1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Bu sadece bana mı saçma ve salakça geliyor?



önümüzde bir referandum var.
Referandumun iki de ayrı tarafı var.
Bir tarafta anayasa değişikliği başkanlık sistemine “Evet” diyenler.
Diğer tarafta anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine “Hayır” diyenler.
Normalde…
Referandum’da “Evet” diyeceklerin “Hayır” demeyi düşünenleri…
Ya da…
Referandum’da “Hayır” diyeceklerin “Evet” demeyi düşünenleri ayartması gerekiyor değil mi?
Buna göre de seçim çalışması yürütmesi gerekiyor öyle mi?
Ama gelin görün ki, iş tam tersi…
Bir tarafta, bir salona “Hayır”cıları doldurup “Hayır” propagandası yapanlar.
Diğer tarafta, bir salona “Evet” cileri doldurup “Evet” propagandası yapanlar.
Bu sadece bana mı saçma ve salakça geliyor bilmiyorum ama…
Ortada, referandum çalışması adı altında her iki tarafın da yapmış olduğu “Adın Reşit, kendin söyle kendin işit” ya da  “Akıl olmayınca neylesin fikir, çalsın Abdurrahman oynasın Bekir” durumları var.
Kısacası…
Her ki taraf referandum çalışması adı altında adeta kendi kendilerini ikna turları yapıyor.
Demek ki…
Her iki taraf da kendi oylarını alsa, referandumu kazanacağını zannediyor.
Ne diyelim?
Her iki tarafa da, kendi düşüncelerinde olan insanları ikna etme çabaları için başarılar dileriz!
çok ağır bir görev üstlenmişler!
İşleri bir hayli zor!
Düşünsenize?
Böyle giderse her iki taraf da, 2 ay boyunca “Evet” diyecek adamı “Evet” demeye, “Hayır” diyecek adamı da “Hayır” demeye uğraşacaklar!



......


Sapla saman karıştırılıyor ama…

Benim anladığım kadarıyla:
Futbol Federasyonu’nun hükümete yakın olmadığını bilmeyen yoktur.
Hükümetin tasvip etmediği hiçbir hareketin içinde olmaz.
Aldığı kararlar, yaptığı uygulamalar hükümetin onayı dışında asla olamaz.
Bir anlamda…
Futbol Federasyonunda hükümetin dediği olur.
Hükümet ile ters düşen federasyon başkanının o koltukta oturması mümkün değildir.
Sözünü ettiğimiz federasyon, hangi teknik direktörün hangi takımın başına getirileceğine alenen karışmaz görünür ama sonuçta, bu konuda yüzde yüz etkilidir.
Kulüp başkanlarına açıkça “Şu hoca ile çalışacaksın” ya da “Şu hoca ile el sıkışamazsın” baskısı yapar.
Kulüp başkanları da çaresiz, federasyonun tavsiye ettiği isimlerden birisiyle el sıkışmak durumunda kalır.
Federasyonun “Şu hoca ile çalış” dediği teknik direktörlerin büyük bir bölümü de genellikle hükümete yakın olduğu bilinen isimlerden oluşur.
Şimdi:
Alpay özalan’ın Eskişehirspor’a gelişi de tıpkı diğer birçok takımda yaşandığı gibi bu anlattığımız meseleler doğrultusunda gerçekleşmiştir.
Nitekim…
Alpay özalan Eskişehirspor’a geldiğinin ertesi günü “Cumhurbaşkanımız Eskişehirspor’un başına geçmemi tavsiye etti. Ben de bu yüzden Eskişehirspor’u tercih ettim. Aslında beni isteyen başka kulüpler de vardı” demiştir.
Netice olarak…
Alpay özalan’ın gerek Cumhurbaşkanına, gerek hükümette olan AK Partiye ve dolayısıyla da federasyona yakın bir isim olduğu bilinmeyen bir durum değildir.
Mesele, Alpay’ın bu bilinen ve kabullenilen duruma rağmen işine odaklanması yerine, kör göze parmak sokarcasına, bilinen bu durumunu “Evet” videolarıyla falan tescilleme yoluna gitmiş olmasıdır.
Hatta…
Hassas bir süreç yaşayan takımının, şampiyonluğa gitmesi için harcayacağı enerjiyi videolara falan harcayıp, Eskişehirspor’u siyaset sahnesinde konuşulan bir takım haline getirmesidir.
Eskişehirspor taraftarının asıl kızdığı, Alpay’ın AK parti’ye yakın biri olması kesinlikle değildir.
Gösterilen tepki, AK Parti’ye yakın olduğu zaten bilinen Alpay’ın, bunu ispat etme çabası içine girmiş olmasıdır.
Yaşanan bu olayın ardından, sahasında lig sonuncusu takımdan 5 gol yemesi, gidişinin son derece haklı bir nedenidir.
Sonuç olarak Alpay özalan Eskişehirspor’un başından gitmiştir…
Alpay’ın yerine gelecek olan teknik direktör, büyük ihtimalle AK parti’ye de federasyona da yakın bir isim olacaktır.
En azından…
Gelecek isim, AK Parti hükümetinin ve federasyonun karşı çıkmayacağı bir kişi olacaktır.
Bu kişi tıpkı Alpay gibi herkes tarafından zaten bilinen özelliklerini tescil etmeye kalkıp, Eskişehirspor’u siyaset arenasında konuşulur hale getiren davranışlar içinde olursa, kendisine gösterilen tepki de farklı olmayacaktır.
Yoksa…
Eskişehirspor taraftarı kendi sahasında 5 golle yenilse de “Bu bir kazadır” der, sonraki maçlara odaklanır…
.....



O iş o kadar basit değil işte!

Mesleğe başlamamın üzerinden tam 32 yıl geçmiş.
öncesini bilmeyiz ama…
32 yıl önce muhabir olarak bu mesleğe başladığımda Ahmet Ataç Diş Hekimleri Oda Başkanıydı.
Aynı zamanda CHP kapatılmış olduğu için CHP tabanını sahiplenen SHP’li bir Oda başkanıydı.
Bu niye önemli biliyor musunuz?
O dönem Eskişehir’de tüm Oda başkanlarının tamamı ya hükümete yakın ANAP’lı, ya da Demokrat ve Adalet partisi kökenli oldukları için DYP’liydi.
Belki de o yıllarda Eskişehir’deki solcu tek oda başkanıydı Ahmet Ataç.
Sol görüşü temsil etme anlamında o gün söyledikleriyle bu gün söyledikleri arasında hiçbir fark yoktu.
1989 mahalli seçimlerini SHP’li Selami Vardar kazandığında, Ahmet Ataç parti içinde yine önemli isimlerden biriydi.
Eskişehirspor’un anahtarı götürülüp Selami Vardar’a verildiğinde Vardar kulüp başkanı olmuştu ama asıl kulüp başkanı en güvendiği isim olan Ahmet Ataç’tı.
99 yılı seçimleri öncesinde de sol adına en bilinir ve aday yapılmasına kesin gözle bakılan belki de tek isimdi.
Şimdi gelelim bunu niçin yazma gereği duyduğumuza?
İki gündür Ahmet Ataç’ın siyasette ve solculuk anlamında geçmişi sanki itibarsızlaştırılmak isteniyor gibi geldi bize…
Sanki…
40 yıla yakın solculuk ve siyaset geçmişi, bir-iki lafla geçiştirilmek isteniyor gibi hissettik.
İşte:
Bu işin bu kadar basit olmadığını anlatabilmek için yazdık…
.....


Biraz da gülmek lazım

İki rahibe varmış, biri matematikçi diğeri mantıklı… Bunlar bir akşam karanlıkta kiliseye dönerken matematikçi rahibe mantıklıya dönerek:
“Yaklaşık 20 dakikadır bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklaşıyor. Şu andaki mesafe 50 metre.” der.
Bunun üzerine mantıklı rahibe bunun tek mantıklı açıklaması olabileceğini ve adamın kendilerine tecavüz edeceğini ve daha hızlı yürümeleri gerektiğini söyler.
Rahibeler daha hızlı yürümeye başlarlar. 2 dakika sonra matematikçi rahibe:
– Adam da hızlandı ve aradaki mesafeyi kapatıyor. Şu anda 30 metre arkamızda!
Mantıklı rahibe:
– O zaman mantık olarak koşmamız gerekir.
Rahibeler koşmaya başlar ve 2 dakika sonra matematikçi rahibe:
– O da koşuyor ve arayı kapatıyor. Şu anda mesafe 10 metre.
Mantıklı rahibe:
– O zaman mantık olarak bizi yakalayacak. Birimiz sağa, diğerimiz sola saparak kiliseye ulaşmaya çalışalım, en azından birimiz kurtulur.
Bunun üzerine matematikçi sağa, mantıklı sola doğru koşmaya başlar.
Matematikçi 20 dakika sonra kiliseye ulaşır ve telaş içinde beklemeye başlar. Biraz sonra da mantıklı rahibe gelir. Matematikçi sorar:
– Ne oldu, ne yaptın?
– Adam beni takip etti. Artık mesafe üç beş adıma kadar düşmüştü, mantık olarak daha fazla koşmanın anlamı yoktu.
– Eeee…
– mantık olarak ben durdum, adam da durdu.
– Sonra…
– Mantık olarak ben eteğimi kaldırdım, o da pantolonunu indirdi.
– Peki daha sonra…
– Daha sonra ne olacak, eteğini kaldırmış bir rahibe pantolonunu indirmiş bir adamdan daha hızlı koşar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi