
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Bunun da adı TOKİ işgalidir...
Her şehrin bir hikâyesi vardır.
Rusya'nın ikinci büyük şehri St Petersburg'un hikayesi de çok önemlidir.
1700 lü yıllara gelininceye kadar harita üzerinde böyle bir şehir yoktur.
O dönemin Rus Çarı Pedro, bataklık olan bölgeyi 42 ayrı ada şeklinde inşa ederek, yepyeni bir Şehir yarattı.
Bizim "Deli", Rusların ise "Büyük" dediği Çar pedro, sanata olan düşkünlüğü nedeniyle Avrupa'nın en iyi sanatçılarını, ustalarını ve mimarlarını getirtmiştir bu şehre.
Bunun yanı sıra, Rusya'ya yanaşan her geminin Taş getirmesi zorunluluğu koymuştur.
İşte bu dönemde binlerce Resim ve heykel, yüzlerce bina yapılmıştır Petersburg'a.
Bir anda Dünyanın en önemli sanat merkezi haline gelmiştir bu 42 adadan oluşan şehir.
Yoktan var edilen bu şehir, 1941 yılında Nazi Almanya'sı tarafından işgale uğrar.
Tamı tamına 900 gün sürer işgal.
İşgal sırasında bombalanmadık yeri kalmaz şehrin.
Bu denli işgal altında ki Peterburg halkı ne yapar biliyor musunuz?
Kendi canlarını kurtarmayı bir tarafa bırakıp, şehrin ortak malı olarak kabul ettikleri sanat eserlerini kurtarma telaşına düşer.
Alman bombaları yok etmesin diye, sanat eserleri olan Tablo ve heykelleri toprağa gömmeye başlarlar.
Yapılan binalar, uçaklar tarafından yukarıdan görülüp bombalanmasın diye üzerlerini kamuflaj ile örterler.
Kısacası...
Şehir halkı, kendi canını kurtarma yerine, şehrin ortak malını kurtarma çabası gösterir 900 gün boyunca.
Her gün, sadece açlıktan 150 kişinin öldüğü şehirde, tek amaç sanat eserlerini kurtarmaktır.
Zira...
O eserler, şehrin malıdır.
900 gün sonunda işgal sona erer ve Almanlar yenilir.
Alman bombalarından kurtarılan sanat eserleri topraktan çıkartılır.
Binaların üzerinde ki kamuflajlar kaldırılır.
Sadece kurtarılan sanat eserleri ve binalarıyla bile bu gün Petersburg dünyanın en önemli sanat kentidir.
Sonuç olarak...
Petersburg halkı sadece Nazi Almanya'sının işgaline değil, şehrin ortak malı olan sanat eserlerini korumaya direniş göstermiş ve bunu da başarmıştır.
Hem de canları ve kanları pahasına.
Tarihte yaşanmış bu hikâyeden sonra gelelim Eskişehir'e.
Bu gün Eskişehir'e yönelik de bir işgal girişimi var.
Eskişehir halkının ortak malı olan Atatürk Stadyumu resmen TOKİ nin işgali altında.
Almanlar yakıp yıkmıştı ya...
TOKİ de yıkıp, yerine yapmak istiyor.
Eskişehirliler ve Eskişehirsporlular için büyük bir önem taşıyan, 50 yıllık anıları barındıran ve maddi değerine paha biçilemeyen bir Stadyum alanı, rant alanı yapılmak üzere.
Bu işgali durdurmamız lazım.
Tıpkı, Petersburgluların Nazi Almanya'sı işgaline karşı gösterdiği direnişi bizim de TOKİ işgaline karşı göstermemiz gerekiyor.
Çünkü...
Atatürk Stadyumu ve çevresi, Eskişehir'in ortak malıdır.
Ve buradan birileri yararlanacaksa, bu kesinlikle ne TOKİ ne de buraya Otel ve AVM yapacaklar değil, bizzat Eskişehir halkı olmalıdır.
.......
Odunpazarı, alkoliklere ve suç
işleme meraklılarına heba edilmesin...
Odunpazarı, her geçen gün cazibesi artan bir mekân haline geldi.
Hem Eskişehirlilerin hem de birbiri peşi sıra gelen Turist kafilelerinin yarattığı hareket, en çok esnafı memnun eder olmuş.
Hareketin artmasıyla birlikte işleri de artan esnaflar, daha özenli ve daha kaliteli hizmet vermek için birbirleriyle yarışır hale gelmişler.
Esnaflar, Odunpazarı'nın cazibe merkezi haline gelmesi nedeniyle memnun olmuşlar olmasına ama, özellikle son günlerde yaşanan olaylar biraz keyiflerini kaçırmış.
Zira...
Odunpazarı'nda yaşayan ve suça meyilli insanlar, hem gelen Turistleri hem de bölgede oturup dinlenen insanları bir hayli rahatsız etmeye başlamış.
Alkollü olan, önüne gelenden para isteyen, para verilmeyince tehdit edip bıçak gösteren bu insanlar, esnafın adeta kabusu olmuş.
Çünkü...
Bu suça meyilli insanlar, para vermemesi halinde esnafın da camını çerçevesini kırma boyutuna kadar götürmüşler işi.
Şimdi, bu bölgenin esnafları, bu tür suça meyilli ve sürekli Odunpazarının huzurunu bozan insanlara karşı bir şeyler yapılmasını istiyor.
Özellikle de Emniyet Müdürlüğü'nün, bu gibi insanlara karşı yapılabilecek ne varsa yapılmasını bekliyor.
Aksi takdirde, birkaç aklı bozuk insan yüzünden, Odunpazarı bölgesinde yaratılan cazibenin ortadan kalkacağını, bundan da hem esnaflar olarak kendilerinin, hem de Eskişehirliler'in zarar göreceğini söylüyor.
Umarız, Odunpazarı esnafının bu yakınmasını dikkate alır Emniyet müdürlüğü yetkilileri.
Umarız, Odunpazarı birkaç alkol bağımlısı ve suç işleme meraklısına feda edilmez.
.......
Böyle bir tanıtım yöntemi kaldı mı?
Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti oldu ya...
Etkinliklerle hissedilmeyen etkinlik,. Sağa sola asılan anlamsız bayraklarla hissettirilmeye çalışılıyor.
Çalışılıyor çalışılmasına ama, ortaya sadece ve sadece çevre kirliliğinden başka hiçbir şey çıkmıyor.
Eskişehir'in gerek yaya gerekse trafik yoğunluğunun en fazla olduğu bölgelerinden biri Atatürk lisesi önünde ki meydan.
Bakıyorsunuz meydanın üzeri, Türk dünyası Kültür Başkenti tanıtımı için yapılmış küçük bayraklarla çevrilmiş.
Son derece kötü bir görüntü var ortada.
Renk renk hazırlanan bayraklar ne okunuyor, ne de amaca hizmet ediyor.
Yukarıda da söylediğimiz gibi, sadece görüntü kirliliğinden başka bir şey değil.
Reklam ve tanıtımın dijital boyutlara ulaştığı, yöntemlerin 21 nci yüzyıl teknolojisiyle yapıldığı bir dönemde, hala küçük sıralanmış bayraklarla yapılan bir tanıtım.
Ne diyelim...
Sıra sıra dizilen ve rengi solmuş, üzeri okunmayan bayraklar, Türk dünyası Kültür başkenti fikrine bile tezat oluşturmaktan öteye gidemiyor.
Ama her şeye rağmen o bayraklar orada durmaya devam ediyor.
Hem de yarattığı çevre kirliliğine rağmen...
.......
BİRAZ DA
GÜLMEK LAZIM
Bir büroda biri sarışın, biri esmer ve biri kumral üç kadın; bir bayan şefin sekreteri olarak çalışıyorlarmış. Bakmışlar ki şefleri her çarşamba günü iş saatinden bir-iki saat önce bürodan tüyüp gidiyor. Bir süre sonra kendi aralarında o halde biz de şef gider gitmez erken kaçalım diye anlaşmışlar.
Ertesi çarşamba şef gider gitmez bunların üçü de erkenden tüymüşler.
Esmer olan çarşıya gitmiş, alış-verişini yapmış, zamanını değerlendirmiş.
Kumral önce bir berbere gitmiş, sonra da çıkıp bir sinemaya girmiş. Keyifli bir öğleden sonrası geçirmiş.
Sarışın ise doğru evine gitmiş. Kapıyı açmış, bakmış, şefi ve kocası yatakta
sarmaş dolaş. Hiç gürültü yapmadan kapıyı kapamış ve evden çıkmış gitmiş.
Ertesi çarşamba, şef yine erken tüyünce sekreterler hadi biz de gidiyoruz diye hazırlanmaya başladıklarında sarışın dönmüş ve
-"Yook! Ben yokum, öyle erken falan tüymem! Gecen defa az kalsın şefe yakalanıyordum!"