4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

ÇILGIN İHTİYARLAR ÖRNEK ALINMALI

Demokrasilerde, şiddetle sorun çözme yoktur. Kişi/kişiler fikir ve düşüncelerini özgürce ifade edebilirler. Fikir ve düşünceler çarpışarak da doğrular ortaya çıkar veya ortak paydalarda fikir birliği oluşur. Ne var ki ülkemizde, bu alanda yeteri ölçülerde mesafe aldığı söylenmez. Nitekim yeni yılın yaklaştığı şu günlerde, Meclis Bulvar Kapısı'nda, bir araya gelen ve kendilerine de, "Çılgın İhtiyarlar" ismini veren, TEMA Vakfı Onursal Başkanı 87 yaşındaki Sayın Hayrettin Karaca ile 95 yaşındaki Sümerolog Sayın Dr. Muazzez İlmiye Çığ, havanın soğukluğuna aldırmayarak, ülke toprağının ve tarım alanlarının satışına karşı çıkmak için protesto eylemi yapmak istediler. Ancak polis tarafından engellendi ve ellerindeki " TARIM ALANLARI SATILAMAZ", "Şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağını satamazsınız." pankartları ellerinden alındı.
Soğuk hava ve ilerlemiş yaşlarına rağmen, vatan topraklarının yabancılara satışına kaşı çıkan, Sayın Hayrettin KARACA ve Dr. Muazzez İlmiye ÇIĞ, eli öpülecek insanlardır. Gençler, bu eylemden ders çıkarır, demokratik haklarını kullanarak, "vatan topraklarının satışına" karşı çıkar mı önümüzdeki günlerde göreceğiz ama bu alanda, yabancıların, ciddi bir mesafe aldığı da ortada.
Aslında toprak satışı ile ilgili olarak ders ve ibret alınacak olaylar tarihimizde mevcuttur. İkinci Abdülhamid Han, devletin mali durumunun kötü olmasına rağmen toprak satışı teklifini kabul etmedi. Ve şu cevabı verdi: "Newlinsky Efendi! Eğer Mr. Herzl, senin, benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim, bu Devleti kanlarını dökerek kazanmışlar ve yine kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne 'de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanlarında kalmışlardır. Türk Devleti, bana ait değildir. Türk milletinindir ve ben onun hiçbir parçasını veremem." dedi.
Ancak 1908 Meşrutiyetinden sonra İttihat ve Terakki Partisine Yahudiler geniş bir şekilde nüfuz ettiler. 1909'da bu parti tarafından kurulan hükümette üç Yahudi nazır bulunuyordu. Bugün olduğu gibi, 1914'te çıkartılan bir kanunla ekalliyet zümreleri toprak satın alabilecekti. Bu kanuna dayanarak; Yahudiler Filistin'de geniş araziler satın alıp, üzerlerine tapuladılar. Hatta Sultan İkinci Abdülhamid' in Filistin'deki şahsına ait mümbit araziler, Yahudilere satıldı. Sonuç ise ortadadır.
Bugün, topraklarımız için söylenen senaryolar, hiçte hayra alamet değildir. Çünkü tarih, bu tür senaryoların, toplumlara neye mal olduğuna şahittir. Ayrıca, Filistinlilerin, toprak satışından, alınacak çok ders var. Ancak hükümet ve AKP kurmayları, yabancılara mülk satışına hız kazandırarak, maden arama ruhsatı, toprak satışı ve kiralamaları ile oluşacak tehlikeleri, görmemezlikten geliyorlar. Oysa atalarımız, "Vatan namustur, ancak alındığı bedelle verilebilir, karşılığı ise kesinlikle para olamaz " demişti.
4916 sayılı "Yabancılara Taşınmaz Satışı Yasası"nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, toprak satışlarının olağanüstü derecede arttığı Hatay'da, yasaların öngördüğü, binde 10 sınırı da aşıldı. Resmi verilere göre de Hatay'da en fazla arazi satın alan yabancıların Suriye uyruklu olduğu öğrenildi. Rakamlara göre, bugüne kadar 2 bin 481 Suriye vatandaşı, Hatay'da yaklaşık 253 bin 440 dekarlık taşınmaza sahip oldu.
Yine Tapu ve Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, bölgede Kilis ve Mardin ile Reyhanlı, Erbeyli, Nusaybin, Oğuzeli, Altınözü, Kırıkhan, Kızıltepe ilçelerindeki satış oranlarının da son iki yılda artış gösterdiğini, Güneydoğu Anadolu'da, tercih edilen bölgenin, coğrafi açıdan dikkat çekici olduğunu söyledi
Şu bir gerçek ki Türkiye' de, iktidar gelen siyasetçiler, borç alarak memleketi idare etmeye, borcu da borçla ödemeye çalıştılar. Hatta bunu da gelenek haline getirdiler. Borç alamadıkları zaman da kurum/kuruluşları ve vatan topraklarını, yabancılara satmaya başladılar. 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından göreve gelen, AKP Hükümetleri döneminde ise yabancılara yapılan toprak satışları, 1923 yılından 2002 yılına kadar olan miktarın iki katını geçti. Son beş yıllık dönemde, 25 milyon 350 bin 361 metre karelik, 40 bin 206 taşınmaz, 48 bin 314 kişiye satıldı.
Yabancılara toprak satışı, torunlarımızın emanetine, ihanet olup, gelecek nesilleri, açlığa mahkûm ve kendi ülkesinde, yabancılara köle etmek olur. Kimse, bana ne demek lüksüne de sahip değildir. "Uluslararası Tahkim" var oldukça da yabancılara satılan topraklar, madenler, kurum/kuruluşlar ve diğer taşınmazlar, kesinlikle geri alınamayacaktır. Alınsa bile, fatura çok ağır olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi