4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

BU TABLOYA LAYIK DEĞİLİZ

Sayın BAYKAL' a ilgili olarak, İklim Bayraktar'ın ortaya attığı taciz iddiası gündeme oturdu. Ergenekon davası ise artık kabak dadı verdi. Liderler arasındaki söz düellosu ise tüm hızıyla sürüyor. Oysa TÜRKİYE' de, 15 milyonu aşkın gizli ve açık işsiz, 20 milyonda yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veren, insanlarımız varken. "SAĞLIK, "EĞİTİM" ve "EKONOMİ" gibi alanlardaki sorunlar, çözüm beklerken, siyasette suni gündem yaratılmasını, Türkiye hak etmiyor.
Ayrıca, yıllardır da, siyasi partiler, kısıtlı yaşadığımız demokrasiyi, güvencesiz bırakarak, ülkeyi totaliter ve diktacı eğilimlere mahkûm etmiştir. Halkımızı, özellikle de işçiler, memurlar, işsizler, yoksullar, gördükleri manzara karşısında, siyasi partilerden uzaklaşmış, siyasete olan güven de yok olmuştur.
Tüm dünyada, siyaset ve siyasetçi, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Demokrasi de partilerin ve siyasetçilerin varlıklarının nedenidir. Siyaset ise sorun çözme sanatıdır. Ancak Türkiye için, aynı şeyleri düşünmek ve söylemek biraz zor. Çünkü Türkiye'de siyaset ve siyasetçi, Türkiye'nin gelişmesinin ve sorunlarının çözümünün önünde ciddi bir engel olduğu gibi, sorun yaratan taraftır da.
Çok partili dönemde, bazı politikacılar, milletten çok, yandaşlarına, akraba, dost ve dava arkadaşlarına hizmet etti. Kamu kurum/kuruluşlarının imkan ve olanaklarını, yakınlarının ve dava arkadaşlarının hizmetine sundu. Ya da haksız ve yanlış politikalarla, devlerin imkanlarını çar-çur ettiler.
Özellikle de her iktidar değişikliğinde, bürokrat atamalarında etkili oldular. Devlet makamlarına kariyer sahibi insanları değil de, kendi davalarına hizmet eden veya edecek kişi/kişileri atadılar. Dürüst, çalışkan, başarılı, girişimci ve yatırımcı, gibi kriterlere sahip insanları da hep görevden alarak, adeta cezalandırıldı.
Çok partili dönemde, her iktidar, üretimden çok, dış ve iç borçlanmayı tercih etti. Bütçe, dış ticaret ve cari açıklar sürekli arttı. Siyasi çıkarları için gereksiz yatırımlar yapıldı. Sonuçta da hepsi atıl kaldı. Devletin katrilyonlarca lirası da çar-çur edildi.
Her gelen iktidar, eğitim sistemini değiştirdi. Konsolide bütçede eğitime ayrılan pay sürekli azaldı. Öğretmenleri sosyal kültürel, ekonomik ve özlük hakları üzerinde, pek çok vaat yapıldı ama hiçbiri de gerçekleşmedi. Hatta siyaset ve ideoloji okullara kadar girdi. Sonuçta da eğitim sistemi ve uygulanan programlar, yaz-boz tahtasına dönüştü.
Politikacılar, seçimler öncesi kırsal kesime de, pek çok vaatte bulundu ama hiçbiri gerçekleşmedi. Tarım, her geçen gün kan kaybetti. Köylünün ürününe, Ankara'dan taban fiyatı verildi. Maalesef, politikacılar siyasi çıkarı için, maliyet ve fiyat ilişkisini hiç dikkate almaksızın, köylünün ürettiği ürünün fiyatını, sürekli baskı altında tuttu. Son yıllarda bazı ürünlere konan kotalar ise, kötü gidişin tuzu biberi oldu.
Ülkede yasalar ve yönetmelikler varken, icraata, uygulamalara ve yatırımlara "POLİTİK" ve "ELİT" güçler hakim oldu. Milletvekilleri görevlerini, yasama organında icra etmesi gerekirken, devletle ilgili her türlü icraat, uygulama ve hizmetin, içinde bulundular veya Devlette çalışan personelin, her türlü icraatının önünde engel teşkil ettiler.
Siyasi iktidarın atadığı bürokrat, iktidarın verdiği güçle, görevini yasa ve yönetmeliklere göre değil de ekseriyetle, istediği şekilde gerçekleştirdi. Görevden alınan bürokrat ise, moral çöküntüsü içinde görevinde, ya başarılı olamadı; ya da yapması gerekenleri bilerek aksattı. Kurumlara da, güvensizlik hâkim oldu. Kurum/kuruluşlar da, var olan huzur da ortadan kalktı
Velhasıl yıllardır, Türkiye'de politikacı, mevcut düzeni bozduğu gibi, sorunların çözümünde ve gelişmelerin önünde de engel teşkil etti. Ülkede, sorun yaratan taraf oldu. Sonuçta da Devlete, siyasete, partilere ve demokrasiye itibar ve güven kaybettirdiler.
Eskişehir'de de yıllardır, tablo aynı oldu. Siyasi parti il teşkilatları, kentin sorunları ile ilgilenmediği gibi, genel merkezler gibi çalıştı. Eskişehir'i, temsil eden milletvekilleri ise kendi aralarında takım ruhu yaratamadılar. Hatta aynı partinin milletvekilleri olmalarına rağmen, birlikte hareket etmediler. Daha da kötüsü, bir dönem boyu kırgın olanlar bile oldu.
Oysa Türkiye'de, siyasette, birlik içinde çalışan illerimiz de var. Geçmiş yıllarda Kayseri de, tüm parti ve odaların katıldığı bir toplantıda bulunmuştuk. Toplanı da kayseri ile ilgili bir konu görüşüldü. Toplantı süresince, tek aykırı ses olmadı. Konuşmacılar bibirini destekledi veya önerileri daha da geliştirdi. Toplantı sonrası toplantıya götüren dostuma, bu tablonun nedeni sordum. "Kayseri'nin, içte ve dışta menfaati olan her konuda tek bir parti var o da "KAYSERİ PARTİSİ" dedi. Bu politikaların ve siyasetteki birlik beraberliğin, Kayseri'yi, Türkiye'nin en gelişmiş kenti yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi