
Buğrahan Doğangil - DUVAR
Bu İşlerin Sonu Nereye Gidiyor?
Ülkenin şu anki ana gündemini uzun uzadıya anlatmaya gerek yok sanırım...
Her bilinçli yurttaşın yaşanan olayları yakından takip ettiğini var sayarak konuşmak istiyor, gereksiz detaylar ile sizleri yeniden muhatap etmek istemiyorum.
Ekrem İmamoğlu’nun masumiyet karinesi hiçe sayılarak tutuklanması ve üzerine pek çok suç yüklenmek niyetiyle cezaevine gönderilmesi sonrası yaşanan olaylar dinmek bilmiyor.
Zaten tutuklamanın öncesinde yaşanan gözaltı sürecinde ve yakın geçmişte hükümetin muhalifleri sindirme çabaları çoktan başlamıştı.
Tutuklanan belediye başkanları, kayyum atamaları, gazetecilerin tutuklanması vs. vs.
Ekrem İmamoğlu ile birlikte Şişli, Beylikdüzü Belediye Başkanları ve birçok ismin tutuklanması ise muhalefet cephesinde bardağı taşıran en kuvvetli damlalardan biri oldu diyebiliriz.
Bu operasyonlar sonrası halkın önemli bir bölümü sokaklara dökülerek protestolara başladı. Yine öğrenci kulüpleri, siyasi parti örgütleri, çeşitli meslek odaları, sendikalar gibi sivil toplum platformları da bu gösterilere destek verdi, vermeye de devam ediyor.
Konuyu şuraya getirmek istiyorum…
Direniş gösterilerine zaman zaman “orantısız güç” kullanıldığına hepimiz şahit oluyoruz. Bu durum halk ile hükümetin arasını çok geriyor. Geleceğini düşünen gencecik öğrencilerin protesto hakkını ellerinden almaya çalışmak neyin nesidir? Bu tarz yaklaşımlar olayların çok daha ileri gitmesine yol açmaz mı?
Muhalif kesimin protestolarına karşı hükümetin attığı adımları destekleyen iktidar yanlısı kesimin gerek sosyal medyada, gerek kamuoyunda, gerekse basın organlarında yaptığı “kışkırtıcı” açıklamaları kimse görmüyor mu?
Ankara Büyükşehir Belediye eski başkanı Melih Gökçek gibi, eski bakan Mustafa Varank gibi toplumu itidale davet edecek isimlerin kışkırtıcı ve özellikle Gökçek’in İmamoğlu’nun ailesi üzerinden ahlaka mugayir paylaşımları insanları daha çok germiyor mu? Hükümet yanlısı sosyal medya trollerini söylemiyorum bile…
Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesine yapılan hakarete varan paylaşımları, söylemleri de esefle kınıyor, bu tarz söylemleri yapanların gereken cezaları almasını temenni ediyorum. Ancak Sayın Varank, Gökçek ya da Furkan Bölükbaşı gibi toplumun damarına basan isimler de aynı cezaları alacak mı? Hiç sanmıyorum…
Bir başka mesele de CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in boykot çağrısı…
Bu boykot çağrısına katılırsınız, katılmazsınız buna bir şey diyemem. Herkesin kendi takdiri olan bir konu en nihayetinde. Özel ve CHP’nin böyle bir çağrı yapması ise kabul edilemez bir eylem değil. Muhaliflere sırtını dönen kuruluşları boykot etmek de herkesin en doğal hakkı.
Fakat yine hükümet eksenli isimlerin bu boykota karşı bir kahve zincirinden yarışa girer gibi fotoğraf paylaşması, bir zincir kitap mağazasından kitap almaya koşması ve bunları sosyal medyadan servis ederek toplumun sinir uçlarına dokunmaya çalışması hangi aklın ürünü?
Yahu kardeşim siz ne istiyorsunuz, ne olsun istiyorsunuz? Bu halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek değil mi? Bu yasalar sadece muhaliflere mi işliyor? Şeriat çığırtkanlığı yapmak serbest, yasal protesto hakkını kullanmak yasak!
Sonra diyorsunuz ki halk bizi neden sevmiyor? Bu halkı ayrıştıran siz, ses çıkaranı hapse atan siz, ekonomiyi batıran siz, korku imparatorluğunu yaratan siz, tarikatları başımıza bela eden siz…
Eh Cumhuriyetin evlatları sizin neyinizi sevsin diye sorayım ben size, biraz düşünün.
Son olarak 7 gazeteci daha sadece gazetecilik yaptığı için tutuklandı. Bakın her ne kadar hukuksuz olsa da kanalların genel yayın yönetmenlerini, gazete baş yazarlarını hapse attınız haydi onları anladık diyelim. İstediniz ki havuz medyası dışında medya kalmasın…
Yalnız bir hükümet saha muhabirini veya foto muhabiri neden tutuklar?
Halkın haber alma özgürlüğünü engellemek değil midir bu? Türk Tabipler Birliği yürüyüşünü aktaran, Saraçhane olaylarını halka aktaran basın emekçilerini tutuklamak hangi vicdana sığar sorarım size?
Gazetecilik suç değildir, özgür basın susturulamaz!
Herkese keyifli bir gün diliyorum, tabii mümkünse…