7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Cafer Yıldırımer "Yabancı düşmanlığından ziyade yabancı korkusu var"


 CAFER YILDIRIMER öZGEçMİŞ


      1979 Brüksel’de doğan Cafer Yıldırımer, aslen Emirdağ çatallı köyündendir. 1974 yılında Belçika’ya ailesinin yanına gitmiştir. 1991 ile 1995 yılları arasında Türkiye’de özel bir lisede eğitim görmüştür. Belçika’ya dönerek elektronik üzerine öğretim veren yüksek okuldan mezun olmuştur. 2005 ile 2015 yılları arasında Türkiye’de yayımlanan ulusal bir gazetenin Belçika temsilciliğini üstlenmiştir. 8 Nisan 2012 tarihinde ise Yenivatan Belçika haber portalini kurmuştur.2012 ile 2014 yılları arasında, Yenivatan Gazetesini yayınlamıştır. Şubat 2017’den bu yana İhlas Haber Ajansı’nın Brüksel muhabirliğini yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.


 



CAFER YILDIRIMER SOHBETİ 


 


 


      Cafer Bey, Türkler, kömür ocaklarında çalışmak üzere iki ülke arasında imzalanan  “İşgücü Anlaşması” çerçevesinde o zamanki İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığıyla Belçika’ya gitmişlerdir. Türkiye ile Belçika arasında “Türk İşçilerinin Belçika’ da İstihdamına Dair Anlaşma ile Protokol ve Ekleri”  16.07.1964 tarihinde Brüksel’ de imzalanmıştır. Bu anlaşma çerçevesinde geçici işçilikten çifte vatandaşlığa uzanan bir macera yaşandı. Bu süreci açıklar mısınız? Bugün gelinen noktada durum nedir?


      öncelikle şunu belirtmekte fayda var. İşgücü Anlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte, her türlü zorlukları göze alan çok sayıda vatandaş Avrupa’ya gelmek üzere istek yaptı. Avrupa’ya işçi olarak gelme konusunda bazı şartlar vardı. Bunlardan en önemlisi sağlıklı olmaktı. İstekleri kabul edilen vatandaşlar Avrupa’nın farklı şehirlerine geldiler. Şimdi o yıllarda yaşanan bu süreçleri çok basit bir şekilde konuşuyoruz ancak bilinmesi gereken husus, Avrupa’ya her gelen vatandaşın gelme sürecinin ve geliş şeklinin ayrı bir hikâyeden oluşması. öyle ki, bu hikâyelerin birçoğu filmlere ve romanlara konu oldu.


     Fakat burada bilinmesi gereken başka bir husus da, gelenler arasında, yeterince iş sahasının bulunmadığı bölgelerin kırsal kesiminde yaşayan ve eğitim seviyeleri oldukça yetersiz olan vatandaşların ağırlıkta olmasıydı. Durum böyle olunca, II. Dünya Savaşı’nda yerle bir edilen Avrupa ekonomisine katkı sağlayan Türkler, uzun bir süre işçi sınıfında kalarak hep ikinci ya da üçüncü sınıf insan muamelesi gördüler.


     Ancak gerçek öyle değildi. Hep işçi muamelesi gören işçi Türklerin çocukları işçi olmak istemedi. Birinci nesil gibi işçi muamelesi görerek dışlanmak istemeyen ikinci nesilden az da olsa, eğitim görenler oldu. Eğitim görenlerin yanı sıra, iş dünyasına atılanlar da vardı. Artık işçi Türkler iş veren olmuştu.


Avrupa ekonomisinin iyi olduğu 90’lı yılların ortalarında, işçi Türkler çok farklı bir görüntüye sahiplerdi. Dil bilmeyen ve entegrasyondan uzak bir görüntü çizen Türklerin çocukları, dili öğrenmiş, entegrasyona uyum sağlamış ve iş veren görüntüsüne sahipti. Türklerin Belçika’ya entegre olduğunu düşünen dönemim Belçikalı yetkilileri, çifte vatandaşlığa geçiş yasasını hafifleterek, çifte vatandaşlığın kapılarını Türklere sonuna kadar araladılar. öyle ki, belediyelerin nüfus dairelerinde, yabancı kimliğinin günü bitenlere, Belçika kimliği öneriliyordu. Bu şekilde Türklerin büyük bir bölümü çifte vatandaşlığa sahip oldu.


Bu durum sayesinde Türklerin durumunda önemli bir değişiklik oldu. Yabancı işçi konumundan çıkan Türkler, siyasi partilerin ilgilerini çekti. çünkü Türkler artık oy kullanabileceklerdi. Bunun için, partilerde Türk siyasetçiler olması gerekiyordu. Böylelikle, işçi Türklerin çocukları iş veren olduktan sonra siyasetçi oldular.


Ancak zamanla işler istenildiği gibi gitmedi. 2006 yılında Avrupa’da patlak veren büyük kriz sonrası, entegre olduğu, çifte vatandaşlık verilen, işçi konumundan iş veren konumuna gelen ve siyasete atılan insanları barındıran bir toplum hedef gösterildi. Ekonomik krizin kargaşasında yabancılar sorumlu olarak gösterildiler. Yeterince entegrasyona uyum sağlamamakla suçlanan Türkler, geri yabancılaştırıldılar. Zaman zaman çifte vatandaşlığın ellerinden alınması bile gündeme geldi. çünkü II. Dünya Savaşı’nda yıkılan Avrupa’yı ayağa kaldıran Türklere artık ihtiyaç duyulmuyordu.


 


     Yabancı düşmanlığı Batı ülkelerinde yoğun olarak yaşanan bir gerçektir. Bir gazeteci olarak bu konuyu yorumlayabilir misiniz?


       Batı ülkelerinde var olan bir yabancı düşmanlığının aslında yeni olmadığını iyi bilmek lazım. Yabancı düşmanlığından ziyade, “Yabancı korkusu” vardır. Bu korku, İber Yarımadası’na yerleşen Endülüs dönemiyle birlikte Batı ülkelerine yerleşti. Ancak Viyana kapılarına kadar dayanan Osmanlı dönemiyle zirve yaptı.


Günümüzde İslamofobi’den söz ediyoruz oysa İslamofobi’den önce Türkofobi’nin var olduğunu bilmek lazım. Batılılar çocuklarını asırlarca, “Yaramazlık yapma yoksa seni Türklere veririm” veyahut “çabuk uyu, Türkler geliyor” diyerek korkutmuşlar.


Ayrıca bu konuda önemli bir detayı da belirmekte fayda var. Birçok insan yabancı düşmanlığının son 20-30 yılda hortladığını zannediyor. Oysa bu düşmanlık her zaman var oldu. Türklerin Avrupa’ya gelmesinden önce de, tarihi olaylar yüzünden de vardı ama Türkler Avrupa’ya gelince korku biraz daha büyüdü.


ülkenin dilini bilmeyen birinci nesilin mensupları, çoğu zaman yabancı düşmanlığına maruz kaldıklarını farkında değillerdi. Farkedenler ise, para kazanıp dönecekleri için görmezden geliyorlardı.


İkinci nesille çok şey değişti. ülkenin dilini öğrenen ikinci nesil, ırkçılığı ve ayrımcılığı farketti, bu konuda baş gösterdi ve böylelikle yabancı düşmanlığı sonradan türedi zannedildi.


 


     Siz aslında çok güzel bir etkinlik içindesiniz. Belçika’da yaşayan Türkler ile Türkiye arasında kültür köprüsü görevi yapmaktasınız. Gerek Belçika gerekse Türkiye sizin bu durumunuza nasıl bakmaktadır? Avrupa’da Türk gazeteci olmanın zorlukları nelerdir?


      Belçika ile Türkiye arasında bir köprü oluşturmaktan ziyade Belçika’daki Türk toplumuna yol gösterme rolünü üstleniyoruz. çünkü Türk toplumunun buna ihtiyacı var.


2006 krizinden sonra dışlanan Türk toplumu tekrar Türkiye’yi düşünmeye başladı. Birçok insanın hayalinde Türkiye’ye yerleşmek var. Hatta bazıları gitti bile. Artık herkes Türkiye’ye endekslenmiş durumda. Brüksel’de yaşayan bazı insanlar, Brüksel’deki Madou tünelinin kapalı olduğunu bilmez ama İstanbul’daki Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün kapalı olduğundan haberdardır. Hal böyle olunca, bize de önemli bir görev düşüyor. Amacımız, buradaki toplumu yaşadıkları ülkede olup bitenlerden haberdar etmek. çıkan yasalar konusunda vs. bilgilendirmek. Zor şartlar altında zor bir görev yapıyoruz, ancak bu yaptıklarımız Türkiye Cumhuriyeti’nin pek fazla umrunda değil. ‘Yenivatan Belçika’ olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni Avrupa’da temsil eden YTB (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı) tarafından nedenini bilmediğimiz bir sebepten dolayı hep dışlandık. Her seçim öncesi bütün gazetelere ilan verilirken, bize bir kez olsun verilmedi. Zaten bugünden sonra da almayı düşünmüyoruz.


Açıkcası, Türkiye’nin destek konusunda herhangi bir beklentilerimiz yok. Sonuçta, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa’daki Türkleri sadece oy potansiyeli olarak görüyor.


 


      Göçün 50.yılını doldurduk. Bu zaman içerisinde Belçikalı Türk diye adlandırabileceğimiz bir kültürel kitle oluştu. Bu adlandırmayı nasıl karşılıyorsunuz?


        Belçika’daki Türkler, uzun bir süre “Gurbetçi” yakıştırması yapıldı. Fakat gurbetçi kelimesi, belli bir süre sonra tekrar memleketine dönenler için kullanılır. Bu ülkeye gelen ilk Türkler aslında, terkar memlekete dönmeyi ümit ediyorlardı. Durum öyle olmadı ve Türkler tamamen buraya yerleştiler. çocukları ise Belçika’da doğdu. Yeterince para kazandıktan sonra memleketine dönmek isteyenlerin birçoğu memlekete uçağın arka bölümüne yerleştirilen tahta taputla döndüler.


Belçika’da doğanların durumu biraz daha farklı. Bunlar Türk ama aslında net olarak Türkiyeli değil. Yani birçoğu Türkiye’ye gitse, resmen ayak uyduracak durumda değil. Tam Belçikalı olmaları zaten mümkün değil. O yüzden yarı Türk, yarı Belçikalı gibi karışık bir şey çıktı ortaya. Biz de buna “Belçika Türkler” diyoruz.


 


       Belçika’daki Türkler artık cenazelerini Belçika’ya defnetmeye başladı. Kentlerde Türk mezarlıkları kuruldu. Türkiye’ye dönüşün ümidi mi kalmadı, yoksa gerçekten sürekli yurt tutma gerçekleşiyor mu? 


         Belçika’nın birçok yerine Müslüman mezarlıkları kuruldu. Bu mezarlıklara, Türkler, Faslılar, Arnavutlar gibi çoğunlukta olan yabancılar yakınlarını defin ettiriyorlar. Ancak cenazeleri defin edilen Türklerin büyük bölümü, zamanında Balkan’lardan Türkiye’ye göç eden Balkan göçmenlerinden oluşuyor. Bu vatandaşların cenaze konusunda Belçika’yı tercih etmeleri, belki Arnavut ile Türk kimlikleri arasında yaşadıkları bir kimlik sorunu yüzünden olabilir.


Anadolu Türklerine gelince, onlar şimdiye kadar, cenazelerini memleketlerine götürmeye tercih ettiler. Fakat, 20-30 sene sonra ne olur bilmiyoruz.


 


      Yurt dışında çalışmak neler kazandırdı; Neler kaybettirdi?


       Babamın her zaman bir sözü vardı, “Belçika bize çok para kazandırdı ama sağlığımızdan da etti” diye. Yurt dışında çalışan Türkler arasında özellikle birinci nesil, gerçekten iyi para kazandı. Aslında parayı iyi kazanmasından ziyade, memlekete dönme ümitiyle, elde tutmasını bildi. 80 ihtilalinden sonra, Türkiye’ye dönme ümitini kesenlerin birçoğu parasını evlere yatırdı. Zamanla o evlerin hepsi değerlendi. Fakat zamanında zor işlerde çalışan, özellikle madenlerde çalışan Türklerin birçoğu 50’sinden sonra ya vefat etti ya da ömrünün geri kalan kısmını ağır hastalıklarla mücadele etmekle geçirdi.


 


      Göçün 50. Yılında Belçika toplumu ile nasıl bir uyumlaşma sağlandı?


       Göçün 50. Yılında, Türklere gereken değer verilmedi. Bazı dernekler vasıtasıyla, göstermelik etkinlikler yapıldı. Bu etkinliklerde birinci nesli temsil etmeyen olur olmaz kişilere ödüller verildi. 50. Yılın 2014 yılında yapılan genel seçimlere denk gelmesi, bazı siyasetçilere malzeme oldu. Bu sebeplerden dolayı, her iki toplum arasında herhangi bir uyumlaşma sağlanamadı. Geriye dönüp bakıldığında, 50. Yıldan bugüne ulaşan elle tutulur bir adım atılmadığını görmekteyiz.


 


      Belçika’daki Türklerin siyasi, kültürel ve dini açıdan bir bölünmüşlüğüne tanık olmaktayız. Bunun nedeni demokrasi mi? Milli konularda bile neden bir araya gelinemiyor?


        80’li yılların ortalarında, Türkleri ilgilendiren bir miting yapılacağı vakit, kimse o mitingi düzenleyenleri sorgulamazdı. O günlerde cep telefonları ve bilgisayarlar yoktu. Hatta birçok insanın evinde ev telefonu bile yoktu. Herkes birbirinin ziline basarak, “Yürüyüş olacak” diye bilgilendirirdi.


Fakat 90’lı yılların başında çanak antenlerinin evlere girmesiyle birçok şey değişti. çanak antenleri gelmeden önce, herkes Avrupa kanallarını izlerdi, böylece ne siyaset konuşulurdu ne de futbol.


      çanak antenlerin gelmesiyle birlikte, Belçikalı Türkler birden bire, Türkiye siyasetini ve Türk futbolunu konuşur oldu. öyle ki, insanlar zamanla birbirini kırmaya ve incitmeye başladılar. çanak antenleri gelmeden önce, kimse kimseyi sağcı ya da solcu diye ayırt etmezken, Türk kanalları vasıtalarıyla öğrendikleriyle, artık birçok insan, ayrı görüşe sahip olan komşusuna selam bile vermez oldu.


      Zamanla cep telefonların teknoloji bakımından çığır atması ve sosyal paylaşım sitelerinin yaygınlaşması, bu sorunu daha da körükledi.


Günümüzde Türkiye’yi ilgilendiren bir miting düzenlendiği zaman, az sayıda insan katılır ve o katılanların büyük bölümünü organizatörlerle yakınları oluşturur.


 


      Türk toplumunun Belçika’da karşılaştığı temel sorunlar neler oldu?


      Türk toplumunun Belçika’daki en büyük sorunu eğitim. Eğitim konusunda noksan olan birinci nesille ilgili bu konuda artık söylenecek pek bir şey yok. İkinci nesil de erken yaşlarda çalışmaya mahkum edildiği için onlar için yapacak bir şey yok. Fakat şu an üçüncü ve dördüncü nesillere bakıldığı zaman, eğitim konusunda neden çok isteksiz olduklarını ve okulu bitirmediklerini anlamak mümkün olmuyor.


       Eğitimin parasız olduğu Belçika’da, gençlerin okulu bitirmemelerine hiçbir engel yok. Fakat gençlerimiz okullarını bitirmiyorlar. Bu sebepten dolayı da, iş konusunda mağdur oluyorlar. Zira her şey sağlam ve kaliteli bir eğitimden geçiyor.


Eğitimini tamamlayan Türklerin durumu ortada. Hemen hemen hepsi güzel işlere sahip. Eğitimlerini tamamlamayanlar için ise, hayat pek kolay olmuyor. Eğitimini tamamlayan bir Türk, eğitimini tamamlayan bir Belçikalı kadar eşit görülmüyorsa, eğitimini tamamlamayan Türk’ü iş konusunda bekleyen zorlukları siz düşünün.


 


       Avrupa'nın ortasında Türk olmak ya da Türk kalmak… Bu Türk'ün ateşle imtihanı mıdır? Bu imtihanda sizce Emirdağlılar başarılı oldular mı?


      Avrupa’nın ortasında Türk olmak, kolay gibi görünse de aslında zordur. önemli olan içinde bulunduğunuz bu zor durumu kabullenmek. Birçok Türk, içinde olduğu bu zor durumu kabulleniyorsa, her yaz döneminde memleketine yaptığı ziyaret sayesindedir. Şayet yaz döneminde memleketlere gidilmeseydi, birçok Türk intihar edebilirdi.


Emidağlıların birçok alanda edindikleri başarılar ortada. Milletvekili, Belediye Başkanı, doktor, avukat, iş adamı olanlar gibi. Başarılı Emirdağlıları saymakla bitmez. Ne var ki, Emirdağlılardaki en belirgin sorun, Emirdağlılar arasında bir tutkunluğun olmaması.


Emirdağlıları temsil eden bir derneğin, Emirdağlı gazeteciler dururken, Emirdağlı olmayan bir gazeteciyle iş yaptığı bir ülkede, Emirdağlılar arasında var olan tutkunluk sorununu sorgulamamak gerekir.


Yeni bir yönetime sahip olan söz konusu dernekte artık bu işlerin değiştiğini belirtmekte fayda var. Yeni yönetim, geçmiş yönetimlerin aksine, Emirdağlı gazetecilere ve sanatçılara sahip çıkıyor.


 


        Belçika’da Türk birliği nasıl sağlanabilir? Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?


          Belçika’da hiçbir şekilde Türk birliği sağlanamaz. Zaten böyle bir birliği ne Belçika devleti ne de Türk kökenli siyasiler ister. İstemedikleri için ellerinden gelen sabotajları yaparlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi