
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
CHP'de tuhaf bir durum var...
-CHP Odunpazarı genişletilmiş divan toplantısı…
-Söz alanlar sırayla konuşuyor.
-Meclis üyesi İbrahim Arslan, referandum sonuçlarını değerlendirdikten sonra Genel başkan ve Genel merkezin iki hatasından bahsediyor.
-Bunun üzerine İl Başkanı Sinan özkar “Yeter artık! Birbirimizi eleştirme hastalığından kurtulmalıyız” diye tepki gösteriyor.
-Ardından aynı Sinan özkar, partisinin Milletvekili Muharrem İnce’yi Eskişehir’de korsan miting yapmakla, yine partisinin Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ı ise korsan miting yapması için muharrem İnce’yi Eskişehir’e ısrarla çağırmakla suçluyor.
-Aynı toplantıda bu kez Odunpazarı ilçe başkanı Akın Sallarer, parti içindeki bir grubun referandum çalışması adı altında mahallelerde delege çalışması yaptığını iddia ediyor.
Kısacası…
CHP’liler, “Partililerimizi eleştirme hastalığından artık kurtulmalıyız” deyip, toplantı boyunca partililerini eleştiriyor.
CHP’nin bir divan toplantısı da böylece yapılmış oluyor.
Ne kadar ilginç değil mi?
CHP içindeki herkes “Artık birbirimizi eleştirmeyelim” dedikten sonra bir başka CHP’liyi eleştiriyor.
Partideki herkes “kimse partilisini eleştirmesin. Bu eleştiri hakkı sadece bende olsun” kafasını yaşıyor.
......
Elimizdeki modelin kıymetini bilemedik ki…
Türkiye’de eğitim sıkıntılı.
Bunu rakamlar da doğruluyor.
Cumhurbaşkanı dahi “Eğitim konusunda başarısızız” diyor.
Eğitimde yaşanan başarısızlık üzerine yapılan bir televizyon programına ABD’den katılan bir sosyoloji Profesörünü dinliyoruz.
-“Bu konuda en başarılı ülkeler İskandinav ülkeleri” diyor önce…
Ardından…
-“çünkü bu ülkelerde eğitim bizzat yaparak, uygulamalı öğretiliyor” diyor.
Devamla da…
-“Aslında bu yöntemin bizde uygulanmış ve son derece başarılı olmuş modeli vardı” diyerek sözü Köy Enstitülerine getiriyor.
Son olarak da sözlerini şu şekilde tamamlıyor;
-“Eğer Köy Enstitüleri modeli bugüne kadar devam etmiş olsaydı aşağıda söylediklerimiz olacaktı:
✔ Köyden kente göç olmazdı…
✔ Yoksulluk, hırsızlık gasp olmazdı…
✔ Okumayan çocuk kalmazdı…
✔ çorak toprak kalmazdı…
✔ Dışarıdan sanayi ürünü almazdık…
✔ Dışardan tarım ürünü almazdık…
✔ üretim yapmayan fabrika açmazdık…
✔ özelleştirme yapmazdık…
✔ Terör olmazdı…
✔ Töre cinayetleri olmazdı…
✔ Paralı eğitim olmazdı…
✔ Dershaneler olmazdı…
✔ 81 ile öğretmensiz araç gereçsiz üniversite açmazdık…
✔ Siyasi cinayetler olmazdı, hapishaneler dolup taşmazdı…
✔ İMF oyuncağı olmaz ona avuç açmazdık…
✔ AB'ye yalvarmaz, küçük düşmezdik…
✔ Kimse bir karış toprak isteyemezdi…
.....
AK parti’de asıl verilmesi gereken hesap…
Referandum geride kaldı.
Referandumda AK Parti Eskişehir’de istediği başarıyı gösteremedi.
Yani başarısız oldu.
“Bunun hesabı verilmeli” diyor bazıları.
Bizce de verilmeli.
Ancak…
Verilmesi gereken hesap Eskişehir’de referandumun kaybedilmesi değil.
Bu sonuç zaten belliydi.
Referandum sonucunda Eskişehir’de Hayır oylarının yüksek çıkacağı herkes tarafından biliniyordu.
Ak partide asıl verilmesi gereken hesap, 1 Kasım seçimlerinden bu yana geçen sürede kaybolan parti oyları.
Şöyle ki:
Referandumda Evet oyları 236.994 olarak çıktı Eskişehir’de.
Bu rakam, AK parti’nin Eskişehir’de 1 Kasım seçimlerinde aldığı oyun altında bir rakam.
Yani…
1 Kasım’da Eskişehir’de 239 bin oy alırken, referandumda Evet oyları 236 binde kalmış.
Arada 2466 oyluk bir düşüş var.
Eskişehir’de hiçbir MHP’linin Evet oyu vermediği hesap edildiği halde böyle bir oy düşüşü yaşamış AK parti…
İşte asıl verilmesi gereken hesap bu.
Yani…
Asıl kötü olan 2466 oyun partiden kaçması…
.....
Biraz da gülmek lazım
Şehrin hayırsever vakıflarından birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler.
Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bagışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:
"-Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500 000 dolar, ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız.
O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?"
Avukat bir süre düşündü, sonra:
"-önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?"
Görevli utandı:
"-Şey, hayır."
"-Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkum olduğunu?"
Görevli utancından kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti:
"-Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuguyla beş parasız bıraktığını?"
Görevli yerin dibine geçmişti, sadece:
"-Hayır, hiç bir bilgim yoktu ..." diye mırıldanabildi.
Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti:
"-Pekala, ben onlara zerre miktar para vermezken size niçin vereyim?