
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
CHP'de makam işgal edenler CHP'ye "Benim partim" diyemiyorsa...
CHP ile ilgili bir yazı kaleme aldık önceki gün.
Nasıl kurulduğunu, ilkelerinin ne olduğunu, siyaset içinde nasıl bir konumda bulunduğunu, öncelikleri ve vazgeçilmezlerinin ne olduğunu anlatan bir yazıydı.
Dahası...
İlkeleri, ideolojileri ve bağlı bulunduğu Sosyal demokrasi'nin tarifini de en basit kelimelerle tarifini yapan bir yazıydı kaleme aldığımız CHP yazısı.
Aslında, CHP ile ilgili yeni bir tarif değildi yazdıklarımız.
Her CHP'linin, partileri ile ilgili bilmesi gereken bilgilerden oluşuyordu.
Kaleme alma nedenimiz ise, yeni CHP'lilere açıkça bir kopya vermekti.
Siyasi yaşamını başka partilerde geçiren, makam uğruna CHP'ye geçen, o makamlara da tepeden paraşütle indirilen ama hiçbir zaman CHP'li olmayı içine sindiremeyenlerin, sorulduğunda ya da konusu geçtiğinde mahcup olmamalarını sağlayacak CHP ile ilgili bilgileri verebilmekti.
İnanın çok sayıda telefon aldık yazı ile ilgili.
Arayanların tamamı CHP'li olarak bildiğimiz, CHP'den başka hiçbir partide siyaset yapmamış isimlerdi.
Hatta...
Arayanların içinde, teşekkür edip "Eksikliklerimizi tamamladık" diyenler dahi oldu.
İşte, yazı ile ilgili arayan CHP'lilerle sohbet sırasında öğrendik birkaç gün önce yaşanan bir diyalogu.
Partinin Belediye Meclis üyeliğini yapan bir isim, eski il Başkanı Erman Gölet ile bir ortamda sohbet ederken, "Şu senin partin var ya" diye başlamış konuşmaya...
Erman Gölet "Hop! Hop!. Dur bakalım orada biraz!" diye kesmiş sözünü CHP'li meclis üyesinin.
Ardından da:
-"Bir: Sen bu partinin meclis üyesi değil misin? CHP senin partin olmuyor mu? İki: Eğer bu partiyi benim partim olarak görüyorsan, senin burada ne işin var?" diye vermiş payını, susturmuş.
Bu diyalogu da dinleyince anladık ki, biz doğru bir yazı kaleme almışız.
CHP'de makam işgal edenler, CHP sayesinde geldikleri makama rağmen CHP'ye "Benim partim" diyemiyorsa, partinin gerçek sahiplerine kızmaya kimin hakkı var ki?
.......
İşsiz iş , işveren
işçi bulamıyor...
Yolda kiminle karşılaşsak, ya kendisi için ya da bir yakını için iş aradığı söylüyor.
Yardımcı olup olamayacağımızı soruyor.
-"Bir bakalım" diyoruz.
Hangi işadamı ile görüşüp, hangi yöneticiyle otursak; işçi aradıklarını söylüyorlar.
-"tanıdığın varsa" diye başlayıp, yardımcı olup olamayacağımızı soruyorlar.
İlginç bir durum ama, belki de birçoklarınızın tanık olduğu bir durum bu.
Aklımızda kaldığı kadarıyla, iş aradığını söyleyenlerle işçi aradığını söyleyenleri buluşturma çabasına giriyoruz ki, nafile...
Sonradan öğrendiğimize göre, ya bize "İş arıyorum" diyen beğenmemiş gönderdiğimiz işi, yada "İşçi lazım" diyen beğenmemiş.
Bu böyle sürüp gidiyor.
Bir yanda iş arayanlar, diğer tarafta işçi arayanlar.
Ve birbirini beğenmeyenler.
Bu tablo böyle devam edince, birçok insandan;
-"ne olacak bu işsizliğin hali. Binlerce işsiz var memlekette. Bu durum maazallah bir iç savaş bile çıkartır" sözlerini duyuyoruz.
Öte yandan...
Yine birçok insandan da;
-"Ben işsizlik olduğuna inanmıyorum arkadaş. Şu kadar zamandır işçi arıyoruz, duyurular yapıyoruz. Ya gelen olmuyor, ya da gelenler işi beğenmiyor. Herkes masa başı iş istiyor" sözlerini de duyuyoruz.
Buradan şu anlaşılıyor ki...
Hem işsizlik var ülkede, hem de iş beğenmeme.
İşveren, nitelikli işçi peşinde.
İşsizler de nitelikli iş peşinde.
İş bulamayan işsizler de haklı kendi çapında, aradığı nitelikte işçi bulamayan işverenler de...
Bu işin sonu nereye varır bilemiyoruz ama, işçi iş beğenmediği, işveren de işçi beğenmediği sürece, ortada ki bu sorunun çözülmesini beklemek, fazla iyimserlik olacak gibi...
........
Şu kaldırımlar için
bir onarım ekibi
oluştursanız...
Kızılcıklı'da kaldırım üzerinde oynayan taşlar var...
Ayağı takılıp düşenin haddi hesabı yok.
Kadınlar topuklu ayakkabı ile cambazlık yapıyor adeta.
Hem de caddenin her iki tarafında durum aynı.
Kanatlı iş merkezinin çevresindeki kaldırımlar da aynı vaziyette.
Yürü yürüyebilirsen.
Taşın biri alçakta, biri yüksekte.
Yürürken sağa sola gözün takılmaya görsün, ayağın da aynı anda takılıveriyor.
Geçin karşıya...
İbiz Otel'in karşısındaki kaldırım.
Aynı dert orda da var.
Atatürk Caddesi, Şair Fuzuli, Bağlar,İstasyon Caddesi.
Diğerlerinden farklı değil.
hani diyoruz ki, bir Kaldırım onarım ekibi kurulsa da, şu yerinden oynayan kaldırım taşları bir yerine sokuluverse.
Zahmet olacak ama...
.......
Hikayenin kendi güzel, gideceği yeri biz bilmeyiz...
Dağda özgürce yaşayan bir inek, bir beygir, bir eşek,
dağılıp insanların arasına karışarak ne yaptıklarını
öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verdiler.
Her biri başka yöne yola çıktılar.
Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile beygir geldi.
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış,
adeta çökmüşlerdi.
Beygir sordu: "Nedir bu halin inek?."
İnek iç çekerek anlattı:
"Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar.
Alan sütümü sağdı. Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup
çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş. "
Sonra beygir anlattı:
"Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım.
Üzerime bindiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi...
Binmedikleri zamanlar zincire vurdular...
Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman
bir araba bağladılar, bu sefer birçoğunu birden taşımaya başladım.
Ben onları taşıdıkça kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım yav inek kardeş..."
Ve uzaktan eşek gözüktü.
Eşek; ıslık çala çala, taşlara tekme ata ata geldi. Mutluydu.
Şişmanlamıştı, tüyleri parlıyordu, gözlerinin içi gülüyordu, üzerinde lacivert takımlar vardı.
Inek ile beygir, "Nedir bu halin, neler oldu" diye merakla sordular, eşek anlattı:
"Bir memlekete vardım, birisi bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.
Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım.
Benim bağırmamı bilirsiniz, duyan benim yanıma koştu, duyan koştu.
Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım..."
"Sonra?.."
"Sonra beni başkan seçtiler..."
"Yani sen başkan mı oldun?.."
"Evet... Bir şey yapmama gerek kalmıyordu, ben bağırdıkça onlar
'Memleket seninle gurur duyuyor' diye alkışladılar.
Yiyecek birçok şey vardı.
Ben ise yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım..."
"Pekiii... Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?..."
Eşek yanıtladı: "Anladılar anlamasına da iş işten geçmişti..."
Not-Kimse alınganlık gösterip üzerine alınmasın. Bu sadece bir hikaye...
Bu hikayenin ne 10 ay sonra yapılacak olan Milletvekili Genel seçimiyle, ne Büyükşehir belediyesiyle, ne CHP ne de AKP ile hiç mi hiç alakası yok.
Bu hikayenin Eskişehirspor ile, Odunpazarı ve Tepebaşı Belediyesiyle, hükümetle de bir alakası yok.
Hiçbir yere gönderme olsun diye yazılmadı bu hikaye.
Adı üzerinde, sadece bir hikaye...
O yüzden, bu hikayeden yola çıkıp bir yerlere ulaşmaya falan çalışmayın.
Ya da ulaşmaya çalışın, bize ne ki? Biz sadece hikayeyi beğendik ve paylaştık.
.......
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Temel ve dursun yaz tatillerinde Antarktika'ya gitmeye karar vermişler. Uzun bir yolculuktan sonra buzlar diyarına varmışlar. Bir rehber bulamadıklarından kendileri gezmişler uzun buz ovalarını. ertesi sabah bir rehberle anlaşarak kıtanın en güzel yerlerini rehber eşliğinde gezip merak ettiklerini soruyorlarmış. Bir ara Temel rehbere ...seslenerek
- " Pardon burada hiç beyaz kadın var mı ? " diye sormuş,
- Rehber "Tabiî ki var, buradaki kadınların yüzde doksanı beyazdır" demiş.
- "Peki siyah kadın var mi?"
- "Eh bir kaç tane var bu civarda"
- "Pekİ siyah beyaz kadın var mı" rehber son derece şaşkın bir şekilde
- "Tabiî ki hayır ben hiçbir yerde rastlamadım böyle kadına" Cevaptan hiç de hoşnut kalmayan Temel Dursun'a dönerek
- " Ula dursun yoksa dün akşamkiler penguen miydi?