de görev yapan bir okul müdürü düşünün.
Görevi sadece Okulu yönetmek değil.
Bakanlık bir görev daha yüklemiş üzerine.
-"Sen benim en büyük projem olan Fatih Projesini şehrinde öğreteceksin. Bütün okul müdürleri ve öğretmenleri bu konuda eğiteceksin" demiş.
O da üstlenmiş bu görevi.
Eskişehir'deki tüm Okul müdürlerine, bakanlık projeleri ile ilgili eğitimler vermiş.
Bir anlamda...
Tüm Okul müdürlerinin müdürlüğünü yapmış.
İşte bu okul müdürü, Bakanlığın puanlama sistemi ile 75 puanın altında kalıyor ve Okul müdürlüğünden oluyor.
-Eskişehir'de görev yapan bir okul müdürü düşünün.
Boş olduğu için Milli Eğitim Şube Müdürlüğü görevine vekâleten getiriliyor.
İşte bu okul müdürü, Bakanlığın puan sistemi ile kendi kendine en yüksek puanı verip 75 puanın üzerine çıkıyor ve başarılı oluyor.
-Eskişehir'de görev yapan bir Okul müdürü düşünün.
Boş olduğu için şube Milli Eğitim müdürlüğüne vekalet ediyor.
Okul müdürlüğünü şehirde, Milli Eğitim müdürlüğünü dış ilçede yaptığı için, kendine puan veremiyor.
Bu yüzden 75 puanın altında kalıyor ve Okul müdürlüğü gidiyor.

Okul müdürlüğü yapamaz hale geliyor ama, aynı kişi nasıl oluyorsa Milli Eğitim Müdürlüğünü yapabiliyor.
-Eskişehir'de görev yapan Okul müdürlerini düşünün.
Özel okulları çıkarttıktan sonra şehrin en başarılı 4-5 Okulunu yöneten bu kişiler, milli Eğitim bakanlığının puan sistemi ile 75 puanı geçemeyip, müdürlüklerinden oluyor.
Aldıkları puanlar, çalışma arkadaşları ile öğrenci velilerinden.
Alamadıkları puanlar ise Milli Eğitim müdürlerinden.
Aldıkları puanlar, mesleki başarılarından kaynaklanıyor.
Alamadıkları puanlar ise, hükümete yakın sendika üyesi olmadıklarından.
Tüm bunlardan sonra kimse kalkıp da "Bakanlığın bu puanlama sistemi çok sağlıklıdır" falan demesin.
Hele "liyakat" ve "Adalet" lafları ağızlara dahi alınmasın...
...........

BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM

Hemşire hastane nöbetinden çıkınca eve döndü.
Kocasını uyandırmamak için yavaşça yatak odasına girdi.
Battaniyenin ucundan 2 yerine dört ayak çıktığını görünce beyzbol sopasını aldı ve olanca gücüyle vurdu, ardından kırarcasına bir kez daha vurdu.
Ciyaklayan bağırışlar arasında tıkanacak gibi oldu ve derhal mutfağa geçip bir bardak su içmek istedi;
baktı ki kocası mutfakta gazete okuyor.
Başını kaldırarak, "canım annenler bizde, babanla bizim odaya aldım, uyumamışlarsa bir hoş geldin desen iyi olur..."

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi