
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
DEMOKRASİ, UZLAŞMA VE KURALLAR REJİMİDİR
Terör odakları ve mafya, toplumun kurallarını çiğnerler, yasaları dinlemezler, toplum değerlerine göre ahlaksız ve suçlu olmayı kabul ederler ama KENDİ KOYDUKLARI KURALLARI ÖZENLE UYGULARLAR. Varlıklarının kendi koydukları kurallara uymalarıyla, yasa dışı ilişkilerinde, sözlerinin senet yerine geçmesiyle, sırlarlarını saklamalarıyla, kendi iç hiyerarşilerine uymalarıyla mümkündür. Çünkü kendi kurallarını çiğneyerek, ayakta duramazlar.
Hülasa başkalarını koyduğu kurallara uymaya bilirsiniz ama kendi kurallarınızı çiğnediğiniz an yok olamaya başlarsınız. Bu durum, birey için de, çete içinde, siyasi partiler içinde, "DEVLET" için de geçerlidir.
Devlet, kurumları ve yasaları ile vardır. Gerçek orta iken, politikacılar, devletin kurumlarını ve yasaları, tartışmaya açtılar, hatta çiğnemeye başladılar. Nitekim Siyasi parti liderleri ve bazı köşe yazarları, devletin kurumlarını eleştirmeyi, alışkanlık haline getirdiler. Özellikle de AKP kurmayları, Anayasa Mahkemesi' nin kararlarını, adeta seçim malzemesi yaptılar. Oysa devletin kurumları eleştirmek, halkın devlete olan güvenini sarsar. Sonuçta da hem siyasi partiler, hem de toplum ve devlet olgusu ciddi zarar görür.
Anayasa Mahkemesi' nin kararları doğru veya yanlış olabilir. Bunu tartışmak veya seçim malzemesi yapmak yerine taraflar, "NEREDE HATA YAPTIK?" sorusuna cevap arasalar, nedenleri bulunacak, eleştiri ve tartışmaların da ne kadar haksız ve yersiz olduğu da ortaya çıkacaktır. Sonuçta da hem siyasi partiler, hem de ülke kazanacaktır.
Aslında Siyasi otorite, muhalefetle diyalog kurarak uzlaşma zemini hazırlamış olsa idi; ne Anayasa Mahkemesi böyle bir kararı vermek zorunda kalmayacaktı, ne de bugünkü tartışma ve eleştiriler gündeme gelecekti, Ancak AKP, aday ve diyalog bazında, bir uzlaşıcı tavır izlemedi. Üstelik son ana kadar da aday, belirsizliği yaşandı.
Muhalefet ' de iktidar gibi, yanlış strateji izledi. Hatta muhalefet liderleri söylemleri ile Anayasa Mahkemesini töhmet altında bıraktı. Maalesef, İktidar ve muhalefette, Demokrasi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sınıfta kaldılar.
Ayrıca Anayasa'nın 104. maddesine göre, 'Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.' Ayrıca, Cumhurbaşkanına verilen görev ve yetkilerin niteliği ile Anayasa'nın, Cumhurbaşkanının statüsüne ilişkin diğer hükümleri bir bütün halinde incelendiğinde Cumhurbaşkanının, ulusun önemli bir çoğunluğunu yansıtan temsilcilerin katılımı ve iradeleri ile seçilmesi gerekir. Anayasa'daki bu alandaki hükmünün de bu yönde olması gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararında: " Cumhurbaşkanın seçimi sürecinde ilk iki oylamada uzlaşmanın sağlanması, 102. maddenin birinci fıkrasındaki 'Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir.' kuralının toplantı yeter sayısını da kapsamasıyla olanaklıdır. Aksi halde, üçüncü fıkradaki birinci ve ikinci oylamalar anlamsız hale gelecek, üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilebileceği için, bir uzlaşmaya da gerek kalmayacaktır. Üçüncü fıkrada öngörülen üçüncü ve dördüncü oylamalarda, TBMM'nin, adaylardan birini üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçebilme olanağı karşısında, Meclis'te salt çoğunluğa sahip parti ya da partiler, birinci ve ikinci oylamada üçte iki çoğunlukla aranan uzlaşmaya sıcak bakmayabileceklerdir. Bu durum Anayasa'nın, Cumhurbaşkanı seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır.". Yine kararda, "Anayasa'nın 102. maddesinin, ilk fıkrasında Cumhurbaşkanı'nın seçimi için öngörülen üçte iki çoğunluk, dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden hem toplantı hem de karar yetersayısını kapsamaktadır" denildi.
Şayet Cumhurbaşkanı tarafsız ve devletin başı ise, bu makama gelecek insanların, mutlaka uzlaşarak getirilmesi şarttır. "Mühür kimde ise Süleyman odur" felsefesinin, demokrasilerde yeri yoktur. Çünkü demokrasi, "UZLAŞMA" ve "KURALLAR" rejimidir. Bu iki unsurun olmadığı rejimlerde, demokrasi yoktur.
Anayasa Mahkemesi kararı verdi. Bu kararı tartışmak, sonucu değiştirmediğine göre, sürekli gündem de tutmak ve eleştirilerin dozunu artırmak veya seçim malzemesi yapmak, etik değildir. Çünkü bu alanda yapılacak her olumsuz eleştiri, devlete, özellikle de yasalara ve yargıya olan güveni sarsar. Sonuçta, kural da, yasa da kalmaz. Bundan sonrası da tufan olur...